Mısır darbecileri elinden gelse Müslüman Kardeşleri kökünden kazıyacak, sökecek ve imha edecekler. Bu yöntem denenmiş lakin başarısızlığı ayan beyan ortaya çıkmıştır. Sözgelimi, Arapların isti’sal dedikleri kökten sökme girişimleri Cezayir gibi bölgelerde denense de tutmamış, tam sonuç vermemiştir. İngilizler ve Batılıların ‘eradication politikası’ dedikleri politika akim kalmıştır. Bu nedenle de Raşid Gannuşi gibi ılımlı ve uzlaşmacı isimler Mısır’daki kutuplaşmanın ve imha politikasının getirdiği Mısır’a ve bölgeye zarar veren tıkanmanın bir arabuluculuk girişimiyle aşılabilineceğine inanıyorlar. En azından denenmesinde fayda görüyorlar. Bu nedenle de Gannuşi, Mısır’daki tıkanmayı aşmak üzere Kral Selman’dan yardım istedi. Oradan bir ses çıkmayınca şimdi de tarafların istemesi halinde bizzat kendisinin arabuluculuk girişimi için devreye girebileceğini ifade etmektedir. Hatta darbe sürecinden sonra Sisi ile birlikte hareket eden ve Müslüman Kardeşlere sırt dönen Selefi Davet Hareketinden Yasir Bürhami bile Mısır’ın tıkandığını ve çıkmaz sokağa yuvarlandığını kabul etmektedir. Zira Sisi’den itibaren denklem zıtlaşma üzerine kurulmuştur.
Halbuki, Muhammed Baradey gibilerinin de darbe öncesinde mutabık kaldıkları gibi, Mürsi görevinden el çektirilse bile, Müslüman Kardeşler siyasi sürecin dışına itilmeyecek yeni yönetimin ortakları olacaklardı. Halbuki, Sisi tam tersini yapmıştır. Böylece sadece Mürsi’yi değil çevresinden Eymen Nur veya Baradey gibi bir sürü ismi de kaçırmıştır. Psikolojik zeminde uzlaşmayı başarmak kolay olmasa da Sisi bildiği dışlamacı ve sindirmeci yöntemi kullanarak ülkeyi büyük bir vartanın, kargaşanın ve çıkmazın içine yuvarlamıştır. Yöntem değil aktör öne çıkmış ve durumdan vazife çıkartan Sisi gemileri yakmış ve ricat hattını imha etmiştir. Bununla birlikte Yasir Bürhami gibilerinin de itirafıyla toplum kutuplaşmış ve gemi kayalıklara bindirmiştir. ‘Sıfır Denklemi ve Fasit Daire’ başlıklı makalesinde* Mısır’da tarafların birbirini yok etmesinin mümkün olmadığını ve dolayısıyla uzlaşmaya ihtiyaç olduğuna parmak basmaktadır. Belli ki o da arabuluculuk girişimlerine bel bağlıyor. Lakin burada unutulmaması gereken nokta Sisi’nin kabil-i hitap bir kişilik olmadığıdır. Seviye sorunu açıktır.
Bu nedenle de demokrasi veya insan haklarından ziyade Mısır’ın istikrarını gözeten güçler ve onun değerli istikrarının gitmesi halinde Körfez ve İsrail’in etkileneceğini hesap edenlere Sisi pahalı gelmeye başladığında ‘helal süt emmiş bir darbeciyi/ibnü’l helali’ devreye sokabilir, öne itebilirler. Tabii ki bulabilirlerse. Bürhami birbirini yok etmeye odaklanmak yerine hayatı paylaşmanın daha doğru ve verimli olacağına parmak basmaktadır. Zaten karşı tarafı sıfırlama veya kökleme politikası imkansız seçeneği temsil ediyor. Fakat burada çözüm mazlumdan taviz istemekten ziyade zalim tarafa hakkı hatırlatmaktır. En büyük cihat zalim sultan veya otorite karşısında hakkı söylemektir.
Darbeci Selefi Yasir Bürhami’nin bu satırları bana Bediüzzaman’ın bazı sözlerini hatırlatmakla kalmadı aynı zamanda mücerrep sözlerinin akisleri gibi geldi.
Şöyle ki,
“Suâl: "Ermeniler zimmîdirler. Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?"
Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum.
Suâl: "Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?"
Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.
Birşey söyleyeceğim: Eğer mümkündür, Ermeniler birden sahîfe-i vücuttan silinsin. Olabilir. Yalnız, size husumetin bir faydası olsun. Yoksa, mutlaka husumet zarardır. Halbuki, Adem zamanından yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsurun zevâli değil, belki küçük bir kavmin mahvı dahi imkansızdır (dunehu hartu’d katad). Ömer Dilân Kabîlesi bin senedir yine Ömer Dilândır. Hem de, onlar uyanmışlar; siz uykudasınız, rüyâ görüyorsunuz. Hem de, fikr-i milliyette müttefik ve kavîdirler; siz, ihtilâfla şimdilik boşsunuz, hem de galebe etmek istiyorsunuz. Onlar sizi mağlup ettiği silah ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile, temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde.”
‘İmkansız görev’ diye bir tabir vardır. Ötekileri veya başkalarını yok etmek de muhali talep veya imkansızı istemektir. İmkansızı istemek serap avcılığından farksızdır. Hasmı kökünden silmek veya kazımak mümkün olmadığına göre kazanmak veya bölüşmek işin doğrusudur. Bununla birlikte Mısır’da Mürsi karşıtları ayak oyunlarıyla güveni sarstılar ardından da içinden çıkamadıkları bir vasat oluşturdular. Hidiv İsmail’i taklit eden Sisi ne yazık ki uzlaşmaya açık bir kişilik değil. Samimiyet ve basiret eksikliği var. Osmanlı döneminde Hidiv İsmail’in velinimeti veya hamisi Mithat Paşa idi. Mithat Paşa Mısır’ın borçlanmasına izin vererek aslında sadece Süveyş Kanalının açılmasının değil aynı zamanda İngiliz işgalinin de yollarını döşemiştir. İçimizdeki Sisi severler Mithat Paşa’nın günümüze devreden kalıntılarıdır. Tarih aynasında ve günümüz denkleminde Tayyip Erdoğan ise Sultan Abdulaziz’i temsil ediyor. Son günlerin tartışmalı ismi Can Dündar, Gezicilerin fikir ve eylem atasının Deniz Gezmiş olduğunu yazıyor. Ondan ilham almışlar. Damarı iyi yakalamış. Doğru söze ne denilir? Demek ki tarihi, modeller üzerinden okumak daha yararlı ve pekiştirici.
Unutmadan, imha politikası imkansızı taleptir. Mısır’daki gibi çıkmaz sokaktır.
*almesryoon.com’dan Cemal Sultan’ın ‘Bürhami tehlikeli sahalardan konuştuğunda’ başlıklı makalesi, 28 Mayıs 2015