Bazen insan tarih yazar fakat tarih yazdığının farkında olmaz.
Bazen insan özlem duyulan yaşanılası duygulara duçar olur, durduğu zaviye yanlış olduğu için o duyguların farkında olmaz.
Yani yaşadığınız anı geçmişle değerlendirmeyip gelecekle bağlantısını kurmadınız mı dar bir kalıpta boğulur gidersiniz.
Ve ben bu Ramazan ayında Çelikhan'da bu med-cezirlerin iç içe yaşandığını görüyorum.
Muazzam bir geleceğin temellerinin atıldığının farkında değiliz.
Eminim ki bu yazacaklarımı birçok kişi son derece abartılı bulacaktır.
Hatta şöyle düşünecekler: “hayal dünyasına girmiş. Yazmış da yazmış. hayalperestlik abartıya kaçırtmış…”
İftar çadırına bu yaşanılan gözle bakan insanlar zaten beni anlayamaz.
Çünkü bunlar hayallerini bile yitirmişler.
Çünkü hiç bir zaman benim gibi meseleye bakmamıştır ve bakamayacaktır da...
Çünkü ancak benim jenerasyonum benim gibi görebilecektir.
Çünkü benim neslim adeta insanlığın geçirmiş olduğu evrelerin hepsinin özetini yaşamıştır.
Bizler adeta bedeviyetten post modern çağına gelen bütün gelişmeleri yaşadık.
Bizler kara sapandan uzay teknolojisine gelen bütün evreleri yaşadık.
Teknolojik gelişmelerle psikolojik ve fizyolojik gelişmeleri bütün paralelliğiyle yaşadık.
Ve ben 60 lı 70 li yılların Türkiye'sinden,60 ihtilalin karanlık dehlizlerinden, 12 Martın dağdağalarından,12 Eylülün kıskacından,28 Şubatın zülümatından çıkıp gelmişim.
Dinin imanın yok sayıldığı, namazın ibadetin orta çağ zihniyeti olarak görüldüğü, Ramazanın, Teravihin alaya alındığı bir kesafetten gelmişim.
Devlet ricalinin, dine Kur'an'a ambargo koyduğu, Kur’an kursu talebelerinin bire bir il valisinin bizzat öğrenim gördüğü Kur'an kursundan hocasına bir sürü hakaret eşliğinden bütün bir sınıfı okula getirip zorla kaydettiği Kur'an düşmanlığının yapıldığı bir çağdan geliyorum.
Değil vakit namazları, Cuma ve hatta Bayram namazlarında bile devleti temsil edenler şurada kalsın, hiç bir memurun bulunmadığı zamanlardan gelmişim.
Hâlbuki bu gün...
Bu gün direk devlet tarafından memleketimde iftar çadırı düzenlenmekte, Ramazan ayının ruhuna uygun aktiviteler yaşanmaktadır.
Evet, bu gün bir tarih yazılıyor ve biz bu tarihe tanıklık ediyoruz.
Şundan emin olun ki bu tarihi ne yazık ki benim emsal neslim yazmıyor.
Bu tarihi o iftar çadırına hücum eden o küçücük çocuklar yazıyor.
Çünkü onları buraya sevk eden bir hiss-i kalbel vuku vardır.
Ben onları seyrederken şunu gördüm:
Bize şunu haykırıyorlar;
“Ey miras yediler!
Önümüzden çekilin. Sizler bin yıllık kadim medeniyeti yok ettiniz.
Düştüğünüz yer böyle birlik ve beraberlik alanlarıdır.
Bu ruhun yeşereceği yer buralardır.
Sizler bu işi asla anlayamayacaksınız.
Onun için kalbiniz bozulmuş ruhunuz esarete alışmıştır.
Sizler sahip olduğunuz değerlerin kıymetini bilmediniz. Bunun için kader sizi yalnızlığa ve itilmişliğe mahkûm etti
Çekilin önümüzden biz geliyoruz.”
Gerçekten gidin o iftar anında onlardaki coşkuya bir bakın.
O körpelerin göz bebeklerindeki geleceği okuyun.
Niçin orda olduklarını biraz tefekkür edin.
Aç oldukları için orda değiller.
Çok güzel yemekler verildiği için de değiller.
Her birisinin ailesinde Ramazan münasebetiyle en güzel yemekler pişiriliyordur.
Bu tür etkinliklere yabancı da değiller.
Çünkü her Pazar düğünlerimiz olur ve fıtri olarak en sevdiğimiz yemeğimiz yenir.
Peki, onları buraya çağıran saik nedir?
O çocuklara dikkatlice bakın...
Eğer gerçekten benim baktığım gibi bakarsanız şunu göreceksiniz:
Dünya bir restorasyon geçiriyor.
“Uluslararası düzen lime lime dökülüyor, krizlere refleks gösterme kabiliyetini kaybetmiş, teknolojideki gelişmeler insanlığın geleceğini sadece biyolojik geleceğini değil aynı zamanda psikolojik manevi geleceğini de önemli ölçüde etkileyebilecek büyük değişimler içinde.”
Yeni bir yüzyıl doğuyor.
Geçen 100 yıl içinde yaşanan sömürgecilik döneminden ve soğuk savaşlarla, suni çizilmiş sınırlarla, ayrıştırılmış ulus devlet tecrübelerinin üzerinden geçen acılı yıllardan sonra bütün bir insanlık tekrar bir bütünlük, bir iç restorasyon arayışı içinde.
Bu arayış ise ancak insanlığın kadim birikiminin tekrar keşfedilmesiyle son bulacaktır. Ve insanlık olarak ihtiyacımız var. Kaybettiğimiz değerleri tekrar bütün derinliğiyle idrak etme ihtiyacımız var.
Ve işte o körpe yavrular bu değerleri burada görüyorlar.
30 kırk yıl sonrasında kendisine lazım olacak enerjisini burada alıyordur.
Maksat burada kaybettiğimiz ruhun tekrar ihya olmasıdır.
Önce duygu birliği sonra kalp birliği ve en son olarak İslam birliğinin yolu buradan geçiyor.
Onların gözlerine bakınca daha çok şeyler görüyorum ama diyemiyorum.
Ancak ruhumda fışkıranları buraya aktarabildim.
Bu vesile ile sayın kaymakamımıza ve sayın müftü hocamıza şükranlarımı sunuyorum.
En azında kaybettiğimiz değerleri nerde arayacağımızı gösterdiniz.