Bu dünyanın imtihanı çok şiddetlidir. Hele ahir zamanın dehşeti içinde imanı muhafaza etmek ve imtihanı kazanmak çok daha çetin bir hale gelmiş ve şiddetlenmiştir. Böyle şartlarda müminin en büyük silahı halis bir niyet ve ihlâs esaslarından ibarettir. Hizmetimizde maddi ve manevi hiç bir şeyi talep etmeden ihlâsı esas yaparsak, Rabbimizin kerem ve inayetine mazhar olabiliriz.
***
Mümin her zaman ve her vesile ile yapıcı olmalı, tamir ve inşa mesleğini esas tutmalı, tahrip ve adavet yoluna revan olmamalıdır. Hele bu tahrip ve nefret için hedef seçtiği taraf mümin ve Müslümanlardan müteşekkil bir heyet olursa, böyle bir vaziyetin büyük bir cinayet olduğunu ve gazab-ı İlâhiyeyi celp etmeye vesile olabileceğini asla akıldan çıkarmamalıdır.
***
Rabbimizin her işi mutlak kudret ve hikmet ile yapılmaktadır. İnsanlara verilen akıl ile bu işlerin bütün incelik ve teferruatı ile anlaşılmasının imkânı yoktur. Onun için bize düşen görev, tam anlamıyla derk edemediğimiz bazı işlerin, bu mutlak kudretin tecellileri olduğunun imanı ile rahat etmek ve huzur bulmaktır.
***
Hayat; iniş ve çıkışlarla, üzüntü ve sevinçlerle, güzellik ve çirkinliklerle dolu bir şekilde akıp gitmektedir. Aklı başında olan bir insan, bunların hiçbirisine takılmadan, içinde bulunduğu anları istikamet ile yaşayarak, geleceğe hep olumlu bir şekilde ve Allah'ın rahmetinden ümidini asla kesmeden bakmalıdır. Bulunduğu duruma çok fazla takılan insan, geleceği yaşamakta ciddi problemlerle karşılaşabilir.
***
Mümin, hareketlerini fanatizm ve iman ehline düşmanlık üzerine bina etmez. Bir mümin iman kardeşleri için her zaman ve her şekilde hayır ve doğruyu temenni ve talep eder. Kardeşinin hata ve yanlışlarını, onu mahvetmek için kullanmaz. Hele böyle zalimane bir maksat için İslam düşmanlarını sevindirecek davranışlarda bulunmaz ve onlarla birlikte hareket etmez.
***
İman elbette yalnızca bir tasdikten ibaret değildir. İmanın, hayatın her anına ve insanların her işine yansıması gereken cilveleri bulunmaktadır. Mümin bu yansımaları her şekilde yaşamadığı müddetçe, elbette tam ve kâmil bir imandan bahsetmek mümkün olmaz.
***
Mümin, diğer mümin kardeşlerinin güveninin kaybetmemek için elinden gelen bütün gayret ve ihtimamı gösterir. Rabbimizin aramızda tesis etmemizi ve korumamızı istediği muhabbet ve güveni devam ettirmek, elbette İlahi hoşnutluğa ve merhamete vesile olur. Birbirlerine şefkatle bakan müminlerin üzerinden, Rabbimizin inayeti eksik olmaz.
***
Rabbimizin rıza ve memnuniyeti İslam'ı tebliğde ve insanları hakka davet etmekte, alınan netice ile bağlantılı değildir. Bu gibi durumlarda neticenin şöyle veya böyle olması bizi çok fazla alakadar etmemelidir. İşin esası ve özü, ihlâstır. Biz vazifemizi ihlâsla yaptıktan ve bu kutsi hizmeti hiç bir dünyevi maksat ile kirletmedikten sonra, netice bizim için nasıl olursa olsun fark etmez.
***
Hayatı, çoğu zaman istediğimiz gibi yaşamak imkânına ve fırsatlarına sahip olamayız. Fakat yaşadığımız hayat her ne şekilde olursa olsun, imanımızı ve ümidimizi her zaman canlı ve kuvvetli tutmak zorundayız. Aksi halde zorlukların altında ezilir, saadet ve ahiretimizi kaybedebiliriz.
***
İnsanlara şefkat ve merhamet göstermek, sağlam bir imanın gereği ve neticesidir. Hakiki imana sahip bir mümin, insanların acı ve ızdırap çekmesini istemez ve temenni etmez. Bunun içindir ki, bir insanın imanının kurtulmasına vesile olmayı her şeyden çok ister. Fakat Rahim olan Rabbimizin mutlak adaletinden de zerre kadar tereddüt etmez. Çünkü Allah çok Rahim olmakla birlikte, Adil- i Mutlak'tır.
***
Her mümin, Rabb'imizin bize verdiği bunca nimetlere mukabil, Hakkı ilan ve tebliğ ile mükelleftir. Hakkı ve hayrı tavsiye ve teşvik etmek, şerden ve münkerden sakındırmak için, her şeyden önce bunları hayatımızda en iyi şekilde yaşamak ve güzel bir misal olmak zorundayız.
***
Muhabbet harcamakla tükenmediği gibi ziyadeleşir, bereketlenir ve güzelleşir. Hele muhatabından mukabele gördükçe beraberinde büyük bir saadet de getirir. Fakat mümin her işinde olduğu gibi mümin kardeşlerine olan muhabbeti de, Allah rızası için gösterir ve bu muhabbetin mükâfatının, bu mukaddes rıza olduğunun şuuruyla hareket eder.