Yıllardır dini, siyasi, sosyal, kültürel fikri tartışmaların içinde baş gündemdir imam hatip okulları.
Tek parti tek şef döneminin (1925-1950) diktatörlüklere de rahmet okutacak şiddette devlet baskısının uygulandığı dönemdir. Bırakın dini eğitimi dini dillendirmek, dini bir konuşmayı dinlemenin dahi yasak olmakla kalmayıp şiddetli cezalandırıldığı uygulamalar dönemidir. Bu dönemin şiddetli devlet baskısı altında sayısı belirsiz çok âlim fazıl insanlar idam edilmiş… Daha ilerisi yok…
Bediüzzaman ve talebeleri mahkemeden mahkemeye, hapisten hapise, sürgünlerin en dehşetlisi uygulanmış. Böyle bir şiddetli baskı altında iman tekniğe meydan okumuş Risale-i Nur gibi asrın tefsirini elle 600 bin nüsha telif etmeyi inayeti ilahi ile muvaffak olmuştur. Bu alanda çok şeyler yazılmış, eserler verilmiş oraya havale ederek sadede dönelim.
İşte bu dönemin sonunda çok partili siyasi sisteme geçişte Demokrat Parti’nin ilk icraatı yasaklanan Ezan-ı Muhammediyi asli şekliyle okunmasını temin etmek olmuştur.
Yasak olan din eğitimini okullarda okutulması başlamıştır. Cenaze yıkayacak hoca kalmamış bir konjonktürde din görevlisi yetiştirmenin yanında din ilimleriyle fen ilimlerini birlikte okunduğu İmam-Hatip okullarının açılması icraatıdır. Demokrat Parti Hükumetinin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ilk imam hatip okulu açılmasına vesile olan bakandır. Allah Rahmet eylesin.
Daha sonraki yıllarda en fazla İmam Hatip Okulu Süleyman Demirel’in başbakanlık döneminde açılmıştır. 1970’li yıllarda Süleyman Demirel koalisyon ortaklığı dönemlerinde vatandaşın hayır hizmeti ve himmetleriyle çok sayıda imam-hatip okulu açılmıştır.
12 Eylül 1980 ihtilali ve sonrası bu gelişme bıçak gibi kesilmiştir. Sadece Tunceli’de bir imam-hatip okulu açılmıştır. Manidar değil mi?
1983 sonrası imam hatip okulları açılmamış ama kısmi hürriyet ortamında hükümetler ve vatandaş destekleri devam etmiştir.
1990’lı yıllarda imam hatip okullarından mezun olanların üniversite sınavlarında birinciler çıkarması, üniversiteye giren imam hatip çıkışlı öğrencilerin sadece ilahiyat fakültesi değil, siyasal, hukuk, tıp, mühendislik fakültelerine girmesi derin vesayet odaklarını harekete geçirmiştir.
Bu zaman içinde 1995’te Refah Yol hükümetine karşı tezgâhlanan 28 Şubat 1997 post modern darbe sürecinin hedefi İmam hatip okulları ve başörtüsü ile okuyan üniversiteli kızlarımız olmuştur.
28 Şubat darbesi Erbakan, Demirel siyasi örtülü hesaplamasının sahnesine sebep olmuştur. Süleyman Demirel eski Türkiye’nin vesayet mekanizmasının uygulayıcı aktörü gibi rol oynamıştır. Maalesef durum böyledir. Zalimine aşık Stokholm sendromu denilen şeye benzer bir durum.
Tansu Çiller-Necmettin Erbakan görev dönüşümü planında etik olmayan siyasi komplolarla hükümet düşürülmüş Mesut Yılmaz-Ecevit ortaklığı ile Türkiye tarihinin en büyük maddi manevi krizi kasıtlı tezgâhlanmıştır.
Bu darbe sonrası 8 yıllık kesintisiz eğitim sistemiyle imam hatiplerin kapatılması yanında mesleki ve teknik eğitimin köküne de dinamit konulmuştur. İmam hatiplerin liseleri açık kalmış ama yüksek öğrenime geçişte önüne konulan katsayı bariyerleri ile talep azalmış çokları kapanma noktasına gelmiştir.
Keza meslek liseleri de aynı darbenin mağduru olarak cazibesini kaybetmiş kalbur altı başarı seviyesi düşük öğrencilerin mecburi tercih ettiği okullar haline getirilmiştir. Bu tahribat ülkenin sanayine, çalışma hayatına, ekonomisine çok büyük zarar vermiştir. Hâlâ yara kapanmamıştır.
Engeller kalkınca
Meslek lisesi ve imam hatipler önündeki engeller kaldırılmakla birlikte eğitim ve öğretim kalitesinin yükseltilmesi için yeni stratejilere ihtiyaç vardır.
Evet imam hatipler ve meslek liselerinin önünde engel kalmamıştır.
İnsan ürkmesi hayvan ürkmesine benzemiyor. Yılların birikimi ve yaşanılan travmanın izleri kısa sürede silinmiyor. Meslek lisesine giden için yüksek öğrenim şansının zayıf oluşu meslek liselerinde akademik eğitim seviyesinin düşük olması konusundaki ön yargı.
Cumhurbaşkanı samimi bir değerlendirmede bulundu. TRT Haberde katıldığı röportajda açıkça ifade etti. “Öğretim konusunda çok şeyler yaptık ama eğitim konusunda aynı başarıyı sağlayamadık” dedi.
Kemiyet Keyfiyet Meselesi
Kemiyet nicelik yani sayı, keyfiyet nitelik yani kalite demektir.
İmalat sektöründe her ürünün uluslararası kabul edilmiş kalite standartları vardır. Üretim bandının son aşamasında yapılan kalite kontrol sonrası ürün piyasaya sürülür. Sadece üretim sonu değil belirli bir süre garanti taahhüt edilir.
İnsan yetiştiren kurumlarda yeterlilik testleri bitirme eğitim süresi içinde ve sonundaki sınavlardır.
Eğitim kurumlarının yetkinlik ve yeterlilik kriterleri genellikle bilgiye dayalıdır. Teknik alanlarda beceri ve donanıma dayalı yeterlilikler uygulamalı testlerle belirlenir. Sosyal ve soyut kavramların hayata yansıması ölçülmez.
İnsanın ölçüsü insaniyettir
Batı medeniyetinin dinamikleri sanayi devriminin sonuçları olan maddi olarak zenginleşme ve güç kazanımı ağırlıklıdır. Hayatı kolaylaştıran temel ihtiyaçların karşılanmasının ötesine geçerek gayri zaruri ihtiyaçlar zaruri ihtiyaçlar sınıfına geçince ve görenek belasıyla insan bir türlü erişilemeyen serap peşinde koşar oldu. Kendini unuttu. Etrafını ve eşyayı bile fark edemez bir insan profili ortaya çıkardı. İnsanı özne olmaktan çıkarıp tanımlı motor becerileri meleke haline getiren bir nesne robot haline getirdi.
Her şeyi elde edebilmeyi, dünya hayatının yalancı cenneti bizim eğitim sisteminde hayallerin hedefi olarak tanımlandı. Hangi donanımı kazanırsa neleri elde edebileceğinin kısa tarifi, çok çalışıp, çok zengin olmak… Sonra istediğin gibi tüketebilmek… Ötesi yok… Elde edince intihar…
İnsan bu değil elbet… İnsan makine gibi nesne değildi özne olmak istiyordu. İhtiyaç adına her şeyi elde edenler de halinden memnun değildi. İntihar vakalarının büyük bir bölümü dünyevi olarak elde edeceği bir şey kalmamış olanlar arasında daha fazlaydı.
İnsanı nesne olmaktan çıkarıp özne yapan sır
İnsanı diğer bütün mahlukattan ayıran hususiyeti sual sormasıdır.
Bu suali sorduran hasleti de emanet yüklenmesiydi. Emanet “ene”dir. Ben demesidir.
Ben demesinin altında yatan sır ise kendini, nefsini tanıması. Kendi dışındaki eşyayı ve dahi kendi ve eşyanın isimlerinin ne olduğunu merak etmesidir
“Ben kimim?.... Nereden geliyorum?... Nereye gidiyorum?.... Vazifem nedir?...”
Felsefe bu suallerin cevabını bulamamıştır.
“Ene”nin emanet olarak veriliş hikmeti yaratanı tanımak olduğunun farkına varmak yaratılış gayesinin şifresini çözmektir. İşte o zaman insan nesne değil özne olduğunun farkına varmasıdır.
Eşyayı ve eşyada tecelli eden isimlerin anlamını ve nereye dayandığının sırrı vahiyle bildirilmiştir.
Kılavuz kitap ve o kitabın şerh ve izahını bizzat yaşayarak rehber olan Hz. Peygamber (asm) ile gösterilmiştir.
Özne insan kul olan insandır. İnsanın ölçüsü insandır. Mükemmel insan ise insanın yaratılışında işlenmemiş olarak verilmiş duyular, duygular, lâtifler, istidat, kabiliyet potansiyelini nasıl işletirse değer kazanacağı, mertebe kat’edeceği rehber-i ekmel tarafından uygulamalı eğitim olarak öğretilmiştir. Uygulamaları yerine getiren hayat biçimi haline getiren mükemmel insan mertebesini kazanmış. Milyonlar örnekleri var kayıtlarda.
Önce esas maksat “olmak” olmalı “almak” değil
İşte imam hatip talebesi öncelikle bireysel olarak önce kamil insan olmayı hedeflemeli almayı değil. Hani “hak verilmez alınır” diyen anarşistler gibi değil.
Topluma nümune-i imtisal/örnek olacak maddi ve mânevi donanımı ile marifette mertebe açısından asgari şartları taşıyacak. Nitelikli kul olacak. Nitelikli kul demek takva ehli hem mü’min hem Müslüman demektir. Önce mü’min imanı ve itikadı sağlam sonra en ince ayrıntılar dahil pratikte Müslüman olacak.
Acı olan gerçek; mevcut imam hatiplerin öğrenci profilleri hem hakiki mü’min hem de İslâmın gerekleri olarak çok ama çok eksiktirler.
Okul idarelerinin ve eğitim kadrolarının bu sırrı, püf noktayı dert etmediklerini iddia ediyorum. İstedikleri zeminde bunu tartışabiliriz.
Kim ne derse desin insanın insaniyet ölçüsü imanı ve imanın gereği amelidir.
En önemlisi imanlı Müslüman olduğunun ispatı da başta namazdır.
Yapılan araştırmalardan öğreniyoruz ki, imam-hatiplerde namaz kılma oranı toplum geneliyle aynı. Yüzde 25 civarında… Yüzde yüz olması gerek şarttır yeter şart değildir. Olmazsa olmaz şarttır. Bu şart yerine gelmeden bir öğrencinin imam-hatip okulunda olması kurum için çok büyük kusur ve eksikliktir.
Bunu sağlayamamış bir kurumun diğer bütün faaliyetleri tali meseledir. Yasa ve yönetmelikler böyle demiyor diyenler olacaktır.
Keyfiyet denilince iman ve itikatta tereddüt etmeyen samimi ihlasla bir talebedir. Keyfiyet sıfatlarına haiz imam-hatip okulu talebesi rol model olması bekleniyor.
Hocalar rol model mi? Tartışılır.
Düşünce, fikir olarak dini bütün, kendi özel hayatında islamı yaşadığını varsaydığımız meslek dersi hocaları olaya sosyal ve siyasi açıdan bakınca nicelik niteliğin önüne geçtiği kanaati veriyor.
Diğer fen derslerinin hocalarında ise ateist olanlar meslek hocalarından daha aktif. Körpe zihinleri zehirliyorlar. Meslek hocaları ise nemelazımcıdırlar. Çocukların zihinlerinde oluşan şüpheleri, sualleri cevaplandıracak ne enerji var ne de öyle bir dertleri var. İstisnaları vardır elbet.
Risale-i Nurlara mesafe
Bazı İmam Hatip Meslek hocaları Risale-i Nurlara mesafelidirler. Risale-i Nur’un kazandırdığı şuuru klasik dini kurallarla kazandırmak mümkün değil. Talebe önce neye inandığının gerekçesine aklı yatacak. İman hakikatlerini iki kere iki dört eder derecede izah ve ispat eden eserlere çeşitli ön yargılardan dolayı mesafeli duruyorlar. Kendi muktesabatları, birikimleri de zındık ateist hocaların şüphelerine karşı talebelerin şüphelerini gidermekten uzaktır. İtirazı olanlara adresimiz açık.
Dava şuuru denilince “bizim düşüncemize taraftar ol yeter” yaklaşımı yanlış.
Önce iman-ı tahkiki meselesi mikro seviyede, ferdin aklında, kalbinde, vicdanında, nefsinde halledilmeli.
Hedef maksat ve tarz olarak imam hatip okullarının din ilimleriyle fen ilimlerinin birlikte okutulması Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra projesi hayali ile mantık olarak örtüşmektedir.
Fakat uygulama dini ilimlerin tam hakkı ile talim edildiğinde eksiklik vardır.
Dinin kurallarının, fıkıh, ilmihal bilgisi, Kur’anı okuyabilme becerisi gerek şarttır yeter şartı karşılamaz.
Zamanın fenden felsefeden gelen şüphelerine karşı hiçbir şek ve şüphesi kalmadan kalben tam mutmain olmuş, ibadeti şuurlu yapan, dış etkenlerden etkilenmeyen sağlam bir imana sahip çıktıları olan imam hatipler Risale-i Nur’u esas itikat dersi olarak uygulamaların içine almaları şarttır.
İmam hatip okulları nicelik ve sosyal, siyasi hedeflerine ulaşmıştır.
İmam hatip orjinli bir insan bu ülkede Başbakan ve Cumhurbaşkanı hedefine ulaşılmıştır. Var mı daha ötesi?
Bu çok değerli, önemli bir başarı hikayesidir. İmam hatiplerin önündeki engelleri kaldırmıştır.
Cumhurbaşkanı eğitim meselesinde keyfiyetten bahsediyor. Eğitimde istediğimiz hedefi yakalayamadık diyor.
Hangi makamda diyor?
Cumhurbaşkanlığı makamında… Daha ileri yok…
İmam hatip okullarında istenilen nitelikte ve keyfiyette talebe yetiştirme işi sadece cumhurbaşkanının meselesi değildir.
“Sağlam şuurlu talebe yetiştirmek için ne yapılması lazım?” sualine sorumluluk makamında herkesin cevap araması lazım.
Hiçbir siyasi, sosyal ve grup ön yargısı olmadan okullarda Risale-i Nur’un iman derslerini bir şekilde verilmesi şarttır. Başka da yolu yoktur.