Bu yazıyı iki hafta önce yazmıştım. Mâlum 1 Mayıs mitingleri sonrası yeniden revize etme ihtiyacı hasıl oldu. 2010 yılı 1 Mayıs tarihi provakatörlerin, derin çetelerin deşifre edilmesinin olumlu sonucudur görüşü herkeste hâkim. Tunceli’deki askerlerin katliamı da cevap ve ispatı oldu.
Şimdi konu başlığı ile ilgili yazıya dönüyorum.
“İçimizdeki Gladyo” yayına çıkar çıkmaz bir biri ardına baskılar yapmış bir kitap. Nesil yayınları bir jest olarak gönderdikleri 9. baskı olan kitabı bir solukta okudum.
Kitabın yazarı Abdulkadir Selvi, uzun zamandan tanıdığım mütevazi ama aysbergin görünen yüzü gibi derin vukufiyet sahibi bir gazeteci. Saha çalışmalarına önem veren, görmedikçe, duymadıkça, hissetmedikçe yazmadığı yazılarından anlaşılan birisi. Sessiz sedasız habere konu olan olayın olduğu yere damlar. Sessiz sedasız, kaş göz arasında olay mahallinde olur. En ince derinliklerine kadar öğrenir. Aracılara, masa başı haberciliğe çarpıtmalara, itibar etmez. Habere konu olan olayın gerçek mahiyeti, doğru yönü ne olduğunu görür, gözlemler öyle haber yapar. Çok okuyan, araştıran, arka planı, konunun geçmişi işle ilgili bilgi ve belge bakımından zengin hususi arşive sahip olduğunu düşünüyorum. Bu yönünü bildiğim için her karşılaştığımızda; “şu bildiklerini paylaşalım” diye takılırdım. Kitabın yayınlandığı sıralarda TBMM’de karşılaşınca aynı talebimi ilettim. Meğer kitap yayına çıkmış ama hiç bahsetmemişti.
Evet yayına çıkan “İçimizdeki Gladyo ile yüzleşmek” konulu kitap yakın tarihe ışık tutuyor. Yakın tarih demişsem de yüz yıl derinlere dayanan provakatif olayların sır perdesini aralıyor.
İlk meclis dönemlerinde Trabzon meburu Ali Şükrü beyin Topal Osman çetesi tarafından katlinden tutun daha dün Çukurambar’da Bülent Arınç’ın evinin dinlenmesi olayına kadar yakın güncel olayların arka planı kitapta yer alıyor. Daha nice cinayetler ve olayların perde arkası.
Şamil Tayyar’ın, Bülent Orakoğlu’nun kitaplarını da daha önce okumuştum.
Ergenekon üst başlığı ile anılan İtalya’daki adı “Gladyo=İtalyan Kılcı” olan bizdeki derin devlet olarak bilinen karanlık yapı
“Vatansever Güç Birliği”, “Atabeyler” çetesi vb. silah üzerine yemin eden vakıf dernek ve benzerleri. Yıllardır kanlı sonuçlanan bütün sosyal olayların arkasında yer alıyor.
Bediüzzaman’ın mektuplarında, mahkeme müdafaalarında defalarca tekrarla işaret ettiği bu zındıka ve fesat şebekesinin günümüzdeki adı “Ergenekon” olduğu anlaşılmaktadır.
28 Şubatta birileri “fasa fiso” diyordu, bugün bazıları da “efsane” diye sulandırmaya çalışıyor.
İnsanların bireysel olarak hayati imtihanı olduğu gibi, toplumların da imtihanları vardır.
Toplumsal olayların arkasındaki elleri görebilmek, anlamak, yaklaşım ve değerlendirmeleri ona göre yapmak toplumsal imtihandır.
Zira sosyal gruplar, bilhassa dini grupların, cemaatlerin içine de taaaa Bediüzzaman’ın sağlığında ajan olarak girdiklerini, Üstadımızın bizzat mektuplarından öğreniyoruz.
Yalnız Üstadımız bu konuda, olur olmaz yerde şüphelenilen insanlara kolayca “casus” damgası vurulmasını uygun görmüyor. “Bilseniz bile perdeyi yırtmayın” diye ikaz ediyor.
Sosyal olaylarda grupların imtihanı, büyük resmi feraseti ile görebilmektir. Çünkü defalarca oynanan kirli oyunlardan senaryoyu yazanları görebilmek, sorumluluk gerektirmektedir.
Toplum mühendisliği, manüplasyonlar, yönlendirmeler, sağ gösterip soldan vurmalar, “cambaza bak cambaza” aldatmacaları o kadar tekerrür etti ki, artık sıradan insanlar da olayı fark edebiliyor.
Bilindiği gibi Türkiye’deki Galdyo olayının yerli adı zamanla değişmiş. “Özel harp dairesi” sonra “özel kuvvetler” gibi isimlerle biliniyor.
1950’li yılarda Türkiye’nin NATO’ya girişiyle beraber 16 özel subay, içlerinde Turgut Sunalp ve Alpaslan Türkeş olmak üzere Amerika’ya eğitime gönderilir. Muhtemel Rus işgaline karşı gerilla mücadelesi verecek ekipleri yetiştirmek, yönetmek vs…
Bu eğitimli subayların ilk başarısı 27 Mayıs ihtilali olur. Sonraki yıllarda başarılı başarısız ne kadar anarşi olayları varsa hep bunların tezgâhladıkları artık belgeleriyle deşifre olmuştur.
12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat post modern darbesi hep aynı çetenin tezgâhladığı işlerdir.
1977 kanlı 1 Mayıs’ı kana bulayanların da artık aynı çetenin işi olduğu konusunda kimse şüphe etmiyor.
Bülent Orakoğlu’nun “İhanet çemberi” adındaki kitabında PKK terör örgütünü Ergenekon terör örgütünün 1978’de kurduğu bilgileri yazıyor. Merak eden okuyabilir. Timaş yayınları arasında çıkmıştı
1977 ve 1978’deki anarşiyi zamanın üst düzey askerlerinden org. Bedrettin Demirel sonradan itiraf etmediler mi?
“Niye geldiniz demesinler nerde kadınız?” desinler diye bir yıl bekledik dediler. 12 Eylül darbesi tarihin en büyük tahribatını yaptı. Siyasi, ekonomik, sosyal gibi her alanda çok büyük tahribata sebep oldu.
Sosyal gruplar, dini cemaatler, özellikle Risale-i Nur cemaatinde büyük kırılmalara neden olduğu herkesin bildiği bir gerçek.
O gün senaryoyu yazıp uygulayanlarla bugün ortaya çıkan Ergenekon ve benzeri derin çetelerin işi olduğu açık seçik ortadadır.
Olayı genel perspektiften değerlendirecek olursak bugün aynı fesat şebekelerinin desiseleri başka kapta sunduklarını görüyoruz.
Her zamanının bir hükmü, her zamanın şartlarına özgü imtihanı vardır.
Kaderin payını da dikkate almak lazımdır
Nice kahraman bildiklerimizin sığındıkları karton kuleler yıkıldı. Takkeleri düşünce kelleri göründü.
Vatan millet, bayrak cumhuriyet edebiyatı yapanların arkasında ne organize işler döndüğü ortaya çıktı.
Ama imtihan daha devam ediyor. Ahir zaman deccalının yöntemi aldatmakla iş görmektir.
Bu mihrakların hedefinde her zaman din ve dindar insanlar olmuştur. Hayali irtica yaygarası ile, laikçilik edebiyatı, cumhuriyetin kazanımları hep senaryo malzemesidir. Zira bu milletin hiçbir zaman, cumhuriyet, bayrak, bağımsızlık konusunda sorunu olmamıştır.
Şu anayasa değişikliği girişimi bile siyasilerin ve paralel düşünenlerin içindekileri dışarıdan görünmesini sağlayan turnusol oldu. Maskeler düştü. Anarşiden, terörden, çatışmadan, kırılmadan beslenenleri herkes görüyor. Halkçı-ırkçı ittifakı milletin gözü önünde cereyan ediyor. “Düşmanım sağ olsun” tarzındaki zalimane yaklaşım devam ediyor. Karşıtlıktan besleniyor. Kürtçülük yapanla Türkçülük yapanlar istismar malzemelerinin ortadan kalkacağından korkuyorlar.
Mü’minin feraseti oyunları bozuyor. Kalp gözüyle görüyor. Oyunlar bir yerde bozuluyor.
Bazen de dik duruşlar, şahsiyet, vakar, ciddiyet, cesaret, öz güven oyunları bozuyor.
Asker höt deyince selama duranlar manşet atanlardan farklı davrananlar da var.
Köprünün altından çok sular aktı. 20 yıl önceki toplum, sosyal grupların olaylara yaklaşımı, siyasilerin beyanları ve icraatlarına bakınca gelinen nokta küçümsenemeyecek derece olumlu değerlendirilebilir.
Zihin yapısı olumsuzluklarla kurgulanmış, her şeye negatif pencereden bakan, kendisi ile başta olmak üzere her şeye karşı (çarşı her şeye karşı taraftarının) üyeleri için tablo kara görülebilir. Ne yapalım gözlük camlarının rengi öyledir.
Her şeyin iyisine bak kaidesiyle bakıyoruz.
Kim ne derse desin iyi şeyler de oluyor bu memlekette ve dünyada…
Güzel görüyor, güzel düşünüyoruz ve hayatımızdan lezzet alıyoruz Elhamdülillah.