Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim ve mânevî Medresetü'z-Zehranın Nur şakirtleri,
Ben Isparta'ya geldiğim vakit, Isparta'da İmam-Hatip ve vâiz mektebinin açılacağını haber aldım. O mektebe kayıt olacak talebelerin ekserisi Nurcu olmaları münasebetiyle o mektebin civarında gayr-ı resmî bir surette bir Nur medresesi açılıp, o mektebi bir nevi medrese-i Nuriye yapmak fikriyle;
Bir hâtıra kalbime geldi.
Bir iki gün sonra, güya bir ders vereceğim diye etrafta şâyi olmasıyla, o dersimi dinlemek için rical ve nisâ kafilelerinin etraftan gelmeleriyle anlaşıldı ki, böyle nim-resmî ve umumî bir medrese-i Nuriye açılsa, o derece kalabalık ve tehacüm olacak ki, kabil olmayacak. Afyon'da mahkemeye gittiğimiz vakitki gibi pek çok lüzumsuz içtimalar olmak ihtimali bulunduğundan, o hâtıra terk edildi, kalbe bu ikinci hakikat ihtar edildi.
Hakikat de şudur:
"Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur'u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir" diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.
Hasta Kardeşiniz
Said Nursî
SÖZLÜK:
ÂDİ : Basit,sıradan.
GAYR-İ RESMÎ : Resmî olmayan, sivil.
GÜYÂ : Sanki.
HÂNE : Ev, mesken.
HATIRA : Hatıra gelen. Hatırda kalan şey.
İÇTİMÂ : Toplantı, toplanma.
İHTİMÂL : Mümkün olma.
İTTİHAZ : Kabul etme, kabullenme, edinme.
KÁBİL : Mümkün, muhtemel, kabul eden
KÁFİLE : Topluluk, cemaat, kervan.
MAÎŞET : Yaşayış, yaşamak için lüzumlu bulunan maddeler.
MÂNEVÎ : Mânâya âit, maddî olmayan.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MEDRESE : İslâm tarihi boyunca üniversite seviyesinde eğitim yapılan müessese.
MEDRESE-İ NURİYE : Risale-i Nur okulu, medresesi.
MEDRESETÜ'Z-ZEHRÂ : Bediüzzaman'ın Doğu'da yapılmasını idârecilere teklif ettiği, fen ilimleriyle müsbet ilimlerin birlikte okutulmasını düşündüğü üniversite.
MEKTEB : Okul.
MEŞGUL : Bir işle uğraşan.
MUÂMELE : Davranış, işlem, birbiri ile iş görme, amel etme, alış veriş
MÜNÂSEBET : İki şey arasındaki uygunluk, yakınlık, bağlılık, yakışmak, vesile, alâka.
NEVÎ : Çeşit ile alâkalı; cinse ait.
NİM- RESMİ : Yarı resmi.
NİSÂ : Kadın, hanım.
RİCÂL : Erkek, Adam.
SEVAB : Hayır. İlâhî mükâfatı kazandıran işler.
ŞAYİ' : (Şüyu'. dan) Duyulmuş, işitilmiş, şüyu' bulmuş, herkesçe bilinmiş.
ŞEREF : Yükseklik, yücelik. Büyüklük.
TALEBE-İ ULÛM : İlim tahsil eden, ilimlerle uğraşan talebe.
TEHÂCÜM : Hücum etme; üşüşme, hızlıca toplanma, saldırı.
TEMİN : Sağlama, karşılama. Güvenlik, emniyet hissi vermek.
UMÛMİ : Genel.
ZÂT : Kendi, aslı.