Kâbe’nin inşâsı tamamlanınca Cebrâîl -aleyhisselâm- gelerek Hazret-i İbrâhîm’e:“Onu tavâf et!” dedi. Baba-oğul her şavtta Hacerü’l-Esved’i istilâm etmek (selâmlamak) sûretiyle Kâbe’yi tavâf ettiler. Makâm-ı İbrâhîm’in arkasında iki rekât namaz kıldılar. Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın rehberliğinde haccın diğer rükünlerini îfâ ettiler. Daha sonra Cebrâîl -aleyhisselâm- Hazret-i İbrâhîm’e insanları hacca dâvet etmesini söyledi. Hazret-i İbrâhîm bunu nasıl yapacağını sorunca:
“–«Ey insanlar Rabbiniz’in dâvetine icâbet ediniz!» diye seslenerek bildir.” dedi ve bunu üç kez tekrarladı.
Sonra İbrâhîm -aleyhisselâm- Allâh Teâlâ’ya:
“–Yâ Rabbî, benim sesim bütün insanlara nasıl ulaşabilir?” diye sordu.
Cenâb-ı Hak:
“–Sen nidâ et, onu insanlara ulaştırmak Bana âittir.” buyurdu.
Âyet-i kerîmede bu hakîkate şöyle temas edilmektedir:
“(Ey İbrâhîm!) İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.” (el-Hacc, 27)
Bundan sonra İbrâhîm -aleyhisselâm- her yıl Mekke’ye gelip haccederdi. Hazret-i İbrâhîm’den sonraki peygamberler ve mü’min olan ümmetleri de Mekke’ye gelip haccetmişlerdir. Ümmetleri helâk olan peygamberler Mekke’ye gelirler, ömürlerinin sonuna kadar orada ibâdet ve tâatle meşgul olurlardı. Böylelikle hacca gelip vefât eden peygamberlerden doksan dokuzunun Makâm-ı İbrâhîm ile Zemzem arasındaki yerde defnedilmiş bulunduğu, yetmiş peygamberin de Mina’daki mescidde namaz kıldıkları rivâyet edilmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları