Bismillahirrahmanirrahim
İsraf, kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şekvâ kapısını açar, mütemadiyen şekvâ ettirir. (HAŞİYE) Hem ihlâsı kırar, riyâ kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.
İktisat ise, kanaati intaç eder.
عَزَّ مَنْ قَنَعَ ذَلَّ مَنْ طَمَعَ hadisin sırrıyla, kanaat, izzeti intaç eder. Hem sa’ye ve çalışmaya teşcî eder. Şevkini ziyadeleştirir, çalıştırır. Çünkü, meselâ bir gün çalıştı. Akşamda aldığı cüz’î bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif ise, kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır.
Hem iktisattan gelen kanaat, şükür kapısını açar, şekvâ kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek cihetinde, teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ kapısı kapanır.
HAŞİYE: Evet, hangi müsrifle görüşsen, şekvâlar işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da yine dili şekvâ edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen, şükür işiteceksin. (Lem'alar, On Dokuzuncu Lem'a)
1) “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer.” bk. İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadîs: 4:114; ez-Zebîdî, Tâcü’l-Arûs: 22:90.
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ahali : halk
amel-i uhreviye : âhireti kazanmak için yapılan amel, iş
câ-yı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cihet : taraf, yön
cüz’î : ferdî, az, sınırlı
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i takvâ : takvâ sahipleri
elhasıl : kısaca, özetle
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
:
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihlâs-ı tâmme : tam bir ihlâs ve samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
iktisat : tutumluluk
iktisatsızlık : tutumlu olmama, savurganlık
intaç etmek : netice vermek, doğurmak
israf : savurganlık
istiğnâ etmek : eldekini yeterli bulup başkasına ihtiyaç duymamak, tokgönüllülük
izzet : değer, itibar, şeref
kanaat : kısmetine razı olma, yetinme
kanaatkâr : kısmetine razı olan
kanaatsizlik : elindekiyle yetinmeme
menâbi-i servet : zenginlik kaynakları
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
mübarek : bereketli, hayırlı
münasebet : bağlantı, ilgi
mürâât etmek : gözetmek, dikkate almak
müsrif : israf eden, savurgan
müşahede etmek : gözlemlemek
mütemadiyen : sürekli olarak
netice : son, sonuç
rikkat : acıma, yufka yüreklilik
riyâ : gösteriş, başkalarına iyi görünme
sa’y : çalışma
şâkir : şükreden
şekvâ : şikâyet
şevk : şiddetli arzu ve istek
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
teşcî etmek : cesaretlendirmek
teveccüh etmek : yönelmek
teveccüh-ü nâs : insanların teveccühü, ilgisi
vasıtasıyla : aracılığıyla
ziyade : çok, fazla