Çocukluğumda çok korktuğum bir sözdü “iğne yapmak.”
Mevzumuz tedavi maksatlı enjeksiyon iğnesi değildir. Öyle bir giriş yaptık işte.
Üzerinde müzakere yapacağımız mevzu iğne imalatında seri üretimin gereği mesailerin tanziminin manevi hizmetlerde de işe yarar bir yol, metot ve misal olabileceği meselesine dikkat çekmek.
Ferdi olarak günde üç iğneye bedel iş bölümü ile üç yüz iğne elde edilebildiği misalinden ilham almak.
“Ehl-i sanat, netice-i sanatı ziyade kazanmak için iştirak-i sanat cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî sanatın meyvesi olmuş. Sonra teşrikü’l-mesai düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkeza her birisi iğne yapmak sanatında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak gayet süratle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesai ve taksim-i a’mal düsturuyla olan sanatın semeresini taksim etmişler. Her birisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın sanatkârları arasında, onları teşrik-i mesaiye sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.1
Sanayi inkılabında seri üretim süreçlerin esasıdır. Şimdi gelinen nokta artık rutin işleri insan eliyle değil “Yapay Zekâ” denilen otomasyonun daha gelişmiş şekli olan bilişim teknolojilerinde uygulanan yazılım ile yapılıyor. Akıllı fabrikalarda siparişinden, hammadde vb. girdilerinden, stok yönetimi, sevkiyattan son kullanıcıya varıncaya kadar daha geniş safhalar otomasyonla yapılması noktasına gelindi. Her tekrar edilen rutin iş artık makine ile yapılıyor.
Endüstriyel üretimde, iş bölümü, mesai tanzimi artık makineye havale edildi. Ancak yenilikçilik, keşifler, tasarım, inovasyon, fark yaparak öne geçmek, rekabet üstünlüğü sağlamak için insanın, zihni, beyni, kalbi, ruhu, aklı ve sair lâtifelerinin işletilmesinin ehemmiyeti devam etmektedir.
İnsanın sınırsız sayılabilecek, istidat ve kabiliyet potansiyelinin hayata geçirilmesi, makinelerin, teknolojinin programlanmasında yine insan faktörü belirleyicidir.
Maddi ve dünyevi işlerde beyin, ortak akıl etkin kullanılırken sosyal sahada, mânevi hizmetlerde aynı derecede beyinler ve bedenler birlikte başarılı olamıyor.
Manevi hizmetler maksadı için müşterek faaliyet gösteren guruplar, cemaatler var. Geçmişten günümüze manevi hayata çok katkıları ve kazanımları olduğu bir vakıa. Potansiyelini değerlendirme noktasında muvaffakıyet derecesinde beklentilerin altındadır.
“Delilin nedir?” denilecek olursa yetişmiş insan sermayesi, yeni deyimle entelektüel potansiyel olarak kemiyyet ve keyfiyet bakımından rakamlar yüksek çıkar. Eser veren insanlarımız demek istedim. Evet eser verenler çok.
Ancak ortak aklın işletilmesi (telahu-u efkâr), ortak sosyal projeler, insan yetiştirme meselesinde, sosyal problemlere çözüm üretme hususunda iftihar edebileceğimiz eser var mı?
Genelde tek kişinin uğraşı mahsulü çıktılar söz konusu. “Üç kişinin becerdiği şeyler neler” denilse ne var ki?
Sözü manevi hizmeti dava edinmiş dini, sosyal gruplara getirmek gerekirse.
Sosyal gruplar (tarikat, cemaat, cemiyet, dernek, vakıf vs..) henüz ergenlik dönemini geçebilmiş değildir.
Hem iç işleyişleri problemlidir hem harici olarak farklı guruplarla münasebetleri de problemlidir. Ergendirler. Birbirleri üzerinde rekabet, üstünlük veya inkâr politikaları hüküm sürmektedir.
Yetmiş fırkadan sadece kendilerini “fırka-i naciye” diğerlerini dalalette gören sağlıksız yaklaşım. Evet kendini ve mensup olduğu grubunu kurtulmuş, başkalarını yanlış gören, yok sayan şahıs ve guruplar gerçekte kendileri sapıktır. Harici, selefi, radikal, problemli bir yapıdır. Adı mühim değil. Her yerde görebilirsiniz.
Grupları meydana getiren insanlar da ortak çalışma kültürü ortaya koyabilmiş değildirler. Ha grup mensubu olmuş ha kendi kendine özgür takılmış fark etmiyor. Bir kişilik çalışmanın ürünü eserler ortaya koyabilmektedirler. Herhangi bir gruba mensup olmanın bir anlamını anlatan bir gösterge yok ortada.
Manzarayı tarif edecek olursak biz henüz iğne yapma işini becerebilecek bir sistem, tarz, metot tatbik edilebilmiş değiliz. Endüstri 4.0 dönemi maddi imalat sektöründe yaşanırken manevi alanda sanayi devriminin ilk yılları yani yüz yıl gerideyiz. Zengin ülkenin fakir bekçileri gibiyiz. Un, yağ, şeker var. Helva yapılmıyor.
“Mesailerin tanzimi, mabeynlerindeki emniyetin tesisi, teavün düsturlarının teshili” (Said Nursi, Lem’alar, 17. Lem’a, 7. Nota) meselesi henüz gündemimize dert olarak girmemiştir. Enaniyet asrında herkes ferdi takılıyor. Ergenlik dönemindeyiz.
“Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez” esasına göre dava sahibi insanlar, şahıslar da, mensup oldukları şahs-ı mâneviler de nefis muhasebesi, öz eleştiri yapabilme cesareti gösterebilmeli.
Siyasi makam ve mercilerde yer alınca herşeyi düzelteceğini zanneden düşünce, dini grupların da yanlış düşüncesidir. İşin nasıl yapılmasından ziyade “işin başında bizden birisi olsun da isterse odun olsun” gibi şövenist yaklaşım kısır çekişmelerle yılların, zamanların israfıdır.
Netice-i kelam, iğne yapma metaforunu sosyal hizmetlere uyarlayabilirsek çok şey yapabiliriz.
Mikro ölçekte üç-beş kişi ile başlayıp tedrici genişleyerek müşterek eser vücuda getirmekle başlanırsa rol model olacak imanın hayata hayat olduğu medeniyetin inşa iddiasında bulunabiliriz.