İhsan Kasım Salihi’nin kitabının bir durağı da Risale-i Nurların tercümesi, neşri ve basımı ile ilgilidir. Prof. Abdülkerim Zeydan’a Hikmet’ül İstiaze Lem’asını tercüme ettiğini söyler. O da neden bahsettiğini sorar. “Niçin şeytandan Allah’a sığındığımızı” anlatır, okur ve susar. Aynı zat Muhyiddin-i Arabi hakkında Bediüzzaman’ın fikrini sorar. Zeydan, İslam düşüncesinin nerelerde zelzelede olduğunu bilir, bu yüzden Muhyiddin’i Arabi’yi sorar.
Bediüzzaman cidden çok ileri boyutta bir telakki sahibidir. Avrupalılar da Muhyiddin’in yorumuna hayret ederler. Bir meşhur filozof “Müslümanlardan bir adam çıkmış onu da kendilerinden saymıyorlar” diyor. İslam düşüncesi mütemadiyen geleneğin tekrarı olduğu için yeni fikirler revaç bulmamış. Muhyiddin-i Arabi’yi de bazıları tekfir bazıları ile yüksek mertebelerde görmüşler. Ama onun ulaşılamaz bir mevki-i alide olduğuna çok yanaşan olmamış. Batılı filozoflar Muhyibdin-i Arabi’yi filozoflar gibi bağımsız düşündüğünden takdir ediyorlar.
Haşir Risalesi’nin basımında oldukça büyük gayreti vardır. Fakat başarır ve kitap Bağdat’ta kitapçı raflarında yerini alır, büyük ilgi görür. Irak’ta basılan risale sayısı 42’ye ulaşır. Meyve Risalesinin basımında biraz endişelidir fakat Üstadı gördüğü rüyada tatmin olur ve eser basılır.
“Gerçek şu ki siz çaresiz birkaç kişi iken Allah size Bedir’de sırf yardımı ile zafer verdi.” (Ve leked nazarakümullahu bibedrin ve entüm ezilleten. Ali imran 123) Peygamberimiz (asm) çok az bir insan ile başarıyı yakalamıştır. Kur’an’da Allah kafirlere müslümanları çok, müslümanlara da kafirleri az gösterirmiş, böyle birkaç ayet var.
Gençlik Rehberi’nin basımında bir hanımefendinin şu cümleler dikkatini çeker ve eserin basılmasından sonra bir nüsha ister.
"Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem لاَ يُكَلِّفُ اللهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا ("Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez." Bakara Sûresi, 2:286.) sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin."
Mesnevi-i Nuriye’nin basımı sırasında kendinden önce bundan bazı basımlar gerçekleştiren bir zata “Kardeşim ben bu Mesnevi-i Nuriye denilen kitaba aşık oldum” der. Arkadaşı da ona buna muadil bir cümle kullanır. “Ona aşık olmadan onu anlayamazsın.”
Salihi, kitabın insanlara ulaşması için yüksek idealler sahibidir. “Fikirlerden, hatıralardan ve meselelerden oluşan bu kocaman dalgaların olduğu denize dalmak ve değerli inciler çıkarmak madem benim elimden gelmiyor, ben de bu kitabı tahkik etmekle yetindim. Allah’ın kendilerine bu işi yapmayı nasib ettiği kıymetli insanlar, beni aciz bırakan bu vazifeleri yapmak için gayret sarfederken Mesnevi-i Nuriye’nin tam bir nüshasına erişebilsinler isterdim. Yani ben o değerli insanların hatırına kitap tahkiki için kollarımı sıvadım.”
Mesnevinin basımının ön hazırlıkları yapıldığında bir öğrencisi Hastalar Risalesi’nin sonunda Mesneviden bazı kısımlar okuduğunu görmüştür. O kitabın bakımını sorar Salihi’ye o da müsveddeleri gösterir. Genç kitabın basım işlerine yardımcı olabileceğini söyler. Ticaret bakanlığında tanıdıkları olduğunu bildirir. Ve o genç Allah’ın inayetiyle basım işinde yardımcı olmuştur. Eserlerin basılması nasıl zorluklar ve zıtlıklar içinden suhuletle çıktığını gösteren bir olaylar zinciridir. Yeter ki bir kişi eserleri insanlara ulaştırmayı gaye edinsin, kolaylıklar birbiri arkasından gelir.
Salihi’nin anlattığı bir gözlem Risale-i Nurun edebi şaheserliğidir. Bizim ülkemizde Bediüzzaman’ın eserleri edebiyat tarihin münasib yerinde olduğuna dair bir sınıflandırma yapılmadı.
Fas’lı bir öğretim üyesi eserlerin metninin edebiyat ötesi şiirselliğini anlatır. Prof. Dr. Hasan El Emrani, Arapça Mesnevi-i Nuriye’deki metnin şiirselliği diye bir yazı kaleme almıştır. Bu çalışmayı Salihi’ye gönderir. Salihi, “gördüm ki gerçekten mükemmel bir edebi çalışma ortaya koymuş.”
Ben Tanzimat’tan günümüze edebi metinleri gözden geçirdim. Risale-i Nur gerçekten büyük bir edebi metin. Dini metinlerin monotonluğu, matematik tekrarı yok ama bu ne Nur Talebelerinin ne de diğer edebi muhitlerin karihası dışında bir şey. Hayranlık anlamak değildir elbette.
Bu çalışma daha sonra Kahire’de yayınlanır. Kitabın mukaddimesindeki şu ifadeler harikadır:
“Arapça Mesnevi-i Nuriye şiir ve edebiyata ilişkin bakış açıları ihtiva ediyor. Bunun yanı sıra metinlerin başlangıç kısımları okuyucuyu üzerinde çok fazla durmaksızın ve zorlanmaksızın metni anlamaya sevkediyor. Said Nursi şairane bir kişiliğe, ince bir ruha, iştiyaklı bir kalbe, duyarlı ve hassas bir vicdana, keskin bir zekaya, cemal-i kainatın şimşeklerinin yetişemeyeceği parlaklıkta ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan bir basirete sahiptir.”
Bu son cümleler bizde kimse tarafından ifade edilememiş gözlemlerdir. Hayran olmamak elde değil.