İkinci Şua’yı Anlamak-37

Afife ARTIK

(İkinci Şua’nın evvelinde bulunan Otuzuncu Lem’ada, Ferd isminin Yedinci Nüktesindeyiz.)

Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde çok delil ve bürhanlarla isbat edilen bu üç hüküm burada üç delili ile zikrediliyor:

-Bu kainatın manevi bir güneşi olan Muhammed aleyhissalatü Vesselam hakiki tevhidi bütün mertebeleri ile keşf etmiş, ilan etmiş ve isbat etmiştir.

-(Rabbül-âlemîn’e, kab-ı kavseyn makamında muhatap olan[i]) Muhammed Aleyhissalatü Vesselam, vücud dairesinin en büyük hakikati olan tevhidi bütün hakaiki ile ders vermiştir.

-Ferdiyet ve Vahdaniyetin içindeki binler âli hakikatler Muhammed aleyhissalatü Vesselam’ın Risaletini isterler ve iktiza ederler.

Hüküm bildiren bu cümleler çeşitli Risalelerde delilleri ile isbat edilmiştir. Bu Yedinci İşarette bu delillerden üçü numune olarak zikredilmiştir. Biz bu seferimizde delillere kadar olan kısım hakkında düşüneceğiz.

Muhakemat’ın Üçüncü Makalesinde, Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın, Sani-i Zülcelal’e zatıyla ve lisanıyla bürhan-ı innî olduğunun bildirilmesi de bu hükümleri teyid ediyor. Müessirini açıkça gösteren eserdir Muhammed Aleyhissalatü Vesselam.

On Beşinci Şua’nın Üçüncü Kısmındaki şehadetlerde; uluhiyyet, rububiyyet, hikmet, adalet, rahmet gibi hakikatlerin ve kainatın mevcudatındaki tahavvülat ve vazifelerin Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın Risaletini istediği ve Onunla zahir oldukları beyan edilmiş.

İhtiyarlar Lemasının Üçüncü Ricasında, Muhammed Aleyhissalatü Vesselam; Merhamet-i İlahiyenin lisanı, timsali, dellalı ve mümessili olarak tavsif ediliyor.

Bu hakikatlerden hareketle bunu ifade edebilir miyiz?

En âli hakikatler en yüksek bir fert tarafından taşınır ve ilan ve keşf edilir.

En büyük hakikat en yüksek makamdaki beşer tarafından ilan ve isbat ve keşf edilir.

Sual olarak ifade edecek olursak: hakikatin taşıyıcısı, keşf edeni, hamelesi insan mıdır?

İşarat-ül İ’caz’daki bu kısım bize bu konuda bir fikir veriyor: “Emirleri imtisal, nehiylerden içtinab etmek sayesinde bir ferd, hey’et-i içtimaiyede çok mertebelere nisbet peyda eder ve alakadar olur. Bilhassa ahkâm-ı diniyye ve mesâlih-i umumiye hususunda, bir ferd, bir nev hükmüne geçer. Yani, pek çok hukuklar, hasiyetler, irşatlar, talimler, ıslahlar gibi vazifeler, bir şahsa yüklenir. Eğer o emri imtisal, nevâhiden içtinab eden o şahıs olmazsa; o vazifeler tamamen pâyimal olur[ii].”

Bir tek ferde bağlı bu kadar emirler, işler var ise en mümtaz bir ferde taalluk eden vazifeler ve neticeleri kıyas edebiliriz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselam bütün kainatın varlık sebebi olarak her bir mevcuda her bir zerreye, hatta ‘esir’in zerratına taalluk eden bir vazifesi olduğunu Miracın ve Teşehhüdün hakikatleri ışığında söyleyebiliriz.

Kainattaki bütün hukukların, irşatların, talimlerin, ıslahların başı Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’a dayanmaktadır. Vücud dairesinde ne var ise Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın küllî ayinedarlığı, Rabb-ül Âlemin’e mukabelesi vesilesi ile vardır.

-Bütün hayırların kayyumu olan iman nimetinin bize ulaşmasının vesilesi Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’dır.

-Kelamullah olan Kur’an’ın inzaline müstaid ruhun sahibi Muhammed Alyhissalatü Vesselam’dır.

-Bütün kevn-ü mekanı tek başı ile temsil eden Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’dır.

-Kainatın yaşamaya devam etmesinin sebebi Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın Risaletinin nurudur[iii].

-İnsandan murad edilen bütün âli maksatları bihakkın ifâ eden Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’dır.

Kainattan maksud ve müntehab insan, insandan maksud ve en kıymettar müntehab ve en parlak âyine-i Ehad ve Samed Ahmed-i Muhammed’dir[iv] Aleyhiefdalüssalatü ve ekmelüsselam.

İnsanın ulaşabileceği bütün kemâlatı kendinde gösteren Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’dır.

Elbette O’nun (asm) hakkında söylenecek sözler tükenmez ve tükenmemiştir de[v]. Hayy ve Kayyum isimlerine dair bahislerde Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam ile ilgili daha çok bahisler gelecektir. Risalelerde izah ve isbat edilen hemen bütün ehemm meselelerin nihayette Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın Risaleti ile bağlanması ve onunla tamamlanması dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Vücudla, hayırla irtibat kurmak isteyen ve bu fâni vücudunun Kayyum-u Bâki tarafından ibkâsını isteyen elbette kevn-ü mekânın ademden vücuda çıkarılmasının vesilesi ile irtibatlanacaktır.

Yaratma bir kez olup biten değil daim devam eden olduğuna göre yaratılan ve yaratılmakta olan ve yaratılacak olan anlar ve mahlukât[vi] adedince Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’a minnet borçluyuz. Manevi şahsiyetinin azametini anlamaktan aciziz.

Bu yedinci İşarette Zât-ı Ahmediyye’nin şahsiyet-i maneviyesinin derece-i ehemmiyeti ve ulviyetine ve bu kainatın bir güneşi olduğuna şehadet eden çok delillerden, sebeplerden üç tanesi üzerinde duruluyor.

Bu üç sebebi bir dahaki seferimizde incelemek duasıyla…

[i] Bu ifade Yedinci İşarette geçmemekle beraber vücud dairesinin ne olduğu hakkında bize fikir vermektedir.

[ii] İ’şârât-ül İ’caz Envar N. İstanbul- 1996 s.85

[iii] İsm-i Hayy, 4. Remiz

[iv] İsm-i Kayyum’un 5. Şua’ı

[v] Risale-i Nur’dan Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam ile ilgili parçalar konu konu çalışılsa elbette istifadeye medar olur.

[vi] On sekiz bin âlemin mahlûkatı…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.