Arife günü akşamı, ailecek “Derse gidelim” dedik. Ders dediğimiz, yüzyıllık bir mirasın geleneği olan nur derslerinden bahsediyorum.
Dersin adresini araştırdık, ders saatini öğrendik ve saat 21.00’de rezervasyon yaptığımız Cinebonus’taydık. Bizi karşılayan afişlerde “Allah’ın Sadık Kulu:Barla” yazıyordu.
Barla, cumhuriyetin ilk yıllarına tekabül eden baskı, şiddet ve tecridi anlamak için önemli bir sosyal laboratuar.
Bediüzzaman hazretlerine reva görülen sürgün ve izolasyonun 8 yıl boyunca (1926-1934) yaşandığı, nurun ilk telif yeri olan Barla, bu gün bile nur menzilleri arasında hatırı sayılır hem bir hizmet müzesi hem de bir nur fabrikasıdır.
Filmin animasyon olması, somut vakaları şahıs merkezli aktör ve tasvirlerden ayırıp, temsilin ruh ve manasına yöneltmesi açısından bana orijinal geldi.
Üstadın etrafında pervane oluş biçimleri itibariyle, edep ve sadakat timsali saff-ı evvelin o vakur ve ihlaslı sebatları, çağımızın sıdkı sıyrılmış ve bir ağabeyin tabiriyle “melamin” ruhlu kırılgan metanetsizliğine itikat vermektedir. “Selabet-i imaniye” aşısı vermektedir.
Bir köyde yaşanan ve evrensel bir hafızaya çekirdek olup istikbalde yüzyılları saracak o dönemi seyrederken, şunu fark ediyoruz:
Alim, fazıl, rütbeli, eğitimli, esnaf, köylü, memur, kadın, genç, çocuk v.s. sosyolojik katmanların farklı nüvelerine sembol olan farklı fıtratların bir tespihin taneleri gibi yekvücut ve imameye bağlı zikir/vird muhteşemliği içinde fevkalade bir ihlas iksiriyle hemhal olduklarını görüyoruz.
Samanyolu Grubu’nu bu çalışmasından dolayı kutluyorum. Medyaya yansıdığı kadarıyla sekiz bölüm olarak düşünülüyormuş. Bu sevindirici bir haber.
İç yapım olarak planlanan ve gerçekleştirilen film, bundan sonraki süreç ve bölümler için iyi bir hafıza ve tecrübe kazandırdığı kanaatindeyim.
Üstadın davasını ve mücadelesini, günümüzün teknolojisi ile anime etmek, dijital çağın gereklerine uygun yeni bir sanat ve tebliğ alanadır.
Toplumun bilinci için sinemaları ders salonu yapmanın en bariz vesilelerinden ve örneklerinden biri bu tür iman eksenli filmlerdir.
Bu film türünün adını Bediüzzaman yıllar önce koymuştu: İman sineması.
Kainat kitabını temaşa ederek tefekkür yolculuğuna çıkıp, hayatın hakikatini doğru öğrenmek ve şuurlu bir imanla kabre hazırlayan dünya güzergahında kulluğun huzuru ile yaşamaya dair bir model aranacaksa, asrımızın bedii Said Nursi’nin şahsında bu ihtiyaç ve iştiyakımızın giderildiğini görmekteyiz.
Allah’ın Sadık Kulu filmi, bu zaviyeden bakıldığında önemli bir pencere açmıştır. Her türlü takdiri hak eden bu gayret, yeni Risale-i Nur çalışmaları ve sanat etkinlikleri ile devam etmelidir.
Risale çevreleri ve diğer dost camialar, Said Nursi’nin çağdaş yorumunu ve iman eksenli tefekkür ve sosyal çözümlemelerini altyapılarına ve önceliklerine göre farklı proje ve yaklaşımlarla hayata geçirici örnek çalışmalar sergilemelerinin vakti geldi, geçiyor.
Said Nursi bir ümmetin ve insanlığın günümüzdeki sözü ve sözcüsüdür. Bu referansın beslendiği ve bağlandığı Kur’ani hakikatler, günümüz insanının bağlamına ulaşacağı en önemli bir kaynak olarak duruyor.
Bunun kuyumcu titizliğinde işlenmesi, altın külçelerinin vitrine çıkarılması gibi akademik düzlemde bilim, sanat, kültür, edebiyat, eğitim v.s. gibi çok yoğun ve ciddi proje gruplarının çalışmaları ile beslenmesi gerekiyor.
Buna dair üniversitelere çok iş düşüyor.
Sinema, bilim dünyasına göre 3-0 önde görünüyor. Geçen yıl Yolcu belgeseli, ardından Hür Adam filmi, bu yıl Allah’ın Sadık Kulu, kendi kategorilerinde ilk olmanın ötesinde mesajın hukukunu koruyan çalışmalardı.
İman sineması, Ahmet Turan Alkan’ın ifadesiyle “Nur sineması” açılımının muhtaç olduğu doğru bir beslenme ünitesi.
Evet, Risale gündemli bir yüzyılın eşiğindeyiz.
Ne mutlu o kimseye ve kuruma ki, bu gündemden nasiplensin ve gayret ehline destek sağlasın.
Şimdi hep beraber filme gitme zamanı.
Sinemanın rekorunu kıralım inşallah.