Bir gaflet anıydı… Dünyanın hangi cihetine baktımsa, ruhumu sürura kavuşturacak, kalbimde huzur rüzgarlarını estirecek, aklıma nurlar serpiştirecek bir işaret bulamadım. Dünya hadiselerinin sebep olduğu fırtınalar içinde kalan bütün duygularım körelmeye yüz tutmuştu adeta. Hemcinslerimin işlediği günahlar dünyayı karartmaya devam ediyordu. Bu keşmekeş içinde kalbim başta olmak üzere bütün duygularım bir nur arıyordu. Ruhumu sıkan, kalbimi sıkıştıran, aklımı karartan olaylardan kaçmamın tek çare olduğunu anlamıştım.
Kaçmalıydım varlıkların en cahillerinden, en zalimlerinden… Hastalıklı ruhların sârî illetlerinden, günahlarla kararmış kömür kalplerden, cerbezelerle karanlık yolları aydınlıkmış gibi gösteren şaşkın akıllardan kurtulmanın bir çaresinin olduğundan emindim. Bu mükemmel yaratılış, insanlığını kaybeden bedbahtların tasarrufu altında olamazdı elbette…
Bu kaînatın, bu âlemlerin, bu insanların Yaratıcısına dönmek, kudretinin her şeye yeteceğini anlamak, Onun iradesi dışında hiçbir hadisenin vuku bulamayacağını idrak etmek ve bu haletlerin mânevî hastalıkların tek ilacı olduğunu anlamak için fazla uzaklara gitmem gerekmiyordu. Elimizde Kur’an-ı Azimüşşan gibi bir burhan varken, gönlümüzde bu muazzam Kitabın ekmel Müfessiri Muhammed Mustafa’nın (asm) şaşırmaz ve şaşırtmaz sünnetleri bulunurken elbette her ümitsiz haleti sürura, huzura kalbetmek mümkün olacaktır.
Dünyanın hangi güzel gibi görünen ciheti, “İman” gibi bir cevherin vereceği güzelliklere yetişebilir? Ne dünyada, ne de ahrette bize faydası dokunmayacak, aksine sırtımıza günahlar yükletecek ve bizi yanlışlıklar ülkelerinde avare ve sefil bir şekilde gezdirecek haletlerden kurtulmanın, elbette Allah’a olan imanımızı kuvvetlendirmekten başka çaresi bulunmamaktadır. İmanın kazandıracağı ibadet haletlerinde Cennetlerin huzur iklimleri bulunmaktadır.
Kızmalarımız, hiddetlenmelerimiz, batıl ve gereksiz tarafgirliklerimiz, üzülmelerimiz, bağırmalarımız, çağırmalarımız, Kâinatın Yaratıcısı olan Rabbimizin takdirini değiştiremeyecektir hiçbir zaman... Rabbülâlemin, bizlerin kısır ve akamete mahkûm düşünce ve çabalarımıza göre değil, kendi azâmetinin şanına göre faaliyetlerini sürdürecektir. Kendi kendini idare etmekten aciz biz insanlar önce kendimize dönmeli ve başımızdan büyük işlerle uğraşmaktan vazgeçmeliyiz. Allah’ın bize vermiş olduğu aklımızı çalıştıralım ve doğrulara yönelelim. Nefsimizin, hevesimizin ve şeytanların bizi sürüklediği yanlış yollardaki tuzaklarına düşmeyelim…
İnsanlığa layık, huzura kavuşturan, insanı gerçek bir insan eden ve bütün kötülüklerden uzaklaştıran bir hayata Namaz ile başlayalım. Namaz ibadetini hayatımızın vazgeçilemez faaliyeti haline getirelim. İmanlı bir Müslüman olarak öncelikle huşu içinde kılınacak Namaz ile günde beş vakit Rabbimizin huzuruna çıkalım. Ona gerçek bir insan, hakiki bir Müslüman gibi yaşayacağımıza dair söz verelim. Hayatımızı Namaz ibadetine göre dizayn edelim. Günün Namaz vakitlerinde Rabbimize kul olduğumuzu, Peygamberimiz’e (asm) ümmet olduğumuzu ortaya koyalım. Gafletli haletlerin karanlığında boğulmamak için Rabbimizi olabildiğince fazla zikredelim. Ölüm gelmeden açık olan tövbe kapısını çalalım. Rabbimizin günah affedici olduğunu unutmayalım…
Gerçek bir namazla güzellikler ard arda hayatımızda görünmeye başlayacaktır. Günde en az beş kere Allah’ın huzuruna çıkan bir mü’min, elbette bu huzura alnı ak bir şekilde çıkmak isteyecektir. Böyle bir mü’minin hayatında günahlar gittikçe azalacaktır şüphesiz.
Yol yakınken Rabbimize dönelim, zalimlere, fasıklara meyletmeyelim. Kur’anımıza sarılalım, Muhammed Mustafa’ya (asm) yoldaş olalım… Gerisi boş, gerisi pişmanlıktır. Gerisi günah, ötesi de karanlıktır. Güzellikler Allah’a imanda, kurtuluş Kur’an’da, huzur Muhammedî yolda… Bunun sonucu Cennettir, mükafatı da ebedî huzur ve saadettir. Vesselam…