Sayın Türköne ile "İmam Hatiplerin misyonu bitti, bitmedi" konusunda karşıt görüşle bir tartışma yapacağım hiç aklıma gelmemişti, demek kaderde bu da varmış.
İlgili yazısı bence çok problemli, zorlanarak yazılmış, dalgın ve yorgun bir halde kaleme alınmış, diyeceğini açık seçik diyemeyen bir yazı intibaı veriyor. Bazı noktaları tartışalım:
"Bugünün muhafazakâr hegemonyası içinde çelik çekirdeği, bugün sayıları yüz binlere varan İmam-Hatiplilerin oluşturması..."
Türkiye'de muhafazakâr hegemonyası varsa bunun tabanı/destekçisi halktır. Ülkeyi muhafazakârlığın dışına çekmek için çabalayan siyasilere ve devrimcilere halk itibar etmemiş, onları gönül ve oy ile desteklememiş, fırsat bulduğunda altlarından sandalyeyi almış ve değerlerini muhafaza edeceğine inandığı kadroları işbaşına getirmiştir. Bu durum 1950 den bu yana böyledir ve önemli bir diliminde henüz İmam Hatipliler yoktur.
İmam Hatiplilerin muhafazakârlığı "körükörüne maziden devralınanı korumak ve bunların köklü değişimine karşı çıkmak" şeklinde değildir. İmam Hatiplilerin korumak istediği, mahiyetine aykırı olarak değiştirilmesine karşı çıktığı değer İslam'dır. İmam Hatipliler "İslam'dan uzaklaşmış toplumu yeniden İslam'a götürme" davasını benimsemiş -bu manada- inkılapçı bir nesildir. Bugün Türkiye'de bir "İslami hegemonya"dan söz etmek tutarsızdır. İslam ile ilgisi bulunsun bulunmasın geleneğin korunması söz konusu ise "Türkiye'yi AB'ye sokmak ve demokrasiyi tamamlayıp güçlendirmek için çalışan bir iktidarı ve onu destekleyen tabanı bu manada bir muhafazakarlıkla nitelemek de gerçek dışıdır. Ayrıca nesil olarak İmam Hatipliler, geleneğin korunması bahsinde seçicidirler; İslam'a aykırı olan gelenek bid'attır ve onun sünnetle değiştirilmesi gerekir.
Bugün siyasette, bürokraside, ticarette, medyada, akademide... İmam Hatip neslinden pek çok insanımız var; buna kim itiraz edebilir? Ülkenin hukuku meşruiyet tanımış, onlar da bu imkanlara sahip olmuşlardır. Bu makam, mekan ve imkanlara sahip olan İmam Hatipliler özel hayatlarında -genele nispetle- daha dindar olabilirler, bu da onların hakkı, hatta vazifesidir. Ama farklı olanları kendilerine benzetmek için baskı yapmazlar, zor kullanmazlar, şiddete asla yaklaşmazlar. Anlatarak, sevdirerek, ikna ederek İslamlaştırma vazifesi ise yalnızca İmam Hatiplilerin değil, bütün müslümanların vazifesidir; bu misyon İmam Hatiplilerin varlık sebebidir ve bu misyonun sona erdiğini söyleyen ya ne dediğinin farkında değildir veya bu misyona karşı çıkmakta, bunu muhafazakârlık saymakta ve buna karşı mücadele bayrağını açmaktadır. Eh, bu da –mevcut düzende- insanların hakkıdır, yapabilirler, ama neye ve kime karşı mücadele ettiklerini iyi düşünmeleri gerekir.
Yeni Şafak