Bediüzzamanın dinin hakikatlerinin benimsetilmesinde ısrarla kullandığı bir kelime sinema. Bediüzzaman sinemanın insan hayalinin çalışması üzerine kurulduğu yolunda yorumlar yaparak sinemasın doğuşunu ifade eder. İnsan gözünü ve hayalini sinemayı çeken sinematografa benzetir, bugünkü deyimle kamera. Bediüzzaman’ın eserlerinde en çok uygulamaya koyduğu iman sineması imajıdır. İman sineması diye gerçekleştirilmiş bir sinema örneği yok, bu tamamen Bediüzzaman’ın kurgusunu ve uygulamasını verdiği bir sinema tarzı veya düşünme tarzı veya murakabe usülü. “Dalâleti ve sefaheti bırakıp iman-ı tahkiki ve istikamet dairesine girsen, iman nuruyla göreceksin ki, o geçmiş zaman-ı mazi mâdum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki mevcut ve istikbale inkılâp eden nuranî bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle, değil elem, belki imanın kuvvetine göre Cennetin bir nevi mânevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi gelecek istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki, saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. Demek hakikî ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.”
İnsan hayvandan farklı olarak geçmiş ve gelecekle alakadardır, insan zihninin işleyişi mazi ve gelecekle münasebetli bir boyutta çalışır. İnsan zihni maziden mazinin hafızasından ilgilendiği bahisleri bir anda kütüphaneden istediğiniz kitabın size gelmesi gibi getirir ve üzerinde düşünür. Sinema da halde şimdiki zamanda dolaşan insanı gerektiğinde maziye götürür. İspanya’da kral Rodrik’in hazinesine giren Tarık Bin Ziyad koca hazineye şöyle bir bakar, bir an maziye gider, sinematografı çalışır, o an kendini kaybetmemesi için böyle bir maziye gitmek gerekir. Kendine der” Dikkat et Tarık sen dün bir köleydin, bu kral Tanrıdan faflet ettiği ve ülkesini iyi idare edemediği için bugün sen onun hazinesindesin, yarın de kendini unutursan o zaman bir başkası da senin hazinene girer.”
Gel zaman git zaman ispanya’yı Müslümanlar terkederler, Abdullahüssagir geceleyin annesi ile birlikte kaçarlarken geride bıraktığı ışıkları yanan şehre bakar ve ağlar, yanında annesi “Ağla oğlum ağla vatanını erkekler gibi savunamayanlar terkedenler karılar gibi ağlarlar” der.
Mazi iman nuruyla ve sinemasıyla bir yokluk, bir mezaristan değil iman mukabilinde kazanılan saadet saraylarına bir bekleme salonudur. Böyle bir filim çevrilebilir insan ve iman sineması.
İman sineması ile hayata bakan insanlar, geleceği görürler ve ona göre hareket ederler. Bediüzzaman boğazda bir sandal gezisinde yanından yöresinden geçen Ermeni ve Rum kızlarına bakmaz, arkadaşı ona “hiç bakmadın“ der. “İlmin izzetini korumak beni baktırmadı“ der. Bir de günahın aynen ahiretteki mukabilini gördüğünü söyler.
“Eğer mâzi, yani, geçmiş zamanın hâdisâtını sinema ile hal-i hazırda gösterdikleri gibi, istikbâldeki ahvâl dahi-meselâ elli sene sonraki halleri-bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefâhet, şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrîn ve nefret edip ağlayacaktılar.” Bediüzzaman insan hayatına sinema gibi maziye ve hale, istikbale giderek bakar. Sinema ile geleceği insanlarla gösterilse idi, insanlar bütün güldükleri günahkar hallerinden kaçacaktılar. İşte bu bakış açısını Bediüzzaman hayata uygular ve geleceği bazen sinema gibi güne taşımak ve günahlardan o şekilde kaçmayı salık verir. Çünkü günahların zevki ve hazzı ebedi ızdırapları getirdiğinden insan zihnini böyle murakabevari çalışması gerektiğini ister. Bu mesele tamamen sinema mantığı üzerine kurulmuştur, Bediüzzaman modern toplumların düşünme aracı olan sinemayı dinin düşünme aracı şekline çevirir ve sentezci bir modernizmden yana olduğunu da belirtir.
Büyük insanların hayatında bu sinema vari zihinsel çalışma vardır. Hazreti Ömer bazen güler ve akabinde ağlarmış, soranlara da “küçük kızını gömmek istediğinde ayağının toprağı itmesi sırasında ayağı tozlanır, kız ‘baba dur ayağını sileyim’ der, Hz Ömer bunu hatırlayınca ağlar, bir de annesi ona helvadan put yapar onlara önce taparlar sonra ise acıkınca yerler, bunu da düşününce bu saçmalığa güler. Bediüzzaman talebelerinin geleceğini görür ve “Bu Tahir eğer cennetteki makamını görseydi, çok şaşırırdı“ der.
Haydi iman sinemasına gidelim.