İlk defa 'Allah' diyen Filipinliler

Rabbim, her mümine, hayatta en az bir insana kelime-i şehadeti telaffuz ettirme şerefini nasib etsin

Kerem Emre Ulucan'ın yazısı:

Hayatta ilk defa 'Allah' demek

Hristiyan bir ülkede yaşıyorsanız ve büsbütün dinsiz değilseniz, öne çıkan en önemli kimliğiniz dininiz oluyor. Filipinler'de, nüfusun yüzde 80'inden fazlası Hristiyan ama kiminle tanışsanız, -mesela taksi şöforü ile- Müslüman olduğunuzu duyar-duymaz şöyle der:

"Biliyor musunuz, bizim de tarihte dedelerimiz Müslümanmış."

Sosyoloji'de 'cibilli taraftarlık' diye bir kavram vardır. İnsanoğlu; geçmişiyle, kültürüyle, değerleriyle, örf ve adetleriyle nesiller boyu kaynaşarak hayat sürdürür. Aradan asırlar geçse de, sahip olduğu o özellik, ta derinliklerde kalıverir, asla kaybolmaz. Zamanı gelip şartlar oluştuğunda, Allah'ın izni ile, gizli bir refleksle ortaya çıkar.

Ben bu kuralı, en canlı şekli ile Filipinler'de görüyorum.

Filipinler insanının bazı özelliklerini, geçmiş yazılarımda peyder-pey anlatmaya çalışmıştım. Burada insanlarla tevazu ile muhatap olmak zorundasınız. Böbürlenerek, üstünlük taslayarak muhatap olduğunuzda, çok sürmeden sizden soğuyup uzaklaşıyorlar.

Akla şu manayı hatırlatıyor:

"Eğer biz doğru İslamiyet'i ve İslamiyet'e layık doğruluğu fiillerimizle gösterebilsek insaniyet akın-akın İslam'a koşacaktır."

Tevazu, inanan bir insanın esas vasfı değil mi zaten?

Filipinler'de, bizlerle teşrik-i mesai eden, kalkıp-oturan, iş gereği muhatap olan, muhabbet ve sohbet ortamlarımızda bulunmaktan lezzet alan, ibadet anında bizi seyreden veya kalkıp bizlerle namazın hareketlerini taklit ederek secdeye varan pekçok Hristiyan arkadaş var.

Yanlış anlaşılmaması için, sormadıkları sürece, onlara dini anlamda hiçbirşey anlatmıyoruz. Sadece, iş veya muhabbet arasında namaz vakti gelince, uygun bir lisanla namaz kılmak için izin istiyoruz. Çoğunlukla cevapları şu oluyor:

"Biz de seyr edebilir miyiz?" veya "Biz de katılabilir miyiz?"

Bu arkadaşların kısa süre sonra Müslüman olmak istediklerini beyan etmeleri ve bizim onlarla beraber kelime-i şehadeti tekrarlamamızın verdiği ulvi hazzı tarif etmeye, inanın kelimeler yetmez.

O, 'repeat after me' diyerek başladığınız kelime-i şehadeti tekrarlatma seremonisinde, hayatlarında ilk defa ağzından 'Allah' lafza-i celali, 'Muhammed' kelimesi çıkan o insanların gözlerindeki bakışları görmeniz lazım.

Hidayet nimetini canlı-canlı yaşıyorsunuz o an..

Herşeyin bir lezzeti var. Vicdanın da lezzeti hidayettir. Bunu o an, iliklerinize kadar, titreye titreye yaşıyorsunuz.

Varın artık gerisini siz düşünün: Bir insana; yaratıcısını, sahibini, malikini tanıtmak; ona hayatın, yaşamın, dünyanın, kainatın, ölümün ve tüm varlıkların ne anlama geldiğini, Allah'ın (c.c.) binbir ismi ile anlatmak...

Alain, bir inşaat mühendisi idi. Kader ile ilgili sorularına İslamiyet'te cevap bulunca İslam'la şereflendi.

Mary Grace, bir İngilizce öğretmeni idi. İntihar etmek üzereyken, gökteki yıldızların niye yaratıldığını anlayınca kelime-i şehadet getirdi. İsmi değişmedi, yine Meryem...

(Kelime-i Şehadet getire anı)

Rail, tarih bölümü öğrencisi idi. Dört ay boyunca yatsı namazlarında, bizi taklid ederek eğilip kalktı. Bir aşure akşamı 'ben de bu dine girmek istiyorum' dedi. Adı Abdullah Muharrem oldu.

Datu, 55 yaşında bir kabile reisi idi. Caddeye taşan bir cuma namazının kalabalığından etkilenerek kendisi ile beraber altmış kişilik kabilesinin ihtidasına vesile oldu.

Ferdinand ikram ettiğimiz 2 kg'lık kurban eti hediyesinin sonucunda Din-i Mübin'le müşerref oldu. Şimdi M.Ali diye çağırıyoruz.

Uzatmayayım.

Cennet vatanımız Türkiye'de, ömür boyu günde beş vakit minarelerden o muhteşem ezanı dinleriz. Doğduğumuzda kulağımıza ezan, öldüğümüzde de sela okunur. Allah'ın adını duyarak hayata başlar, Peygamberin ismini duyurarak hayatı bitiririz. Sudaki balık misali, nasıl bir nimetin içinde olduğumuzu maalesef bilemiyoruz.

Hayatlarında ilk defa 'Allah, Muhammed' diyen bu insanların heyecanını, öğrendiklerini anında tatbik etme gayretlerini, en küçük bir ayrıntıyı kaçırmadan uygulama şevklerini görünce, utancımızdan başımız yere değse az...

Bugün, son sözüm bir dua olsun:

'Rabbim, her mümine, hayatta en az bir insana kelime-i şehadeti telaffuz ettirme şerefini nasib etsin.' Gerçekten tarifi kabil olmayan bir an...

Haber7

Sosyal - Medya Haberleri