“Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz.” (1)
“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (2)
“Hemen umumiyetle, Risale-i Nur hizmetinin yegâne maksadı olan imanın kuvvetlenmesinin vatan ve milleti tehdit eden dinsizlik ve komünistlik tehlikesine mâni olduğunu; şimdi en elzem vazifenin, fertlere ve cemiyete düşen hizmetin imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek bulunduğunu; zamanın en büyük dâvâsının Kur'âna sarılmak olduğunu, Risale-i Nur bütün kuvvetiyle bu meseleye hasr-ı nazar ettiğinden, vatan ve millet düşmanları, gizli dinsizler, bahanelerle hücuma geçip aleyhte tahriklerde bulunduklarını; "Fakat biz müsbet hareket etmeye mecburuz. Elimizde Nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfi gelir" diyerek Nur'un din düşmanlarını mağlûp edeceğinden müsbet hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan, Risale-i Nur'un siyasetle hiçbir alâkası bulunmadığını; mesleğimizin en büyük esasının ihlâs olduğunu, rıza-i İlâhîden başka hiçbir maksat ittihaz edilemeyeceğini, Nur'un kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlâsla, müsbet hareket etmekle inayet ve Rahmet-i İlâhiyenin Risale-i Nur'u himaye edeceğini.. ilâ âhir.. beyan ederdi.” (3)
Nur talebeleri okuduklarını günlük hayatın her sahasında göstermekle mükelleftir. Okumak, anlamak ve yaşamak üç mühim meseledir. Hani şimdi kombin diyorlar ya hani... Farklı parçaların bir bütünlük oluşturması manasında. İşte bu üç kelime de bir bütünlük arz etmektedir.
Nur talebelerinin vazifesi devleti idare etmek değildir. Çünkü Nurcuların bir şiarı şudur “bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanı kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.” (4) hakiki nurcular var olan tüm gayretlerini buna sarf ederler. Devleti idare etmeye talip olmazlar. Holigan tarzında bir partinin peşinde de gezmezler. Çünkü nurcuların gayesi siyasi değildir. İmani ve İslamidir.
Peki nurcuların siyasi ölçüsü nedir denilirse kısaca buna da değinelim.
Nurcular, siyasette merkeze Halk Partisini koyar. Bunun karşısında, Halkçılara göre daha müsbet ve demokratik olan, nur hizmetine daha az zarar veren veya az müsaadekar ve müsamahakar olanlara ehven’ü-ş şer olarak destek verirler. Çünkü Halk Partisinin mazisi karanlık ve kanlıdır. Bu sebeple Halkçıların karşısında yukardaki özelliklere sahip olan partiye destek verirler.
Seçim zamanı menfi yani olumsuz eleştiriyi ehven’ü-ş şer olarak gördükleri partiye yapmazlar. Seçim sonrası ise müsbet yani olumlu eleştiriler veya tavsiyelerde ihtiyaca göre bulunarak ehven’ü-ş şer olarak gördükleri partinin müsbet hizmetlerinin artmasını temenni ederler.
Yat, kat, arsa için değildir bu destekleri. İman, Kur’an, vatan ve milletin selameti içindir. En büyük müfessir olan tarih göstermiştir ki, yönetime talip olanlar istediklerini elde etmişlerdir ama dini kimliklerinden uzaklaşmışlardır. Ve bir süre sonra ekalli kalil olmuşlardır.
Nurcular ise, tarihi iyi okumuş ve siyasiler tarafından rakip olarak anılmayacak kadar siyasetten ve idareden uzak kalmış olup destek açıklaması yapmıştır ehven’ü-ş şer olarak gördükleri partiye. Tabi ki destek verirken bütün bütün her şeyini tasvib ederek değil... Müsbet manadaki hizmetlerini tebrik etmiş ve müstakim hizmetlerinin artması için dua edip yol gösterici tavsiyelerde bulunmuşlardır.
“Birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler” (5) kaidesini de iyi okumuşlar ve mizansız mücadele tarzında bir boğuşmaya, itiş kakışa girişmemişlerdir nurcular, idare ile.
“Daire-i İslâmiyet içinde hangi meşrebde olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek...” (6) temel gayeleri olan İslamiyetin ihyası için toplumda şeair-i islamiye için gayret etmişlerdir.
Başka meslek ve meşreblerin hareketleri veya yanlışlarıyla, tüm işlerini bırakıp onlara hücum etmemişlerdir. Yanlışları izah edilerek gene kendi hizmetleriyle meşgul olmuşlardır. Çünkü, “Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.” Kaidesini hizmetlerinin temel prensiplerindendir.
Nur talebelerinin kanaat önderleri mesabesinde bulunan, Bediüzzaman hazretlerinin varisleri ve talebeleri cemaatin nabzını tutarak ve bu kadar kalabalık bir cemaatin vahdetini muhafaza etmek için dönem dönem beyanatlarda bulunmaları da bu sebepledir. Şimdilerde bazıları Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimizin beyanlarından rahatsız olmaktadır. Tabir-i caizse hadd-i buluğundan itibaren Bediüzzaman hazretlerinin yakınlarında ve nezaretinde hizmet dersi almış olan Hüsnü Bayramoğlu ağabeyin beyanatları nurlardan ve Üstadımızdan aldığı derse binaendir. Çünkü nurun sahipleri, naşirleri, erkanlarının istikameti muhafaza etmek için beyanda bulunmaları elzemdir. Üstadımız da ve sonrasında erkan ağabeylerimizin hepsi bu vazifeyi ifa ettiler.
Hüsnü ağabey hakkında menfi konuşanlar eminim ki, üstadımızın Menderes için beyan vermesini ve talebelerine Demokrat/Ahrarlara destek vermesini de tenkid ediyorlardır. Bu tenkid bir hastalıktır. Kalb ve ruha sirayet ederse her şeyde bir tenkid kapısı arıyorlar. Öyle ki belki Efendimiz (a.s.v.) zamanında olsa O’nu da tenkid edecek kadar ifrat bir hal alacaklardı.
Bizler nur talebesiyiz ve mizanımız ise, Kur’an, Sünnet, icma’ ve kıyastır. Kıyası kafa fenerimize göre değil nurlardan aldığımız derslere göre yaparız.
Bizler bir partiye destek verirken tüm icraatlarını destekleyerek değil, var olan mevcud içerisinde –bizce– en müsbet ve iyisini seçeriz.
Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimizin de beyanatları yerinde ve muvafıktır. Yanlış adım atılmaması için lahikalar yayınlayarak Nur cemaatinin vahdetini muhafaza etmek emelindedir.
Rabbim kendisine sıhhatli ve istikametli hayırlı ömürler ihsan etsin inşaallah.
[1] Mektubat (419)
[2] Emirdağ Lahikası-2 (241)
[3] Tarihçe-i Hayat (463)
[4] Tarihçe-i Hayat (482)
[5] Mektubat (268)
[6] Lem’alar (151)