Biz insanlar için en mühim şeyin, imanı elde etmek ve imanın hayatımızın her safhasında etkili olmasını sağlamak olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu gerçeği hiç kimse inkâr edemez. Bütün problemler bizlerin bildiklerini yaşamamasından kaynaklanmaktadır. “İptal-i his” ile gerçekleri unutuyor, dünyanın heva ve hevesleri bizlerin imanımızı hayatımıza yeterince geçirmemize engel oluyor. Bu durumun tek çaresi olabildiğince Rabbimizi hatırlamaktır. Onu her an zikredebilmektir.
Gerçekten acizliği ve fakirliği sonsuz olan insana beş vakit namazın farz kılınmasının temelinde, insanların Allah’ı sıkça hatırlamaya şiddetle muhtaç olduğu gerçeği yatmaktadır. Bu sebepledir ki, “Kâinatta en büyük hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir.” gerçeği korkusuzca namazdan hazzetmeyen ceberrutlara cevap olarak ifade edilmiştir. Dünyanın hangi hadisesi, insanı gerçek insan eden “İman” karşısında bir değer ifade edebilir? Dünyanın hangi kazanımı imanın vermiş olduğu huzuru insana verebilir?..
Allah’a iman hakikatının insan hayatında en iyi bir şekilde yerini alabilmesinin yol ve metotları, hayatı yaşayan Kur’an olan Peygamber Efendimiz (asm) tarafından en anlaşılır bir şekilde bizlere gösterilmiştir. Bu sebepledir ki, İnsanlığın kurtuluş vesilesi Yüce Resul, “Allah’ı zikretmenin en efdali ‘Lailahe illellah’(Allah’tan başka ilah yoktur) demektir” buyurmuştur. Hayatımızı Kur’an ve sünnet ışığında yaşayabilmek için dünyanın insanı cezbeden gelip geçici heva ve heveslerinden uzak durmaya çalışmamız gerekmektedir. Şüphesiz bunu başarmanın en tesirli yolu, kendimizi, her hayırlı işe “Bismillah” ile başlamaya alıştırmaktır.
Dünyanın insanı cezbeden fani güzelliklerinden insanın kendini kurtarması kolay değildir. Bunun için büyük bir mücadele içinde olmamız gerekmektedir. Bu gerçeği bize en güzel bir şekilde Resul-i Zîşan (asm) ifade etmiştir. Uhud harbini bilmeyenimiz yoktur. Bu savaş, yedi yüz civarındaki Müslümanın, savaş mühimmatı bakımından da üstün bir vaziyette bulunan üç bin müşrikle yaptığı bir iman-küfür mücadelesidir. Hz. Hamza gibi büyük İslâm kahramanlarının şehid düştüğü bu savaşın dönüşünde, Allah Resulü “Büyük cihattan küçük cihada dönüyoruz” buyurmuştur. Bu sözün hikmetini soran sahabilerine Resulüllah, en büyük cihadın insanların kendi nefisleriyle yapmaları gereken cihad olduğunu ifade buyurmuşlardır.
Evet en büyük düşmanımız nefsimizdir. Zira o bizi iman nimetinden mahrum bırakmaya çalışmaktadır. Dünyanın geçici hevesatına meylettiren odur. Bize Rabbimizi unutturmaya çalışan, ibadetlerimizden yeterince faydalanmamıza engel olan, bu dünyada ebedî kalacakmışız gibi ölüm hakikatını bize unutturmaya çalışan, şeytanın içimizdeki temsilcisi durumunda olan nefsimizdir. En büyük meselemiz nefsimizi aşmak, onu ıslah etmektir.
Hiç kimsenin kendisinden kaçamayacağı ölüm gerçeğini her an hatırlamakla nefsin bizi düşürmek istediği vartalardan kendimizi kurtarabiliriz. Aksi takdirde, dünyanın en büyük zenginlerinden olup da fakr-u zaruret içinde yaşayanların misali gibi, sahip olduğumuz iman nimetinden faydalanma imkânımız olmayacaktır.
Hasılı, gerçek gündemimize dönmemiz gerekir. Rabbimizi her an hatırımıza getirecek, Farz ibadetlerimizi layıkıyla yapmamızı sağlayacak, Resulüllah’ın (asm) iki dünya hayatını kazandıracak sünnet-i seniyelerini yaşamaya bizleri yönlendierecek meşguliyetlere dönmemize şiddetle ihtiyacımız bulunmaktadır. Dua edelim bu çabada Rabbimiz bizleri muvaffak etsin…