Said Nursi, eski Said'den yeni Said'e dönüşünde iki tarikat büyüğü, iki hakikat insanının himmet ve teveccühlerini görür, ruhaniyetlerinden istifade eder.
Ortak nokta; tevhidi kıble etmesidir.
Bir o tarikata, bir bu yola bakar; bir yönü cezbedici, diğer yönden eksiktir.
Hepsi bir eksik dolduruyordur, fakat hepsinin de bir eksiği vardır; bu durum tatmin etmez onu.
Bütün bu mesleklerin, meşreplerin kaynağına yönelir; Kur'an.
Bu yöneliş Barla ile hızlanır, sonrası sürgünlerde neşvü nema bulur; Risale-i Nur gibi bir eser külliyatı ortaya çıkar.
Yapılan bütünüyle Kur’an'a yönelme ve okuma yolculuğudur.
“Tevfik-i İlahi refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet, Kur’an'dan, hakikat-ı tarikati, tarikatsız, feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulum-u aliyeyi okumaksızın isal edici bir yol buldum. Seriü's-seyr olan bu zamanın evladına, kısa ve selamet bir tariki ihsan etmek Rahmet-i Hakimenin şanındandır.”
Mesnevi'de geçen bu ifadeler yolculuğun kısa özetidir.
Bütün Hak olan ehli sünnet meslek ve meşrepler Kur’an okur, onların da kaynağı Kur'an'dır; amenna...
Bediüzzaman'ın Kur'an okuması ise yazdığı Risaleler gibidir.
Risaleleri anlamı ve içeriği ile okumanın neticesi; Kur'an'a talebe olmaktır. Örneği yine Said Nursi'nin kendisidir.
Hakikat talibi herkes onu örnek alarak istidadı nispetinde böylesi yolculuğa çıkabilir, nasibince kısmet alır.
Başlangıç ve sonuç birleştirilirse yolculuk tamam olur; çekirdek ve ağaç olmuş meyvenin çekirdeği; seyri sülukün sükun bulması...
Bediüzzaman'ın Risaleleri iki çekirdek arasında yolculuğu kısaltmıştır.
İstidat çekirdeklerini inkişaf ettirerek yolcuğunu tamamlayanlara ne mutlu!
Onların adı Risale-i Nur talebesi, gerçekte ise Kur'an talebesidir.