...
İmân hem nurdur, hem kuvvettir.
Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.
kudretine emânet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder, sonra saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir.
Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.
Demek, İmân tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktizâ eder.
Fakat, yanlış anlama! Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir.
Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nevi duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız
Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibârettir. (Sözler. S, 284)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ÎMÂN : İnanmak.
HÂDİSÂT : Hâdiseler, olaylar.
TAZYİKAT : Baskılar, zorlamalar, sıkıştırmalar.
SEFİNE-İ HAYAT : Hayat gemisi.
KEMÂL-İ EMNİYET : Tam emniyet.
DAĞLARVÂRİ : Dağlar gibi.
SEYRAN : Gezip görme, seyretme, bakma; açılma, ferahlama.
KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
YED-İ KUDRET : Kudret eli.
BERZAH : Ölümden sonra, Kıyâmete kadar yaşanacak âlem; İki âlem arasındaki geçit âlem; Perde.
SAADET-İ EBEDİYE : Dâimî saadet; Cennet hayatı, ebedî mutluluk.
TEVEKKÜL : Sebeplere sarıldıktan sonra neticesini Allah\'a bırakma, neticeye rıza gösterme.
ESFEL-İ SÂFİLÎN : Aşağıların en aşağısı; Cehennemin en aşağı tabakası.
TEVHİD : Birleme, Allah\'ın bir olduğuna ve Ondan başka İlâh olmadığına inanma.
SAADET-İ DÂREYN : İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti.
ESBÂB : Sebepler.
DEST-İ KUDRET : Kudret eli.
DUÂ-I FİİLÎ : Fiilî duâ; istenilen birşeyin meydana gelmesi için lâzım gelen şartlara ve sebeplere teşebbüs etme.
TELÂKKÎ : Anlama, anlayış, kabul etme.
MÜSEBBEBÂT : Sebeple meydana çıkanlar.