Risale-i Nur'u Arapça'ya tercüme eden İhsan Kasım Salihi'den Risale-i Nur okuyanlar için notlar...
Risale-i Nur okuyucusu onun engin denizinin derinliklerinde birçok hazineler bulur:
1- Risale-i Nur aklın iknasını ruhun zevki ile birleştirmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Kur’ân-ı Kerîmin hakikatlerini anlatırken aklı iknaya, nefsi teslime, kalbi kabule hazır hale getirecek bir sunuş tarzı seçmiştir. Ancak her daim kötülüğü emreden insanın nefsi kolay kolay teslim olmaz. Bu durumda onu eğitip ehlîleştirene kadar mücahedeye devam etmek gerekir. Bu da sabır ve ısrar ile okumakla olur. Nihayetinde nefis teslim olarak insan, Kur’ân’ın semasına erişip imânî hakikatlerini sahiplenir ve bunlar kendisinde davranışa dönüşerek yürüdüğü yolu sırat-ı müstakime yönlendirir.
2- Risale-i Nur kullandığı kavramlarla başta perdeli gider, kendini okuyucusundan saklar fakat yavaş yavaş ihtişamını gösterip ona kendisini sunar. Önce okuyucuda bir merak uyandırarak onu kendisine çeker. Eğer sen kendini ona teslim edersen seni iman menziline çeker. Taklidî olan imanını tahkîkî iman mertebesine çıkarır. Böylece kişi iman mertebelerinin basamaklarını tırmana tırmana sonunda müşahede ve ayân makamına çıkar.
3- Kur’ân’ın manaları ve hakikatlerinden zevk alarak istifade ederek risalelerin kendisini terbiye etmesini isteyen kimse, Risale-i Nuru tenkit parmağını uzatarak değil ona talip olarak okumalıdır. Risale-i Nur’un tefekkür, taallüm ve terbiyeden geçen üslubu, Kur’ânî hakikatlerin arşına çıkıp Onun manalarına erişmek için çok önemlidir. Bu üslubun sırrıyla Kur’ân-ı Kebîr denilen kevnî ayetler, Kur’ân-ı Kerîm’e erişmek için kullanılır ve böylelikle okuyucu bu hakikatleri izân ve müşahede makamına çıkar.
4- Risale-i Nur’u sürekli okumaya devam etmek, kişinin etrafını algısında ve etrafına bakışında temel bir değişiklik yapıyor. Kişinin kendi özünü anlaması, hayatını manalandırması, etrafında olup biteni idraki bunların başında geliyor. İnsan ve kâinat ile tam uyumlu olan bu kuşatıcı bakış açısı vakıaya tam mutabık bir koordinat düzlemidir.
5- Risale-i Nur’un çokça kullandığı ilmî ıstılahların manaları okuyucu için başlangıçta gizlidir. Bu ıstılahların anlamlarının kavranması için öncelikle okumaya devam etmek gereklidir. Bu ıstılahların manaları, tarifleri, izahları ya o risalede veya bir başka risalede geçmektedir.
6- Risaleler baştan aşağı mantık esasları üzerine şekillendirilmiştir. Böylece onu insafla okuyan akıl sahibi her insan ikna olur. İlâhî isimlerin atkı ve çözgü ipleri ile ilmek ilmek işlenen bu doku, Esma-i Hüsna’nın tecellisiyle veya ondan bir ismin cilvesiyledir.
İşte bu sırdandır ki Risale-i Nur, okuyucusuna nerede ne zaman olursa olsun hitap ediyor. Risaleler ayet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerifleri izah ederken bunları tam ihtiyaç olduğu sırada okuyucuya vererek onu yakîne ulaştırıyor, huşu ve huzuru tattırıyor.
7- Risaleler mükemmel bir şekilde dokunmuştur. Okuyucunun nazarına çarpan zahiren belirsizmiş gibi gözüken bazı şeyler başka bir risale tarafından muhakkak açıklanmıştır. Bazen de aynı konunun ya tafsilli olarak veya icmalli olarak tekrar açıklandığına şahit olunur. İşte bu mükemmel bir desenin kumaş üzerine nakşedilerek ortaya çıkması için gereken te’kid, takrir ve tenvirdir.
8- Risaleler Kur’ân’ın malıdır. Risalelerde anlatılan hakikatler Kur’ân’ın hakikatleri olup Üstad bu açıdan büyük mazhariyete makes olmuştur. Risalelerin ilham oluşu bu mazhariyetin cilvesidir. Bu mazhariyet tevekkül maskesi altında saklanan bir ataleti değil cehd ve gayreti gerektiren bir istihracâtı barındırır. Yani hasıl-ı bilmasdar olan ilham-ı İlâhî, masdar olan istihracın bir neticesi olduğu gibi, istihrac dahi bir manada ilhamın gölgesi ve neticesidir.
9- Risaleler bir bütündür ve her bir risale büyük resmin bir parçasıdır. Büyük resim ise Kur’ân’ın imânî olan hakikatlerinin tefsiridir. Asıl maksat Kur’ân’ın maksatları olan dört külli gayesi nazara verilerek kişiyi şuhudî bir imana eriştirmektir. Her bir risale başlangıçta zikredilen ayet veya hadisi tefsir edip bulunduğu makama göre izahlar yapmaktadır. Bu izahlar o risalenin bulunduğu mevki ile çok sıkı irtibatlıdır. Mesela nübüvvet bahsi Sözlerde anlatılırken tevhid penceresinden bakıldığı için Reşhalar olarak tezahür ederken, Mektubatta nübüvvet cihetinden bakıldığı için mucizelerin sıralanması ile anlatılmaktadır. Nübüvvetin adalet ve ibadete bakan yönü Efendimizin hayatını hayatımıza rehber edinmek olduğu için aynı bahis Lemâlarda Mirkâtü’s-Sünne olarak karşımıza çıkmaktadır. Nübüvvetin haşre bakan yönü ise Efendimizin ahiret ile ilgili verdiği haberler olduğundan bu bahis Şuâlarda Beşinci Şuada ele alınmaktadır.
10- Bediüzzaman’ı hakîkî tanımak ve tanıtmak onun şahs-ı manevîsîni anlamaktan geçer. Bu ise onun şahsî kemalatını ön plana çıkaran her türlü anlatının ötesindedir.