Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın yazısı
İhlas ne kadar iyi bir değerse bunun zıddı olan şirk, riya ve ikiyüzlülük de o kadar kötüdür. Müslüman olmayan bir kimsenin Müslüman görünmesi şirk, sırf gösteriş için ibadet riya, ahlakî eylemlerde samimiyetsizlik ise ikiyüzlülüktür.
Peygamber Efendimiz: “Din samimiyettir,” deyince sormuşlar: “Kime karşı gösterilen samimiyet?” Buyurdular ki:
“Yüce Allah’a, Kitabına, Resulüne, bütün Müslümanlara ve onların yöneticilerine karşı gösterilen samimiyet.” (Müslim, İman, 95)
“Din samimiyettir” cümlesi hadiste: “Din nasihattir” şeklinde geçer. Burada nasihattan maksat samimiyet, içtenlik, hüsnüniyet ve hüsnüzandır. İhlas terimi de samimiyet anlamına gelir. Müslüman yaratanına, O’nun kutsal kitabına, peygamberine, bütün müminlere ve bunların yöneticilerine karşı samimi, iyi niyet sahibi, açık kalpli, candan ve vicdanlı olmak zorundadır. Din budur. Dinimizin gayesi, müminlerini samimi, vicdanlı ve dürüst insanlar haline getirmek, Allah Teâlâ’nın iyi kulları olmalarını sağlamaktır. İki yüzlülük, iki dillilik, art niyetli ve içten pazarlıklı, riyakâr olmak İslam’la asla bağdaşmaz. Samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük Kur’an’da ve hadislerde münafıklık/nifak olarak adlandırılmış ve şiddetle yerilmiştir. Hatta münafık, münkir, müşrik kelimesi Müslüman görünen, ama gerçekte İslam’a inanmayan riyakâr kişi anlamına gelir. Herhangi bir şekilde münafıklığın ve riyakârlığın bazı Müslümanlara bulaşmış olması ağır bir vebal ve büyük bir günahtır. Ama bu durum onları Müslümanlıktan çıkarmaz.
Mümin öz eleştiri yapabilendir
Müminler ikiyüzlü olup olmadıkları konusunda özdenetim ve özeleştiri yaparlar. Tespit ettikleri hata ve günahlarından dolayı tevbe eder ve pişmanlık duyarlar. Samimi ve yürekten olması gereken bu pişmanlık hissine tevbe-i nasûh/samimi tevbe denir. (bk. Tahrim, 66/8)
İhlaslı ve samimi olanlara Kur’an’da muhlis/muhlas denir. Yüce Allah ihlaslı ve samimi kullarını Kur’an’da över. İhlaslı ve samimi olmak, aynı zamanda peygamber ve evliya gibi Allah’ın sevdiği kulların sıfatıdır. Samimiyet bireyler arasındaki güven ve sevgi duygusunu pekiştirir ve güçlendirir.
İbadet ve ahlaki davranışları onlara bulaşan şâibe, kirlerden arındırmak bir görevdir.
Bir hadiste: “İbadet ve amellerinizi hâlis/ihlaslı hale getirirseniz az amel ve ibadet size yeter” buyurulmuştur. Az ama ihlaslı amel ve ibadet, çok ama ihlassız amel ve ibadetten daha iyidir. Dini hayatta nitelik, nicelikten daha önemli ve daha değerlidir. Çünkü amel ve ibadette ihlaslı ve samimi olmak amel ve ibadetin kendisinden daha zordur.
İbadet ve ahlakî hayatın ihlaslı olması, sırf Hak rızasına yönelik olması, başka bir şeyin bunlara karıştırılmaması anlamına gelir. Başka bir niyet ve amaçla karıştırılmayan şeylere saf/safî ve hâlis denir. İtikad, ibadet ve ahlakî eylemlerin ihlaslı olması bunlara Hak rızasından başka bir şeyin karıştırılmamasını ve ortak edilmemesini gerektirir. İhlassızlık inançta olursa şirk, ibadet ve ahlakta olursa riya ve münafıklık adını alır, ayrıca buna şirk-i hafî, yani gizli ve örtülü şirk de denir. İhlas ne kadar iyi bir değerse bunun zıddı olan şirk, riya ve ikiyüzlülük de o kadar kötüdür. Müslüman olmayan bir kimsenin Müslüman görünmesi şirk, sırf gösteriş için ibadet riya, ahlakî eylemlerde samimiyetsizlik ise ikiyüzlülüktür.
Hak rızası için yapılan amel ve ibadetlere başka mubah ve meşru hususların karıştırılması bu hususlar aslî gayet olmadıkları sürece riya olmaz. Mesela namaz kılmak için abdest alan ve gusül yapan bir mümin bu arada serinlemiş ve temizlenmiş olmayı da düşünmesi, oruç tutan bir kimsenin kilo vermeyi ve sağlığını korumayı hesap etmesi, namaz kılan birinin bu arada spor da yapmış olurum demesi riya değildir. İlk ve birincil amaç Hak rızası olması şartıyla tâlî ve ikincil amaçlar ihlasa mani değildir. Fakat tâlî amaçları aslî amaç, aslî amaçları da tâlî amaç haline getirmek ibadeti ibadet olmaktan çıkarır.
Kur’an’da “Dikkat! Halis din yalnız Allah’ındır.” (Zümer, 39/3) “De ki; ben dinimde ihlaslı olarak ancak Allah’a ibadet ederim.” (Zümer, 39/14,2,11) buyurulmuştur. Allah yalnız kendisi için yapılan ihlaslı amel ve ibadetleri kabul eder, bunlara sevap verir. Riya, gösteriş, münafıklık, ikiyüzlülük, iki dillilik, yalan, aldatma, kandırma gibi şeyler hiçbir şekilde ihlasla ve İslam’la bağdaşmaz. İhlas bir gönül işidir, kalbin bir ameli ve halidir. Bunun için de bir sırdır. Kimin ihlaslı kimin ihlassız olduğunu en iyi Allah bilir. Bir kimsenin ihlaslı olduğunu iddia etmesi hatadır. Mümin ihlaslı olmaya gayret eder, ama kendisini ihlaslı olarak görmez. Bu yönden kendisini kusurlu görür, eksiğini gidermeye çalışır. Kişinin ihlasını görmesi ihlaslı olmasına engeldir.
Görsünler diye yapılan ibadet riyadır
Başkaları hakkında hüsnüzan ve hüsnüniyet esas olduğundan, ihtiyatlı olmak şartıyla onları ihlaslı kabul etmek gerekir. Gösteriş düşkünü ikiyüzlüleri ihlaslı kabul etmek safdilliliktir.
Hz. Ali “Amel ve ibadetlerin az ya da çok oluşuna değil, Allah katında makbul nitelikte olup olmadığına bakınız,” demiştir. Allah Resulü, Muaz b. Cebel’e “Az da olsa amel ve ibadetin ihlaslı olması sana kâfidir.” demişlerdi.
Sufî Sehl b. Abdullah: “İhlas, kulun bütün hal ve hareketlerinin Hak Teâlâ’nın rızasına yönelik olmasıdır.” Sehl’e göre insan için en zor amel ihlastır, çünkü burada nefsin nasibi yoktur. İbrahim b. Edhem: “İhlas kulun Allah’a karşı niyetinin halis ve dürüst olmasıdır.” Fudayl b. Iyaz: “Halk görsün diye günah ve kötülükleri terk etmek riya, halk görsün diye iyi amel ve ibadet etmek şirktir. İhlas Yüce Allah’ın bu iki âfetten seni korumasıdır.” “İhlas nedir?” diyen kişiye Resul-i Ekrem dedi ki: “Allah de sonra da emrolunduğun gibi dürüst ol.” İhlasın da çeşitli dereceleri vardır. Sıradan kişilerin ihlası ile özel kişilerin ihlası farklıdır.
Herkes ihlaslı ve samimi olduğunu söyler, iki de bir bunu dile getirir. Aslında bunu vurgulamaya gerek yoktur. Kişinin ihlaslı ve samimi oluşu halinden belli olur, beden dili bunu ifade eder. İnsanlarla olan ilişkileri, eylem ve davranışları bu konuda bir fikir verir.
Doğru söz şahit istemez. İhlaslı kişi ihlaslı olduğunu beyana ihtiyaç duymaz.
Star