Eski şairler bilir misiniz?
Sınırsız bir sessizlikti göz eriminiz
Sünuhat yağıyordu karyelere
Derelerden, çiçeklerden, bostanlardan
Söğütlerden, ardıçlardan ilham parlatan
Polenler uçuşurdu tepenizde
Sadece savaşlarla kaçıyordu keyfiniz biraz
Yokuşlardan yuvarlanan çocuklar vardı
Keçiler kelebeklerdi her yer
Şimdi çıldırıyor asfaltlarda embriyo
Şımarıyor hürsün nidasına
Soyundukça soyunan fücur
Bu vesileyle kentin genetiğidir gittikçe bozulan
Her yer rengarenk kuşlardan mahrum
Şimdi setri bilmez Settar’ı bilmez adam
Çağdaş sesini işitmek için
Soyuldukça soyulan beyinler dolu sarnıç
Yeni şairler bilmez misiniz
Her ilhamdan olmaz beyit, ezgi ve resim
Kireç kokusu yağmur yağmur kentlerde
Yalılardan yayılan buhranla yoğrulmuş vilayetler
Vicdanlarda tek tük saksılar
Şimdi bize kalan gökdelenler villalar
Hakikati bozulmuş yıllardan sonra
Güneşsiz çimensiz bulutsuz
Nihayetinde oksijensiz bir ilham
Yine her yer savaş
Ve her yer toprak kokusundan yoksun
Modern kavgalar sürüsü şehir
Sevgililerin Jiplerinin camından
Balıkçıya levrek sormasında esin
Cırtlak renkli nesillerin içinde
Pembeler giymiş bir bebeğin
Annesini güldüren çağıldamalarında sezi
Her yer patlatılmış gırtlak
Şehirler yitik, her yer her yerde
Gölgelerde ses, çölde ses her yerler kalabalık
Kazarak çıkarıyoruz asude çehreleri
Fosilleşmiş şehirlerin
Göbekli Tepe’sinden