Hazırlayan: Ali Demirel
Her türlü sebebin yok olduğu yerde, o anda, senin ümidini bağladığın nedir, biliyor musun?
Allah’tır. Her ne kadar kurtulduktan sonra -tabiatçılığa saplanarak- dilin O’nu inkâr ediyorsa da, felâket ânında kalbin O’nu tasdik ediyor...
İnsan, dara düşünce “Allah” der
Allah’ın varlığını inkâr eden bazı insanlar, bir gün Hz. Ali’nin (r.a.) neslinden gelen büyük âlim İmam-ı Cafer-i Sadık (r.a.) ile Allah’ın (c.c.) varlığı hakkında tartışmaya başlarlar.
Cafer-i Sadık, onlara:
“Siz hiç gemiye bindiniz mi?” der.
“Evet” derler.
“Dalgaların çarpması ile geminin parçalandığına da şahit oldunuz mu?” der.
“Evet” derler ve içlerinden biri devam eder:
“Fırtınalı bir gün gemiye binmiştim. Şiddetli bir rüzgâr esti ve nihayet kayalara çarpan gemimiz parçalanarak içindeki yolcular denize döküldüler. O sırada ben de bir tahta parçasına tutunmuştum. Sonra şiddetli bir dalga geldi, onu da elimden aldı. Bu sefer köpüklü suların içine iyice gömülmüştüm…”
İÇİMDE BİR ÜMİT VARDI
Cafer-i Sadık Hazretleri, burada adamın sözünü keserek der ki:
“İlk önce gemi ve içindeki yolcular sana cesaret veriyordu. Onlar sulara gömülünce, elindeki tahta parçasına ümidini bağladın. Sonra onu da elinden kaçırınca, ne yaptın? Artık ümidini keserek kendini suların içine bıraktın mı? Yoksa hâlâ kurtulurum diye bir ümidin var mı idi?
Adam cevap verir:
“Hiç kurtuluş emâresi mevcut olmamasına rağmen, hâlâ kurtulacağımı umuyor ve bu ümitle devamlı olarak çırpınıyordum.”
Cafer-i Sadık:
“Peki, hiçbir kurtuluş alâmeti yokken hâlâ kurtulacağına inanıyordun. Bu kadar imkânsızlığa rağmen, acaba seni kimin kurtarabileceğini düşünmüştün?”
Bu sefer adam düşünmeye başlar. İmam-ı Cafer Hazretleri ona şöyle der
“Her türlü sebebin yok olduğu yerde, o anda, senin ümidini bağladığın nedir, biliyor musun? İşte o, Allah’tır. Her ne kadar kurtulduktan sonra -tabiatçılığa saplanarak- dilin O’nu inkâr ediyorsa da, felâket ânında kalbin O’nu tasdik ediyor…”
ADAM, ALLAH’A İMAN EDİYOR
Bu, ilâhî bir kanundur ve bütün insanlar için böyledir. İsra Sûresi’nde bu kanunu açıkça beyân eden Allah, meâlen şöyle buyuruyor:
“Denizde boğulma tehlikesi ile karşılaşınca yardımını umduğunuz her şeyden ümidinizi kesersiniz ve Allah’a bağlanırsınız. Ne zaman ki, Allah bir sebep yaratarak sizi o felâketten kurtarır, selâmete çıkarsınız. O zaman Allah’ı tekrar unutursunuz. İşte insan böyle inkârcıdır…”
Çok doğru söylüyorsun yâ İmam!” dedi adam. “O ândaki düşüncelerimi, dalgaların arasında kalbimden geçenleri şimdi hatırlıyorum da, aynen dediğiniz gibi olmuştu” der ve Allah’a iman eder.
ALLAH VAR VE BİR!
Evet, insan daraldığı zamanlarda Allah’ı (c.c.) hatırlar; fakat başı selâmete çıktı mı, tekrar eski gaflet ve dalaletlerine devam eder.
Bu tarihî hâdise, aslında Allah’ın varlığının bir delilini gözler önüne sermektedir. Buna, kelâm ilminde “vicdân delili” denmiştir. Her insan, çâresiz kalıp başı sıkıştığında, ismini bilmese bile “meçhul bir himâye edici”nin himâyesine sığınır. “Düşmekte olan uçakta ateist olmaz.” sözü de buna binâen söylenmiş bir söz olsa gerek.
Bugün