Konumuz yine Kürt sorunu…. İlk ve son söz aynı olmalı: İpe, çözüme, diyaloğa sıkı sıkıya sarılmak gerek…
Bilmeliyiz ki bunların alternatifi kan ve hüsrandır.
2008 yılı, Aktütün saldırısından bir gün sonra, Adana'da 3 kişi, motosikletini gasp etmeye çalıştıkları 18 yaşındaki genci bıçaklayarak öldürdü. Saldırganlardan birinin Şırnak doğumlu olduğunu öğrenen mahalle halkı Kürtlere yöneldi ve Türk bayraklarıyla yürüyüş yaptı.
Aksi yolun sonu budur.
Bahçeli ve Baykal kulağına küpe yapsın:
Duygular ve tepkilerin ürettiği sokak hareketleri ne denli tehlikeliyse, “duygu ve tepki siyaseti” de o kadar tehlikelidir. Duygu ve tepkileri vesile kılan, bunları kendi eksikliklerini örtmek için kullanan ve şiddetten beslenen otoriterleşme politikaları da öyledir…
Milliyetçilik ve devletçilik bayrağını taşıyan ikilinin şunu görmeleri gerekir:
Yıllar resmi politikaların iddia ettiği "manzara"yı doğrulamadı. Sorunun “iç ve dış tahrik ve destek meselesi”nin ötesine taştığı iyice ortaya çıktı. Gelişmeler “toplumsal nitelikli bir Kürt sorunu”nun varlığını kanıtladı.
Bu sorun bir kimlik sorunudur ve kimlik talebi olarak ortaya çıkmıştır.
Ne var ki, “kimlik talebi ile milliyetçilik arasındaki geçişler” çok güçlü olur.
Bu tür toplumsal-siyasal durumlarda “madalyonun bir yüzü kimlik sorunu, diğer yüzü milliyetçilik meselesi” olarak karşımıza çıkar. Akışın bu yüzlerden hangisine kayacağı, bu sorunun yönetilmesiyle, kuşatılmasıyla ilgilidir. “Demokratik entegrasyon politikaları” sıkıntılı ve zor da olsa kimlik bilincini yükseltirler; “dışlayıcı asayiş politika ve söylemleri” ise milliyetçiliği beslerler.
Ancak madalyonun iki yüzü var.
İkinci yüzde Kürtler, Kürt siyasetçiler ve DTP bulunuyor.
Aynı sözleri onlar da kulaklarına küpe yapmalı…
Bunları insani olarak dile getiriyorlar ama siyasi hissettiklerinden emin değilim.
Nitekim bu siyasi partiye bakınca aynı anda üç tıkanıklığı görüyorsunuz:
DTP, sembolleri gerçeklerden çok önemsiyor. Kürt sorununu temsil etmek yerine Kürt politikasını simgelemeyi tercih ediyor. Gündemi yönlendireceğine, ona mahkum oluyor.
Oysa varlığı çok değerli ve önemli DTP'nin. Varlığıyla siyaseti temsil ediyor, sorun çözümünde siyaset mekanizmasının gücüne işaret ediyor.
DTP'lilerin bu çerçevede şunu farketmesi gerek.
Kürt meselesi sadece Kürtlerin değil, Türklerin de, Türkiye'nin de bir numaralı meselesidir…
Dış politikada devletin askeri ve siyasi bakışını yönlendiren, iç politikada iktidar mekanizması ve değişim adımları üzerindeki askeri ağırlığın süregitmesine yol açan faktörlerden birisidir…
Aynı sorun “toplumsal bütünleşmenin sağlanamamasının, toplumun farklı kesimleri arasındaki ilişkilerin biri Türk diğeri Kürt milliyetçiliği merkezli olarak örselenmesinin, topluma ve toplumsal kesimlere içe kapanmacı siyasi ruh halinin egemen olmasının” da itici gücüdür…
“Demokratik akıl” şunu söyler:
Bu tür bir milliyetçilik dalgasının olumsuz sonuçlarının “Kürt kökenli vatandaşların haklı ve doğal kültürel kimlik talepleri”ni ortadan kaldırmayacağı ne kadar açıksa, “otoriter ve Stalinist bir Kürt politikasının ve yapılanması”nın bu kimlik taleplerinden hareketle kendisini meşrulaştıramayacağı açıktır.
Aklın devreye girmesinin zamanı geldi…
Yeni Şafak