Risale Haber-Haber Merkezi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Ali Namlı, İmâm-ı Rabbânî Hazretleri ile Said Nursî Hazretleri’nin arasında çok benzerlikler olduğunu söyledi.
Yeni Asya'dan Melek Şafak'a konuşan Namlı'nın sözleri şöyle:
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri “Bütün tarikatlerin neticesi ve gayesi iman hakikatlerinin inkişafıdır” ifadesini biliyoruz. Bunun üzerine Said Nursî Hazretleri de, “Ömrünün sonlarında daha ziyade iman hakikatlerinin izah ve inkişafına çalışmıştır” açıklaması dikkatimizi çekiyor... Bu konu hakkındaki düşüncelerini alabilir miyiz?
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri ile Said Nursî Hazretleri arasında benzer yönler var. İkisi de mücadeleci, ikisi de devrindeki bir takım dine yönelik saldırılar ve hücumlar ile mücadele etmişler. Özellikle Said Nursî Hazretlerinin döneminde İslâm inançlarını yok etmeye yönelik ateizm, pozitivizm gibi anlayışlar ile dinsizlik aşılanmaya çalışılmıştır. Said Nursî Hazretleri’nin en önemli mücadele alanı bu imansızlık konusuyla ilgilidir.
Bakıyoruz, İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de bu dini dinamitlemeye, çığırından çıkarmaya, adeta İslâm’ı budamaya, yok etmeye yönelik akımlar ile mücadele etmiş. İkisinde de böyle bir mücadeleci taraf var. Meselâ İmâm-ı Rabbânî Hazretleri tasavvufta çok önemli olan zikir konusunda der ki: “Dinin esaslarına, kurallarına ve adabına riayet edilerek yapılan ticaret de zikir sayılır.”, “Bir âmâyı yoldaki çukura düşmekten kurtarmak da zikir sayılır, hatta daha faziletlidir.” İnsanlara, eşyaya, mahlûkata hizmet var iken şeriata, dinin esaslarına riayet ederek yaşamayı da zikir sayıyor ve hatta öne almak gerekir, diyor.
Bazı çevreler Said Nursî Hazretlerinin “Devrimiz tarikat devri değildir, devrimiz iman kurtarma zamanıdır” sözünü alarak onun tamamen tasavvuf alanını dışladığı, tasavvufa karşı olduğu gibi imaj çizmeye çalışıyorlar. İmanı kurtarmak da zikirdir, tasavvuftur. Birkaç cümle ile söyleyecek olursak Said Nursî Hazretleri’nin hayatına baktığımız zaman çocukluğundan itibaren hep tasavvufî çevrelerde bulunduğunu ve oralarda yetiştiğini görürüz. Tasavvuf erbabına çok hürmeti vardır. Tasavvufî düşünce ve algıyı tam olarak anlamış, özümsemiştir. Eserlerine baktığımız zaman tasavvufun çok ince mevzuları ile ilgili görüşleri ve değerlendirmeleri vardır. Meselâ tasavvuftaki varlık anlayışı ile ilgili vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhud gibi konuları eserlerinde tartışır, ince ince ele alır. Onun İmâm-ı Rabbânî’nin vahdet-i şuhud anlayışına daha yakın durur. Dolayısıyla İmâm-ı Rabbânî Hazretleri ile Said Nursî Hazretleri’nin arasında çok benzerlikler var.