Mardin Artuklu Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı 15-17 Mayıs 2015 tarihleri arasında "Bölgesel ve Küresel Barış İçin İman ve Hürriyet Sempozyumu” düzenleyecek.
Yapılan açıklama şöyle:
Hürriyet günlük hayatı düzenleyen temel değerlerden biridir. Kişinin, başkalarının hürriyetlerinin sınırıyla sınırlanmış hürriyeti (negatif hürriyet), modern liberalizm tarafından “fırsat eşitliği” kavramıyla tadil edilmiş ve pozitif hürriyet kavramı ortaya konmuştur. Her halde hürriyet bireysel düzeyde ve birey üzerinden tanımlanmış, bireyi kendi tercihlerinin hakimi ve öznesi yapan bir keyfiyet olarak anlaşılmıştır.
Modernleşme dönemi Osmanlı fikir hareketleri içinde Yeni Osmanlılar, hürriyet kavramını siyasal bir düzlemde istibdat karşıtlığı olarak anlamış ve kolektif bir düzeyde tanımlamışlardır. Bu hürriyet anlayışı, siyasal tazammunları dışında liberal bir nitelik taşımaz.
Günümüz İslam ve Batı dünyaları arasındaki temel farklılıklardan biri de, yine hürriyet kavramına yüklenen anlamla ilgilidir. Yüzyıllar boyunca Müslüman toplumların kendilerini yönetebilecek olgunluğa sahip olmadıkları teziyle sömürgeciliği meşrulaştıran Batı dünyası, sömürgecilik sonrası dönemde kendi siyasal toplum pratiğini liberal ideolojinin “hürriyet” kavramlaştırması üzerinden ifade ederken, Müslüman toplumlar, siyasal hürriyetle tanışamadı; vekil sömürge yönetimleri tarafından yönetilmeye devam etti. Bugün Müslüman Dünya ile Batı arasındaki temel fay hattını siyasal alan üzerinden günlük hayatın kılcal pratiklerine kadar uzanan “hürriyet” kavramlaştırmasındaki farklılık oluşturuyor.
Batı dünyasında liberalizm üzerinden gelişen hürriyet anlayışı, Kiliseyi bir vesayet kurumu olmaktan çıkarıp bireyi özerkleştirirken, aynı zaman da bütün değerlerin de kaynağı haline getirdi. Klasik liberaller açısından hürriyet, insana Allah tarafından bahşedilen ve insanın insanlığının sonucu olarak ortaya çıkan verili bir durumun ifadesiydi. Bu hürriyet anlayışında insan-Allah ilişkisi verili “kulluk” ilişkisi yerine kişisel tercihin mümkün formlarından biri haline geldi. Bu mümkün form, Hıristiyanlığı reforma mecbur ederken, İslam karşısında bunu başaramadı. Batıda giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren İslamofobya da, esasen İslamı kriminalize ederken onu aynı zamanda beşerileşmeye zorlamaktadır. Bu çerçevede, İslamın cihad, tesettür, sünnet, alkol ve domuz eti yasağı, kadın-erkek ilişkileri, irtidad, zina ve hırsızlığa ilişkin hadler vb. gibi konularda Batılı normlara uydurulması yönünde Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanların ciddi bir baskıya maruz kaldıkları görülmektedir.
Bütün bu arka plan üzerinden hürriyet kavramı ile ilerleme arasında kurulan ilişkinin de tartışılması bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Kolektif hür olma biçimi olarak uluslaşma da hürriyet kavramı etrafında tartışılması gereken problem alanlarından biri. Liberal İslam ya da İslam ile liberalizm arasındaki ilişkinin mahiyeti de hem liberaller hem de Müslüman entelektüellerin tartışma gündeminde yerini almış durumda.
Aslında bu tartışmaların tarihi uzantısının II. Meşrutiyet döneminde de hem “iç” hem de “dış” boyutlu olarak gerçekleştiğini ve Cumhuriyetin bu sürecin bir yansıması olarak biçimlendiğini tesbit etmek, meselenin önemini yeterince açıklayıcı olacaktır. Bu tartışmanın aktif katılımcılarından biri de, Müslüman bir düşünür ve aksiyoner olarak, hem o dönemde, hem de daha sonra Risale-i Nur adıyla kaleme aldığı eserlerinde ortaya koyduğu görüşlerle Bediüzzaman Said Nursi’dir.
Bediüzzaman Said Nursi hürriyet kavramına bütüncül bir bakış açısı getirmiş ve imani temelde bir hürriyet kavrayışı ortaya koymuştur. Liberal hürriyet anlayışını reddeden bu bakış açısı, hür olmak için yalnızca Allah’a kul olmayı, O’nunla intisap ilişkisi içinde olmayı zorunlu görür. Bireyselleşmeyi de yine kulluktan hareketle tanımlar. Allah’a kulluk, insanlara ve insanı bağımlı kılan tüm unsurlara karşı hür olabilmenin objektif zeminidir. Ferdiyeti kulluk üzerinden temellendiren bu yaklaşım, hürriyeti de kulluğun ön şartı olarak görür. Sömürgeci Batıya husumeti önemserken, “sivil” Batı ile de empatik bir diyalog ilişkisi içinde cihadı, küresel iletişim çağında cihadı “manevi” düzeye taşır.
Bu zengin arka plan üzerinden hürriyet-iman ilişkisi ve bunun ferdi, toplumsal ve siyasi tazammunlarını tartışmak istiyoruz.
Bu sempozyumda sunulması muhtemel tebliğ, panel, konuşma ve posterlere konu olabilecek başlıklar, sempozyum konuları linkinde arz edilmiştir. Sizin bu sempozyuma, alanınızdaki birikiminiz ve tecrübenizle katılmanızdan onur duyacağımızı belirtmek istiyoruz. Sempozyuma yapacağınız değerli katkılar için şimdiden teşekkür ediyoruz.
Katılım ve ayrıntılı bilgi için TIKLAYINIZ