Peygamberimizden (sav) Kur’an ve onun ibadet ve sosyal hayata uygulamasını öğrenmek ve Müslüman olan kabilelere ve ihtiyaç duyulan beldelere dini öğretmek amacı ile eğitim görmek isteyen sahabeler de vardı. Peygamberimiz (sav) onlara Kur’an ve ahkâmını öğretmek amacı ile Mescid-i Nebevî’nin kuzey duvarına hurma dalları ile bir gölgelik ve sundurma yaptırdı. Buraya “Suffa” adı verildi. Burada peygamberimizden (sav) ilim öğrenenlere de “Ashab-ı Suffe” dendi.
Namazların öncesinde ve sonrasında peygamberimizin (sav) çevresinde toplanan genç sahabeler iman ettikleri için anne ve babaları, kavim ve kabileleri tarafından reddedilmişlerdi. Bu nedenle gidecekleri hiçbir yerleri yoktu. Peygamberimize (sav) sığınmışlardı. Peygamberimiz (sav) de onları burada misafir ediyordu. Yiyeceklerini de Medine’li Ensar tarafından sağlanıyordu. Dünyanın bütün meşgalelerinden uzaklaşarak kendilerini tamamen Kur’anı öğrenmeye ve anlamaya vermişlerdi. Yiyecekleri olmadığı için çoğu zaman oruçlu geçiriyorlardı.
Burada Kur’ân-ı Kerim öğrenen ve ezberleyenlere “Kurra” adı veriliyordu. Suffeye bu yönü ile de “Daru’l-Kurra” deniyordu. On sene içinde pek çok sahabe burada eğitim gördü. Bazen peygamberimizi dinleyen ve ondan ders alan sahabelerin sayısı 300’ü bulduğu rivayet edilmektedir.
Suffe’de eğitim gören sahabeler eğitim ve öğretim yanında gazalara ve seriyyelere de iştirak ederlerdi. İçlerinde eğitimini tamamlayarak evlenenler Suffeden ayrılırlardı. Suffede bulundukları zaman içinde ticaret ve ziraatle meşgul olmayan bu sahabeler evlenip ayrıldıktan sonra ticari ve zirai hayata atılırlardı. İçlerinde temayüz edenleri peygamberimiz (sav) çeşitli beldelere kadı ve muallim olarak gönderirdi.
Peygamberimiz (sav) bu sahabeleri kabiliyetlerine göre çeşitli sahalara yönlendirirdi. Bir kısmına Kur’an hafızlığına teşvik ederken, bir kısmını ibadete, zühde yönlendirir; bir kısmını da Hadis, Tefsir ve Fıkıh gibi çeşitli ilim dallarına teşvik ederdi. Bu nedenle Ebu Hureyre (ra) gibi Hadis konusunda uzman olan ve kaynak teşkil edenler olduğu gibi, Abdullah İbn-i Abbas (ra) gibi Tefsir sahasında, Ebu Musa el-Eş’âri (ra) gibi Kur’an-ı Kerim öğretiminde ve Abdullah b. Ömer (ra) gibi Fıkıh ve ahkâmda otorite sahabelerin tamamı “Ashab-ı Suffe”de eğitim gören sahabelerdir. (1)
Peygamberimiz (sav) Ashab-ı Suffe’nin eğitimi, maişeti ve ihtiyaçları ile bizzat ilgilenirdi. Onların ihtiyaçlarını karşılamadan kendi evinin ihtiyacına bakmazdı. Bu nedenle kızı Hz. Fatıma kendisinden evinin ihtiyacını istediği zaman “Ya Fatıma! Ben Suffenin ihtiyacını henüz karşılayamadım. Kusura bakma sizin ihtiyacınızı karşılayamam. Bu konuda beni mazur görün ve idare etmeye bakın” buyurmuşlardır. (2)
Bir gün Ashab-ı Suffenin maişet sıkıntısından dolayı açlıktan kıvrandıklarını görerek onları sabırlı olmaya çağırmış ve “Sizin için Allah katında neler hazırlandığını bilmiş olsaydınız, yoksulluğunuzun ziyadeleşmesini isterdiniz” (3) diye onları teselli eder ve ilim öğrenemk için çalışan, sıkıntı çeken ve onlara benzemek isteyen gelecekteki ümmetini de teşvik etmek için “Ey Sahabelerim! Size müjdeler olsun! Kim sizin bulunduğunuz hal ve sıfat üzere bulunur da haline razı olur ve bu şekilde bana mülaki olursa bilin ki o benim refikim ve arkadaşımdır” (4) derdi.
Peygamberimiz (sav) kendisine bir şey takdim edilince “Bu verdiğiniz sadaka mıdır, yoksa hediye midir?” diye sorar, “Sadakadır” denirse Ashab-ı Suffe’ye gönderirdi. "Hediyedir” denilirse, bunu kendisi için kabul eder, Ashab-ı Suffe’ye de bundan pay ayırırdı. “Biz Muhammed ve ehl-i beytim sadaka yemeyiz, bize sadakalar helal değildir” (5) buyururdu.
Yüce Allah “Sadakalar, kendilerini Allah yolunda hizmete ve ilme adamış fakirler içindir. Onlar yeryüzünde dolaşarak rızıklarını aramaya fırsat bulamazlar. İzzet ve şereflerini korumak için de ihtiyaçlarını kimseye açmazlar. Dışarıdan görenler onları zengin sanır. Ey Resulüm sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Sizler Allah için ne bağışlarsanız Allah onu bilir ve hak ettiği mükâfatı verir” (6) buyurarak sadakaların ancak fakir ve kendilerini ilme vermiş izzetli mü’minlerin hakkı olduğunu ifade etmiştir.
Ashab-ı Suffenin müdavim ve kıdemli talebelerinden olan Hz. Ebu Hureyre (ra) kendi durumunu anlatırken Ashab-ı Suffe hakkında da şöyle buyurmaktadır. “Ben açlıktan yüzükoyun yatıyordum ve bazen de karnıma taş bağlıyordum. Bir gün halkın gelip geçtiği bir yol kenarına oturdum. O sırada Resulullah (sav) oradan geçiyordu. Benim durumumu anladı ve ‘Ya Eba Hureyre!' diye seslendi. Ben 'Buyur, ya Rasulallah!' dedim. 'Gel benimle!' dedi. Beraber gittik. Evine girdi. Bana da gel dedi ve ben de girdim. Evde yiyecek bir şey olup olmadığını sordu. Bir çanak süt var denilince, 'Bu süt nereden geldi' diye sordu. 'Falanca’nın hediyesidir' denildi. Peygamberimiz (sav) bana dönerek 'Git Suffe ehlini davet et' buyurdular. Bu durum benim hoşuma gitmedi. Çok açtım ve bu çanak süt ancak bana yetebilirdi. Ama Resulullah’ın emri olduğu için kalktım ve onları çağırdım geldiler. Müsaade isteyerek oturdular. Bana 'Ya Ebâ Hureyre! Sütü al ve onlara ikram et' buyurdular. Süt kabını alıp dağıtmaya başladım. Her biri kabı alıyor ve doyuncaya kadar içiyor sonra arkadaşına veriyordu. Hepsi içip karınlarını doyurduktan sonra kabı Resulullah’a uzattım. Aldı. İçinde azıcık süt kalmıştı. Başını kaldırarak bana gülümsedi ve 'Ebu Hureyre! Süt içmeyen ikimiz kaldık' buyurdu. 'Otur sen de iç!' dedi ve kabı bana geri verdi. İçtim. 'Biraz daha iç' dedi. Yine içtim. Sonra 'Biraz daha iç' dedi. İçtim. Yine ısrarla 'Daha iç' dedi. Dedim 'Ya Resulallah! Allah’a yemin ederim, daha içecek yerim kalmadı.' 'Öyle ise bana ver' dedi. Çanağı uzattım, aldı ve Allah’a hamd-ü senâlar etti. Sonra Besmele çekerek baki kalanını kendisi afiyetle içti.” (7)
DİPNOTLAR:
1-Tecrid-i Sarih, 7:47
2-Tabakat, 8:25
3-Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 2:941
4-Hak Dini Kur’an Dili, 2:941
5-Müslim, 3:117
6-Bakara, 2:273
7-Buhari, 4:89; Tirmizi, 4:648-649; Mektubat, 2004, s.202-203