İki dünyalı olmak

Hüseyin KARA

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (20)

Vakıalar her zaman perde arkası sırların ciddi habercisidirler. Dünyada dururken pekâlâ ahirete ilişkin birçok olaylar hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Dünyadaki her şey ufuk ötesi hakikatlerin ipuçlarını verir. Sözü şuna getirmek istiyoruz ki, aslında dünyanın varlığı ahiretin en büyük ispatıdır.

Kur’an, insanı çevremizdeki eserlerin serüvenlerine ve harika sanatların üzerinde inceden inceye düşünmeyeyönlendirir. Veانْظُرْ اِلٰۤى اٰثاَرِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرyani “Haydi (Ey insan)! Dön de bir bak Allah’ın rahmetinin eserlerine; ölü toprağa nasıl da can veriyor. İşte bunu yapan ölüleri diriltenin ta kendisidir. Zira O’nun güç ve kuvveti her şeye yeter[1] diye, insanın şöyle çevresine yönelip periyodik olarak muhteşem oluşuma bakmasınave o bakış sonucunda basit bir kıyasla yarın ahirette ölülerin nasıl dirileceği konusunda fikir sahibi olmasına teşviketmektedir. Bediüzzaman’ın diğer tefsirlerin birçoğunun aksine bu ayeti “Haşir”le ilişkilendirmesi hem ilginçtir ve hem orijinaldir. Öyle ya yeryüzü kışta ölü gibi uykuya dalıyor ve baharda esrarengiz bir şekilde canlanıyorsa, ölen insanların ayni işlemle yeniden dirilmeleriyle ahiretin meydana gelmesi o kadar zor olmadığı gibi akıldan da uzak değildir.

Bediüzzaman meşhur Haşir Risalesi’neyukarıda verdiğimiz ayetle başlar. Temel aldığı bu ayet etrafındaİbn-i Sina gibi bir felsefe dâhisinin "İman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez"[2] dediği haşre dair aklın “tamam” diyeceği açıklıkta sayısız deliller ortaya koymakla inananların gönüllerine su serpmiştir.

Haşrin en can alıcı noktası ölülerin yeniden canlanıp ahiret hayatını başlatmalarıdır. Allah her şeyden önce “Künfeyekûn” e maliktir; ona güç gelen hiçbir şey yoktur. Bediüzzaman yine bu ayet ışığında dünyanın her devrinde, her asrında, hatta gece gündüz değişiminde, hava boşluğunda bulutların bir görünüp kaybolmasında görülen küçük haşirlere bakmaya dikkat çeker. İnsanın hayalen bin sene evvel kendini farz etse, zamanın iki kanadı olan mazi ve müstakbeli birbirine karşılaştırsa sayısız haşir örneklerini görebileceğine vurgu yapar. Bu örnekleri gören insanın haşir olayını inkara kalkıştığında aklı olmasına rağmen aklına aykırı hareket edeceği ise açıktır. Bu bir tezattır. Yukarıda verilen ayete göre haşre engel hiçbir şey yoktur; onu gerektirense her şeydir.[3]

Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söz bu ayetin tefsiri olmakla okuyanların imanlarına kuvvet vererekhaşri inkâra kalkışanları ise susturmuştur. Dünya ve içinde insan medeniyetinin serüveni varsa, ahiret de mutlaka olmalıdır. Aksine bunca dünya zenginlikleri ve bir o kadar da insanlığın meydana getirdiği eserleri anlamsız kalırdı. Anlamsızlık son devrin düşünürlerini en çok meşgul eden bir konudur. Bu muhteşem kâinatın anlamsızlığına bir türlü akıl erdiremeyen birçok insan intihar noktasına kadar gelmiştir. Kâinat ahiret dışında anlamını bulamaz. Varlık âleminin anlamı da ancak Allah’ı bütün sıfatlarıyla tanımadan geçer.

Bediüzzaman, bu ayetten aldığı ilhamla örnekleri daha da somutlaştırır. Yeryüzünün dirilmesiyle üç yüz bin haşrin örneklerini birkaç gün içinde yapan ve gösteren Allah’ın gücüne elbette insanın yeniden dirilmesi son derece kolay gelir. Başlangıçta nasıl olmuşsa yeniden dirilmesi de o şekilde olmaya hiçbir engel yoktur. Ve bir soru ile konuyu gözler önüne serer: “Gelincik dağını ve Süphan Dağını bir işaretle kaldıran bir zat-ı müciznümaya, “Şu dereden yolumuzu kapayan şu koca taşı kaldırabilir misin?” denilir mi?[4]  Öyle ya uçsuz bucaksız gök ve yeri altı günde icat eden Allah, onları zaman zaman doldurup boşaltmakla haşre ilişkin numuneleri bolca vermiyor mu?

Ayet daha canlı ve aklı okşayan yaklaşımları da çağrıştırır: “Her bahar mevsiminde ihya-i arz keyfiyetinde üç yüz bin tarzda haşrin numunelerini nihayet derecede girift, birbirine karıştırdığı halde nihayet derecede intizam ve temyiz ile nazar-ı beşere gösteriyor ki, bunları böyle yapan zata, haşir ve kıyamet ağır olamaz.[5]

Burada önemli olan insanın aklını başına alarak çevresine farkındalıkla bakmasıdır. Çevremizde her şey insan gücünün üstünde bir oluşum sürecinin içindedir. Her şey öylesine bir süreç içindedir ki bir başka el asla karışamaz. Her şeyde bir ölçü var, bir sanat, ince bir hesap var; irade, kudret ve bilginin olmadığı bir oluşum ve kâinatın hiçbir yerinde tesadüf diye bir anlamsızlık yoktur.

İnsan ister istemez “Bugün var yarın olmayacak şeyler için bu akıl almaz düzen neden?” diye sormak durumundadır. İşte bu soruya doyurucu cevap ancak ahiretin varlığını gündeme getirmekle mümkün. Ahiret varsa dünyanın bir anlamı vardır. Olmamış olsa zaten böylesi bir düzenin olması düşünülemezdi. 

Dünyanın ve bizim hayatımızın anlamı ahiretin varlığıyla ortaya çıkar. Geleceği olmayan bir yatırımın ne önemi var? Hangi akıl yakın bir gelecekte getirisi olmayan büyük masrafa girebilir? Geleceği olmayan bugün olamaz. İnsanların yönlerinin hep geleceğe dönük olması da ahiret anlayışının ne denli bir kurtuluş simidi olduğunu göstermeye yeterdir. Gelecek kaygısı olmayan bir canlı yok gibidir.

İşte Kur’an, yukarıdaki ayet ve ayetler gibi birçok pasajlarla ahireti hatırlatarak işlerimizi buna göre düzene koymamıza yardımcı olur. Huzurumuz için uzun soluklu olmak zorundayız. Beklenti çıtamız dünyayı aşmalıdır. Tek dünyalı olmak büyük bir eksikliktir; hatta sonsuz bir kaybediştir.


[1]Kur’an, Rum:50

[2] Nursî, Bediüzzaman Said, Onuncu Söz

[3] Nursî, Bediüzzaman Said, Onuncu Söz, Dokuzuncu Hakikat

[4] Nursî, Bediüzzaman Said, Yirmi İkinci Söz, Altıncı Lem’a

[5] Nursî, Bediüzzaman Said, Yirmi Beşinci Söz, Beşinci Nokta

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.