İman dürbünüyle bakıp, iman gözüyle gördüm ki...

Günün Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

DÖRDÜNCÜ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE

Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlûbiyet gibi vücudumu sarsan ârızalar bir gaflet zamanıma rast gelip, şiddetli alâkadar ve meftun olduğum vücudum, belki mahlûkatın vücutları ademe gidiyor diye, elîm bir endişe verirken, yine Âyet-i Hasbiyeye müracaat ettim. Dedi: “Mânama dikkat et ve iman dürbünüyle bak.”

Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki, bu zerrecik vücudum hadsiz bir vücudun âyinesi ve nihayetsiz bir inbisatla hadsiz vücutları kazanmasına bir vesile ve kendinden daha kıymettar, bâki, müteaddit vücutları meyve veren bir kelime-i hikmet hükmünde bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması ebedî bir vücut kadar kıymettar olduğunu ilmelyakîn ile bildim.

Çünkü, şuur-u imanla bu vücudum Vâcibü’l-Vücudun eseri ve san’atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşî evhamın hadsiz karanlıklarından ve hadsiz mufarakat ve firakların elemlerinden kurtulup mevcudata, hususan zîhayatlara taallûk eden ef’âlde, esmâ-i İlâhiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peydâ ettiğim bütün sevdiğim mevcudata muvakkat bir firak içinde daimî bir visâl var olduğunu bildim. Malûmdur ki, karyeleri ve şehirleri ve memleketleri veya taburları ve kumandanları ve üstadları gibi rabıtaları bir olan adamlar sevimli bir uhuvvet ve dostâne bir arkadaşlık hissederler. Ve bu gibi rabıtalardan mahrum olanlar daimî, elîm karanlıklar içinde azap çekiyorlar. Hem bir ağacın meyveleri, şuurları olsa, birbirinin kardeşi ve birbirinin bedeli ve musahibi ve nâzırı olduklarını hissederler. Eğer ağaç olmazsa veya ondan koparılsa, herbiri o meyveler adedince firakları hissedecek.

İşte imanla, imandaki intisapla, her mü’min gibi, bu vücudum dahi hadsiz vücudların firaksız envârını kazanır; kendisi gitse de, onlar arkada kaldığından kendisi kalmış gibi memnun olur. Bununla beraber, Yirmi Dördüncü Mektup’ta tafsilen kat’î ispat edildiği gibi, her zîhayatın, hususan zîruhun vücudu bir kelime gibidir. Söylenir ve yazılır, sonra kaybolur. Fakat kendi vücuduna bedel ikinci derecede vücutları sayılan hem mânâsı, hem hüviyet-i misaliyesi ve sûreti, hem neticeleri, hem mübarek ise sevabı, hem hakikati gibi çok vücutlarını bırakır, sonra perde altına girdiği gibi; aynen öyle de, bu vücudum ve her zîhayatın vücudu, zâhirî vücuttan gitse, zîruh ise hem ruhunu, hem mânâsını, hem hakikatını, hem misalini, hem mahiyet-i şahsiyesinin dünyevî neticelerini ve uhrevî semerelerini, hem hüviyet ve suretini hafızalarda ve elvâh-ı mahfuzada ve sermedî manzaraların film şeritlerinde ve ilm-i ezelînin meşherlerinde ve kendini temsil eden ve bekà veren fıtrî tesbihatını defter-i a’mâlinde ve esmâ-i İlâhiyenin cilvelerine ve mukteziyatlarına fıtrî mukabelelerini ve vücudî âyinedarlıklarını daire-i esmâda ve daha bunlar gibi zâhirî vücudundan daha kıymettar müteaddit mânevî vücutlarını kendi yerinde bırakır, sonra gider; ilmelyakîn sûretinde bildim. (Şualar, 4. Şua)

Bediüzzaman Said Nursi

LÜGAT:

Alâkadar : Alakalı, İlgili
Âyet-İ Hasbiye : “Allah Bize Yeter; O Ne Güzel Vekildir” Anlamında Âl-İ İmrân Sûresinin 173. Âyeti
Âyine : Ayna
Bâki : Devamlı, Kalıcı, Ölümsüz
Bilfiil : Fiilî Olarak
Bilhayal : Hayal Ederek
Binniyet : Niyet Ederek
Bittasavvur : Tasavvur Ederek, Zihinde Şekillendirerek
Cihet : Şekil, Yön
Cilve : Görüntü, Yansıma
Dostâne : Dostça
Ebedî : Sonu Olmayan, Sonsuz
Ebedü’l-Âbidîn : Sonsuzların Sonsuzu
Ef’âl : Fiiller, İşler
Elîm : Acı Ve Sıkıntı Veren
Esmâ-İ İlâhiye : Allah’ın İsimleri
Evham : Kuruntular, Şüpheler
Firâk : Ayrılık
Gaflet : Dalgınlık, Dikkatsizlik
Hadsiz : Sınırsız
Hususan : Özellikle
İlmelyakîn : Kesin Bilgiye Dayanarak, Kuşkuya Yer Bırakmayacak Biçimde Öğrenme
İnbisat : Genişleme, Yayılma
Karye : Köy
Kelime-İ Hikmet : Hikmet İfade Eden Kelime
Kıymettar : Kıymetli
Mağlubiyet : Yenilgi
Mahlukât : Varlıklar
Malûm : Bilinen
Meftun : Düşkün, Tutulmuş
Mensubiyet : Bağlı Ve Ait Olma
Mertebe-İ Nuriye-İ Hasbiye : “Hasbünâ”Nın Nurlu Mertebesi
Mevcudat : Varlıklar
Mufârakat : Ayrılık
Musahib : Sohbet Eden, Arkadaş
Muvakkat : Geçici
Münasebet Peydâ Etmek : İlgi Ve Bağ Kurmak
Müteaddit : Birçok, Çeşitli
Nâzır : Bakan, Gözetici
Nihayetsiz : Sınırsız
Rabıta : Bağ, İlgi
Şuur : Bilinç, Anlayış
Şuur-U İmanî : İmâna Dayalı Olan Şuur, Bilinç
Taallûk Etmek : İlişkili Olmak, Ait Olmak
Tabur : Bir Askerî Birlik
Uhuvvet : Kardeşlik
Uhuvvet : Kardeşlik
Vâcibü’l-Vücud : Varlığı Zorunlu Olan, Var Olmak İçin Hiçbir Sebebe İhtiyacı Bulunmayan Allah
Visâl : Kavuşma
Vücud : Beden
Zîhayat : Canlı, Hayat Sahibi
 

Risale-i Nur Haberleri