Adalet ikiye ayrılıyor: Adalet-i mahza ve adalet-i izafiye. Mahz; ''sırf, halis, katıksız, tam'' gibi mânâlara geliyor. Buna göre, adalet-i mahza, ''tam ve katıksız adalet, mükemmel adalet'' demek olur. Bu adalette, hiçbir kimsenin en küçük bir hakkının bile çiğnenmemesi esastır.
Adaletin diğer şubesi olan adalet-i izafiye ise tam değildir. Zira cemaatin menfaati için ferdin hukukunu nazara almaz. Adalet-i izafiyede ehven-i şer esas alınır. Bütün insanların zarara uğraması büyük ve küllî bir şer, bu zararın giderilmesi için bir insanın yahut küçük bir gurubun hakkının çiğnenmesi ise cüz’î bir şerdir. Küllî şerden kurtulmak için cüz’î şerri kabul etmek ise ehven-i şer ile amel etmek demektir ve adalet-i izafiyenin esasıdır.
Adalet-i mahzada bir şahıs kendi rızasıyla hakkından vazgeçmediği müddetçe, bütün insanların faydası için de olsa onun hakkı çiğnenemez. Meselâ, adalet-i mahzaya göre, bir şahsın rızası olmaksızın evi istimlak edilemez. Bunun uygulanmasında ise bazen çok büyük zorluklar ortaya çıkar. İşte bu gibi zaruret hallerinde, adalet-i izafiye tatbik edilir. Ve o şahsın hukuku, umumun menfaatine feda edilir; rızası olmaksızın evi sökülür, istimlak edilir.
Bir âyet-i kerime : ''Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz bir tek nefsin (kişinin) yaratılması ve diriltilmesi gibidir.'' (Lokman suresi, 28) Ve Nur Külliyatından bir hikmet dersi: ''Adalet-i mahza-i Kur'âniye; bir masumun hayatını ve kanını, hatta umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.'' (Mektubat, 474)
Demek oluyor ki, bir insanı yaratmakla bütün insanları yaratmak nasıl ilâhî kudret için farketmiyorsa, ilâhî adalet için de bir insanın hukuku bütün insanların hukuku kadar kıymetlidir. Ve o hukuku çiğneyen bir kimse, bütün insanlara zarar vermiş gibi olur.
***
Nur Külliyatında meseleye orijinal bir yaklaşım daha getirilir. Bir mü’minin güzel sıfatları masum insanlara, kötü sıfatları da câni insanlara teşbih edilerek, adalet-i mahza bu sıfatlar âlemine tatbik edilir. Buna göre bir insanın bir tek sıfatı masum olsa, bütün sıfatları da câni olsa, o tek sıfatın hakkı diğerleri yüzünden zayi edilemez. O mü’mine düşmanlık beslendiğinde bu masum sıfat, arada çiğnenip gideceğinden bu hal adalet-i mahzaya uymaz.
Toplum hayatımızda, nefis ve şeytanın da devreye girmesiyle, çoğu zaman bunun tam tersi bir uygulama görülür. Nur müellifinin ifadesiyle, ''bir mü'minde bulunan câni bir sıfat yüzünden sair masum sıfatlarını mahkum etme'' yoluna gidilir. Bu ise büyük bir zulümdür. Yine bir mü’minin yanlış bir hareketi yüzünden, o konuda hiçbir suçu olmayan akrabalarına düşman kesilmenin de adalet-i mahzaya ters düşeceği nazara verilir. Konuyu çok önemli bir hükümle noktalayalım: ''Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür.'' (Mektubat 53-4)