İnsan, Cenâb-ı Hakkın antika bir sanatıdır

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İnsan, nur-u iman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer.

Çünkü, iman, insanı Sâni-i Zülcelâline nisbet ediyor. İman bir intisaptır. Öyle ise, insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır.

Küfür o nisbeti kat’ eder. O kat’dan, san’at-ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibarıyla olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.

Bu sırrı bir temsille beyan edeceğiz. Meselâ, insanların san’atları içinde, nasıl ki maddenin kıymetiyle san’atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazan müsavi, bazan madde daha kıymettar; bazan oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san’at bulunuyor. Belki, bazan, antika olan bir san’at antikacıların çarşısına gidilse, hârika-pîşe ve pek eski, hünerver san’atkârına nisbet ederek, o san’atkârı yad etmekle ve o san’atla teşhir edilse, bir milyon fiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahasına alınabilir.

İşte, insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir san’atıdır. Ve en nazik ve nazenin bir mu’cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır.

Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü’min, şuurla okur ve o intisapla okutur. Yani, “Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi mânâlarla, insandaki san’at-ı Rabbâniye tezahür eder. Demek, Sâniine intisaptan ibaret olan iman, insandaki bütün âsâr-ı san’atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san’at-ı Rabbâniyeye göre olur; ve âyine-i Samedâniye itibarıyladır. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı İlâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.

Eğer kat’-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i İlâhiye karanlığa düşer, okunmaz. Zira, Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer. O mânidar âli san’atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise, süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvânâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. İşte, küfür böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalb eder. (Yirmi Üçüncü Söz)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
âsâr-ı san’at : san’at eserleri
âyine-i Samedâniye : hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herkes Ona muhtaç olan Allah’ın eserlerini gösteren ayna
bâki : kalan kısım
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : yön
cilve : yansıma
cüz’î : az
esbab : sebepler
esmâ : isimler
hârika-pîşe : olağanüstü işler yapan
hünerver : becerikli
intisap : bağlanma
izhar : gösterme
kalb etmek : dönüştürmek
kat’-ı intisap : mensubiyet bağını kesme
kerem : lütuf, ikram, iyilik
küfür : inkâr, inançsızlık
madde-i hayvaniye : hayvanî madde
mahiyet-i insaniye : insana ait temel özellikler, insanın içyapısı
mahlûk : yaratık
mahlûkat : yaratıklar
mânidar : anlamlı
masnû : san’at eseri varlık
mazhar : yansıma ve görünme yeri
medar : eksen, vesile
misafir-i Rabbânî : Allah’ın misafiri
misal-i musağğar : küçültülmüş nümune, örnek
mu’cize-i kudret : Allah’ın sonsuz kudretiyle bir mu’cize eseri olarak yarattığı şey
muhatab-ı İlâhî : Allah’a muhatap olan
mü’min : iman etmiş, inanmış
müteveccih : yönelik
nâzenin : ince, nazik, nazlı
nazik : ince, zarif
nisbet etmek : bağ kurmak
nukuş-u esmâ-i İlâhiye : Allah’ın güzel isimlerinin nakışları
nur-u iman : iman nuru, aydınlığı
rahmet : şefkat, merhamet
san’at-ı Rabbâniye : Allah’ın san’atı
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
sukut etme : düşme, alçalma
suret : şekil, biçim
süflî : aşağı
şuur : bilinç, idrak, anlayış
tabiat : doğa, canlı cansız varlıklar; maddî âlem
tefessüh : bozulma, kokuşma
teşhir edilme : sergilenme
tezahür : görünme, ortaya çıkma
yad etmek : anmak

Risale-i Nur Haberleri