Edebiyata şiirle adım atan bazı şairlerin son zamanlarda romana kayması romanı sorgulanır hale getirdi. Buna bir de Nobel Ödülünün kimliği, kişiliği ve edebi seviyesi tartışmalı bir romancı olan Orhan Pamuk’a verilmesi eklenince romanla ilgili tartışmalar içinden çıkılamaz hale geldi.
Gerçekte şiir edebiyatın hemen her zaman lokomotifi olmuştur. Öykü ve roman şiirden gerek tarih açısından, gerekse de nitelik açısından çok sonra gelir. Bununla beraber son yıllarda edebiyat türleri içinde en çok ilgi gören alan şiirden çok roman oldu. Yine de yayımlanan bu romanların hatırı sayılır kısmının edebiyata şiir ile başlayan, kimisi hala şiiri sürdüren şair/yazarlar tarafından kaleme alınması da ilginçti. Bu anlamda son yıllar şiirle romanın kesiştiği, romanın bile şairler tarafından yazıldığı yıllar oldu. Oysa öteden beri romana en yakın alan olarak öykü bilinirdi. Bize kalırsa yine de romana en yakın edebiyat türü öyküdür.
Ali Haydar Haksal bir öykücü. Evdeki Yabancı, Sarıldığım Soğuk Bir Ceset, Sokağın Adı Issız, Yalnızlık Sarkacı gibi öykü kitaplarına imza attı. “Sesim Bana Yetmiyor” adlı kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği 1987 yılı Hikaye ödülünü aldı.
Haksal daha önce öykünün romana en yakın edebi tür olduğunu destekleyen “Yitik Yaşamın Güncesi” adlı bir roman yazdı ve bu romanı ile Tuzla Belediyesi Roman Yarışmasında 2. ödülü aldı. Haksal’ın 2. romanı “İki Ateş Arasında Aşk” Popüler Yayıncılık tarafından yayımlandı.
Çağımız romana kaynaklık edebilecek birçok olayı, olguyu ve durumu içinde barındırıyor. İhtiyar dünyanın yaşadığı siyasi, iktisadi ve sosyal savaşlar, yıkımlar, felaketler, değişimler, dönüşümler insanı toplu yaşamaya mecbur bırakırken, bu mecburiyet kalabalıklar içinde büyük bir yalnızlaşmayı da beraberinde getiriyor. Dünyanın mümine bakan yüzünde bu hal daha bir derinlik kazanıyor. Dünyanın haram-helal, kadın-erkek, günah-sevap, nefs-kalb gibi gerçekte bir denge unsuru olması gereken denklemlerin zıtlıkları derinleştirecek şekilde gün yüzüne çıkması müminde de benzer çatışmalara ve bunun sonucunda yalnızlaşmaya neden oluyor. Müminin “nefs”i ile olan büyük savaşı tam da burada karşımıza çıkıyor. İşte Haksal romanında Adnan, Yasemin ve Şermin karakterleriyle modern dünya ile kuşatılan müminin yaşadığı bu sorunları, sıkıntıları, savaşı dile getiriyor.
Haksal kitabında bir iç ses oluşturuyor. Karakterlerin ruh dünyasına girerek okuyucuya sesleniyor. Bu yönüyle kitap günlük havasını verse de, dış dünyadaki eşyayı, varlıkları, olayları, olguları kısacası mü’minin hayatını bir bütün olarak kuşatan unsurları medeniyet merkezli okumalar şeklinde okunabilecek bir tahlilci kişilikle anlatması okura gerçek bir romancı ile karşı karşıya bulunduğu izlenimi veriyor.
Haksal, romanında olayları derinlemesine anlatımıyla Dostoyevski’yi, bir medeniyet algısı oluşturma çabasını içeren üslubuyla Tanpınar’ı, anlatımındaki dinamikliği ile Kafka’yı, dildeki yenilik arayışı ile Orhan Pamuk’u hatırlatıyor. Ama her şeyden çok sayıları ona (10) bulan hikaye kitapları ile birlikte güçlü bir üslup sahibi yazarı hatırlatıyor.
Roman bünyesinde deşilmesi, kazılması, çözümlenmesi, keşfedilmesi gereken nice hazineler ve hissedilmesi gereken nice hazlar barındırır. Yetkin romancı bir takım ilginç olayları aktarmakla kalmaz; bunlar vasıtasıyla değişik düşüncelere, duygulara, kültürel, tarihi, felsefi, dini, sosyal ve ideolojik birikimlere, estetik değerlere, güzelliklere ya doğrudan ya da dolaylı olarak göndermelerde bulunarak eserine derinlik ve sanatsal boyut kazandırmaya çalışır. Haksal bu çekinceleri yedeğine alarak romanını yazmış görüntüsü veriyor. Okuyucuya düşen ise “İki Ateş Arasında Aşk”ı okuyarak bu görüntüye şahitlik etmek…