Kudretiyle yoğu var eden, rahmetiyle varlığından haberdar edeni bilmeye, ubudiyet ile bildiğini bildirmeye kabiliyetli olarak yaratılan insan; kâinatın Halık’ını tanımak, tasdik edip iman sahibi olmak, ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül edip imanına sahip olmak üzere şu dünya hanına gönderilmiştir.
Bahş-ı ezelden alınan en kıymetli bir bahşiş hükmünde olan ilim istidadı; akleden bir kalbin semeratı, yaratılış gayesine bir nevi itaatidir. Maddi ve manevi umurun tercih yönü, bütün hayırların önü olan ilim; enenin mahiyetine, esmanın hüviyetine, eşyanın hakikatine vakıf olma ameliyesi olup akıl zarfının mazrufudur.
Evet, varlığın var ediliş gayesine, mahiyet ve mensubiyetine, esma ve sıfat cihetine ulaşma, varlık ile “vareden” adına buluşma tarikidir ilim.
Şer’i ve kevni kanunlar için usul, kemalat ve fazilete vusul vesilesi olan ilim; her hayırlı işin evvelinde intizamı, ahirinde itmamı, zahirinde insicamı, batınında ihtimamı doğurur. Yüklenme (talim), yükselme (terakki), seslenme (tebliğ) ve süslenme (temsil) merhalelerini netice veren ilim bir mazhariyet-i azimedir.
Aklın gıdası, kalbin ziyası, vicdanın da cilası olan ilim; imanın netliğine hüccet, dua ve ubudiyetin niteliğine kuvvettir. Hüve’nin hakkını, enenin haddini, eşyanın mahiyetini, tabiatın hakikatini bilmeye vesile olan ilim; ilm-i hakikat, ilm-i marifet, ilm-i hikmet ve ilm-i tabiat olmak üzere dört külli başlıkta tahlil edilebilir.
İlimlerin şahı belki de padişahı olan ilm-i marifet; Kâbe-i kemalâta giden yolların en metini ve en zengini, ruh-u hidayetin emin bir zeminidir. Var olan imana enfüsten ve afaktan delil toplama faaliyeti olan ilm-i marifet; akleden bir kalbin veledi olup hayatın manasını anlamaya, aidiyetini farkedip abdiyetini ifaya en güzel bir vesiledir.
Marifet ilmi; hayatın anlamını (gayesini) keşfetmek, mana kapılarını açıp anlam yolculuğunu başlatmak, mana ile hayatlanıp anlam sarayına ulaşmak, gerçek aidiyeti hissetmek ve abdiyetini yerine getirmek için elzemdir.
İlm-i marifet; eşyanın varlığından (donanımdan) hareketle hakikatini (yazılımını) görmek, yazan kalemi ve yazdıran kudret elini esma pencerelerinden seyretmektir. Aklın hareketine, kalbin seyahatine, ruhun inbisatına vasıta olan ilm-i marifet; Subhanallah, Elhamdulillah, Allah u Ekber gibi mübarek kelimelerin vahyin ilk nüzulündeki feyizli hallerinin iadesine medar tefekküri bir ameliyat sayılır.
İlm-i marifet; yokluğa varlık rengini vuran ve zatı itibarıyla bize meçhul olan sanatkârı bilmeye, harika sanatlarını görmeye, varlığı bize yâr edeni sevmeye, sanatını övmeye hizmet eder. Evet, ilm-i marifet; ezeli zatın mevcudat simalarında görünen isim ve ünvanlarının bilinmesine, hakikati bize meçhul olan kudsi varlığının tanınıp sevilmesine en esaslı bir vesiledir.
Hitabına “oku” diye başlayan bir ferman, bütün ilimlerin pederi olan bir beyan, aslı ilim esası akıl olan bir din, müminlerin aklî ataletlerini ve neticesi olan cehaletlerini kabul etmiyor. İlim ve marifet ile mücehhez olmalarını istiyor. Nefsin kesafetine, kalbin kasavetine, aklın gabavetine sebebiyet veren cehaletten kurtulmalarını bekliyor.
Elhasıl; din, ilim; ilim, amel; amel, ihlâs ister! Kendisine malik olanı dünyaya halife ve melik kılan ilim, ululuk ve mutluluk kaynağıdır. Akılsız bir insan itibarsız, ilimsiz bir iman istikrarsızdır. Hayır ve hüsnün menbaı ilim, şer ve kubhun madeni cehildir. İlim; insanı aziz, cehil insanı zelil eder.
İlim; nakledilen bir nesne kalmayı değil, akledilen bir özne olmayı hakediyor. İlmi akletme nakletmeye, ilim ile aklanma ilmi aktarmaya öncelendiği gün manevi tekemmül başlayacak, marifet güneşi kemale erince imanlarda şek ve şüphe kalmayacaktır...