Said-i Nursi’nin hayatı ve Gazze..
Yılın ilk ayında iki sanat olayı..
Kurtlar Vadisi’nin Gazze versiyonu. Daha doğrusu Mavi Marmara olayı ile ilgili bir film. Sıcak, aktüel bir konu. Daha dün Mavi Marmara ziyaretçilerini ağırlıyordu, yarın onun filmini izleyeceğiz..
Bir diğer film ise bizi Cumhuriyetin kuruluş yıllarına götürüyor..
Said-i Nursi’yi sokaktaki insan çok fazla tanımıyor.. Herkes onun adını duymuş olsa da “Tarihçe-i Hayat”ını okumayanlar onun hayat hikayesini tam olarak bilmez..
Siyasi hayatı, esaret günleri, alim kişiliği, mücadeleci kişiliğini konu alan bir film vizyona girecek..
Eksen kırılmasından Türk ulusçuluğunun temeli, “üssül esası” olan İslam konusu, irtica ve laiklik tartışması yeniden gündeme gelecek..
Türk ulusçuluğunun üssül esasından Cumhuriyetin niteliğine, Kemalizme kadar birçok konu yeniden tartışma gündemine gelecek..
Sadece bu değil, etnik ayırımcılık ve Kürt sorunu da bu filmin dolaylı konuları arasında.
Said-i Nursi Kürttür. Bazıları ona “Said-i Kürdi” de der. Ama hep “Müslüman” kimliği ile tanındı. Kürttü ama hiçbir zaman Kürtçülük yapmadı.
Said-i Nursi 1. Meclis’te milletvekili idi. Daha sonra ayrıldı ve bir daha siyasetle ilgilenmedi. Mustafa Kemal’e yazdığı mektubunda ise Napolyon’u değil, Selahaddin-i Eyyübi’yi örnek almasını istedi.
Cumhuriyetin kuruluşunda Türkiye’nin en temel gündemi Din-i Mübin-i İslam’dı. İslam birliği idi. Vahdet, ilim ve ihlas en büyük sorundu. Risale-i Nur hareketi bu temel üzerinde yükseldi.
Bugünkü temel sorun ise Türkiye’nin nereye ait olduğu sorunu.. Moda tabiri ile Türkiye’nin vizyonu ve misyonunun ne olacağı sorusu cevabını arıyor. Birileri bir eksen kırılmasından, eksen kaymasından söz ediyor.. Gazze filminin konusu da bu soru ile ilgili.
Bu iki film toplumun hafızasını yenilemek açısından bana kalırsa önemli bir şok görevi yapacak.
Her iki filmin de sanatsal yanı, siyasi yanının gerisinde kalacak. Ama sanırım ikisinde de belli bir seviyenin üzerinde sanatsal kaygı olacak. Bunu filmler gösterime girdikten sonra göreceğiz ama taraflar iddialı. Göreceksiniz her iki filmin de İslam dünyasında ciddi yankıları olacak..
İslami kesimde sinemacılığa ilgi giderek artıyor.. Kendilerini anlatmak, görünür olmak için aslında iyi bir yöntem bu. Sinema daha geniş kitlelere ulaşmak için de iyi bir yol.. Gerçeklerle sanal ortamda yüzleşmek, birtakım siyasi fobileri aşmak için iyi bir yol olabilir..
Son zamanlarda bu konuda ciddi gelişmeler oldu. Arkası arkasına kayda değer belgeseller çekildi..
Aslında daha İstanbul’un fethini bile çekmedik. Mehmet Akif’in filmini de çekmek gerek.
Daha İstiklal Marşı’nın bestesini bile halledemedik.
Bunları başkalarından beklemeye gerek yok. Bunların siviller tarafından halledilmesi gerek.. İşadamlarımıza bu konuda önemli görevler düşüyor.. Devlet gölge etmesin, teşvik etsin yeter..
Tam da böyle bir zamanda birileri de çıkıp Kanuni dönemini çekiyor. Aslında kim ne yapıyorsa yapsın faydalıdır. En azından o konuda bir tartışma açılıyor.. Bu da gerçeklerle yüzleşmek için iyi bir fırsat. Başkalarının bu konuda bir şeyler yapması, bizimkilerin de gayretini kamçılıyor..
Her şey ekonomi ve siyasetten ibaret değil. İlim ve sanat da önemli ve bu konuda hepimize görev düşüyor.. Hatta ilim ve sanatla desteklenmeyen iktisad ve siyaset, hayatiyetini kaybeder.. Siyaset ve iktisadla desteklenmeyen ilim ve sanat da zayıf düşer..
Selam ve dua ile.
Yeni Akit