Kâinatın yaratılışı, Dünya’nın yaratılışı, canlıların yaratılışı sürecinde en son insanın yaratıldığını biliyoruz.
Eğer yaratılış süreci zaman mukayesesi içinde sürecin süresini 24 saat kabul edersek insanın yaratılışı 24. saatin son saniyelerine denk geliyormuş. Bu ansiklopedik bilgiyi Ümit Şimşek’ten bir Tv programında dinlemiştim.
Yaratıcı zaviyesinden zaman kavramı söz konusu olamaz. Ezel ve ebed başı ve sonu olan doğrusal bir çizgi değil. Rabbimizin ilm-i ezelisinde, irade, kudret, fiil ve eserden bizim idrakimize intikal eden kanundur zaman kavramı. Tebeddül ve tagayyür kanunu hükmünün hikmetle icrasındaki işlem ve değişim sırası ile zaman kavramı ortaya çıkıyor…
İşte zaman nehri akarken kâinat insan için yaratıldığı ve bir hikmete göre hayata uygun şartlar, ilmi ve kudreti sonsuz yaratıcı tarafından yaratılmış. Veya yaratılış filminin o kaseti vizyona girmiş. Hz. Adem (as) şeytanın kandırmasıyla malum yasaklı meyveyi yemiş. Ceza olarak Cennetten yurt dışına ihraç edilerek vatandaşlıktan çıkarılmış. Zaten Hz. Adem’e (as) Cennetten vazifeli olarak yurt dışı görevi önceden planlanmış olduğunu risaleden öğreniyoruz. Hikmetini bilmeseydik koca ulul âzim peygambere gönül koymaya devam edecektik. Nniye o meyveyi yedi de bizi bu dünyada bizi uğraşmamıza sebep oldu diye... Kadir ismi yanında Hakîm ismi de böyle tecelli etmiş. Hikmetinden sual olmaz deriz ama insanlar yine de sormuşlar. Bediüzzaman cevap vermiş risaleleri ile. Biz bu ihraç yüzünden bazen şeytana homurdanır bazen de, Hz. Adem’e (as) içimizden sitem ederiz. “Niye böyle olmuş?” diye. O da irade ve kudretin tecelli edeceği Kader-i ezeli programında yer aldığını sonradan öğreniyoruz.
Sözü uzatmadan sadede gelecek olursak. Şu iç mimari meselesine
İnsan için yaratılan kâinat ve arz önce hayatın idamesi için çevre şartlar tanzim edilmiş. Çevrecilik kavramı yaratılış sürecinin ilk kavramlarındandır. Gezicilerin protestosuyla gündeme gelmiş bir konu değil yani…Zaten bizim meselemiz de çevre meselesi değil. Asıl meselemiz iç mimari, iç dekorasyon, iç tezyinat meselesi. İç mimari meselesini bir halledebilirsek çevre meselesi de ağaç meselesi de kolay hallolacak…
Hayata uygun şartlar bize nimet ve emanettir. Emanetin ehemmiyetini ve nimetiyetini idrak etmek insaniyetin icabıdır.
İçtimai hayatın ihtiyaçları nüfus çoğaldıkça artmış, medenileştikçe ihtiyaçlardaki çeşitlilik artmış.
Şehir planlama, çevre düzeni, peyzaj mühendisliği, yapı mimarisi, dış mimari iç mimari insan hayatını kolaylaştırmaya matuf gelişmelerdir. Teknoloji ile gelişim hızı artmış…
Bu uzun giriş taksiminden maksadımız “İç Mimari” düzenlemesi üzerinedir.
İnşa sürecinde kaba inşaat, ince işlerden sonra iç mimari ve dekorasyon düzenlemesine sıra gelir.
İnsan inşasında ise iç mimari dış mimariden gelen bir düzenlemedir.
Meyve Risalesi’nin Dördüncü Meselesi de iç mimarinin ehemmiyetine nazarlar çekilir.
İnsanın vazife sorumluluk derecelerini “Mütedahil Daireler” in en içteki dairede “Kalp ve Mide dairesi” inde en büyük ve daimi vazifeye dikkat çekilmektedir.
Kalp dairesinin inşasına iç mimari diyerek dikkat çekmek istedim.
Çevreyi tahrip edenler analiz edildiği zaman görülmektedir ki, iç mimari yapılanmasındaki yamukluk dışa vuruyor. Ata sözleri ve deyimleri bilirsiniz. “Kanı bozuk, çiğ süt emmiş.. Sütü bozuk…gibi” kinaye, mecaz ifadeler kullanılır. Aslında mesele ne kanın ne de sütün bozukluğu meselesidir. Mesele kan meselesi değil kalp meselesidir.
Kalp yapılanması ve enfüsi dairenin inşası…
Kalbin, fıtrata uygun yapılanması için, zihin, irade, ibadet, muhabbet sürecinin gerekleri yerine getirilmelidir.
Bu yapılanmanı terkibi ve formülü,
“Vicdanın anasır-ı erbası ve ruhun dört havassı;
İrade, Zihin, His, Lâtife-i Rabbaniye, her birinin gayatül gayatı vardır. İbadet-i kâmile dördünü tazammun eder.
Zihnin Marifetullah, İradenin İbadetullah, Hissin Muhabbetullah, Lâtifenin ise Müşehadetullahtır” (Hutbe-i Şamiye’nin zeyli)
Marifetullah öncesi ön şart İman-ı Billahtır. Sonra İman-ı Billah, Marifetullah, İbadetullah, Muhabbetullah, Lezzet-i Ruhaniye olarak devam eder. Daha ileri gidebilenler Hz. Muhammed’in (asm) miraçta vardığı nokta olan “Müşehadetullah” makamı nihai noktadır.
İşte bu yolculuk için iç mimari, enfüsi dairede yapılması gereken marifet kesp etmektir. Esma talimidir. Esma tecellilerini okumaktır. Esmanın insandaki karşılığı ne olmalıdır?. Nasıl mukabele edilmelidir? En âzâm derecede mazhar olan Hz. Muhammed(asm) ne yapmış da azami derecede mazhar olmuştur?. O’nun gibi olmak ve yaşamak ve hissetmek nasıl bir duygudur? Nasıl bir yaşama biçimidir? Bunların neler olduğu konusu malumu ilan sayılır.
Bu sadece bilgi meselesi değil derk etmek, idrak etmek, hissetmek, görmek, yaşamak, bütün duygu ve lâtifelerle entegre olmak, yanmak, fenafillah sırına mazhar olmak meselesidir. Ne kalemle ne kelamla anlatılabilir. Klasik beyan ancak olan ve yaşayan bilir. Bir de Allamül guyup olan Allah (cc.)
Mazhariyet sırrı adı üstünde sırdır…
İlim kapısından girilir, amel merdiveninden çıkılır, sünnetin dürbünüyle görülür, masivanın terkiyle yaşanır. “Vücudunda ademi, ademinde vücudu” sırrında saklı ve gizlidir. Tezahürü aşk ateşinin yanma şiddetidir. Sonrasında nasip ve takdir ile huzur bulunur. Huzur???? O da bir sırrr…
İşte bu sır yolculukta maksuda vasıl olabilmek “iç mimari tertibi” olarak espri yapmaya çalıştığımız husus enfüsi dairedeki nitelikli tefekkürdür…
Bunlar işin nazariyesi… Teoriyle olmaz pratiğindeki çileyi göze almakla belki olur. İstemenin şiddeti, takdir edicinin şefkati ve hikmeti iktiza etmesine bağlıdır.
“La taknetü min rahmetillah…” Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez… Niyet ve yolunda olmaktan başlar…