İnsan; şu dünya çarşısında teşhir olunan san’at harikalarına hayret ile takdirde bulunmak, yüksek sesiyle dellallık yapmak, teşekküratın çeşitleriyle nimet nev’lerine şükür ve hamd ile, medih ve sena ile mukabelede bulunmak, kâinatın sahibine mükemmel bir muhatab olmakla vazifedar olduğundan; âlem-i ekbere bir misal-i musağğar, kâinata güzel bir takvim ve bir nüsha-i muhtasar, Esma’ül Hüsna’ya mazhar, nimetlerin her nev’ine muhtaç ve medar cami bir fıtratta halkedilmiştir...
İnsan; bedeniyle kesret içinde vahdeti, ruhunun hakikatiyle letafet içinde besateti, kalbinin merkeziyeti cihetiyle ferdiyeti, havas ve cihazatı, hadsiz istidadatı itibarıyla câmiiyeti temsil etmektedir...
Câmiiyet; tek bir mahiyetin pek çok hakikatleri ihtiva etmesi, kâinat unsurlarının bir bedende dercedilmesi, bütün esma-i ilahinin bir ferdde içtima ve temerküz edip görünmesidir...
Evet insan; esma-i ilahiyenin ayrı ayrı tecelli ve cilvelerini, maddi ve manevi hususiyetlerini cami mahiyetinde birden izhar edebilen bir keyfiyete maliktir. Yani insan, kâinatın küçük bir fihristesi ve musağğar bir listesi olarak, umum ilahi isimlerin hârika nakışlarını kendi mahiyet ayinesinde gösterebilmektedir...
Nurlu külliyatta bu mana için; “insan, câmiiyet-i tâmme ile bütün esma-i İlahiyeyi bilmekte, zevkedebilmektedir. Hususan rızktaki zevk cihetiyle pek çok esma-i hüsnayı idrak etmektedir. Hâlbuki melaikeler, onları o zevk ile bilemezler.” denilmektedir. (Lem'alar, 353)
Cami bir fıtratta yaratılmak; ferşten arşa kadar dizilmiş hadsiz mertebe ve derecelere namzet olmak, arzdan semaya ilim ile uzanmayı, acz ve fakr lisanıyla duasını arşa duyurmayı iktiza etmektedir...
İnsanın bütün mahlûkatta vahidiyet itibarıyla tecelli eden isimleri Ehadiyet sırrıyla ruhunda birden gösterebilir bir mahiyette yaratılmasının en mühim hikmeti, bütün mahlûkatın nev’an nev’a yaptıkları tesbihatı ve tahmidatı camiiyet lisanıyla tek başına yapabilmektedir...
Böyle külli ve ehemmiyetli vazifeleri ifa edebilmek için, insanın hem kendi aidiyet ve mahiyetini keşfetmesi hem kâinatın hâl lisanıyla tilavet ettikleri esma’ül hüsnayı kıraat etmesi hem de akıl ve kalbin talim-i hakaik ile inkişafını gerektirmektedir...
İlahi isimleri kâinat simasından okuyabilmek ise, aklın müşahhas hakikatlerden mücerred manalara intikalini istemektedir. Yani a’sardan ef’ale, ef’alden esmaya, esmadan zat-ı akdese doğru tefekküri bir seyahatin varlığını istilzam etmektedir...
Evet, Müteal (aşkın) ve Âliy (yüce) bir Zatın Esma’ül Hüsna’sına cami bir mikyasta ayine ve muhatap olmak üzere yaratılan şu aciz insanın en mühim vazifeleri; gaibane bir ibadetten hâzırane ve muhatabane bir ubudiyete ermek, talim-i esmadan nasiplenmek, Rahman’ın marziyatını kelamından öğrenmek, hitap makamına yükselmek ve ‘iyyeke na’büdü’ demek, vahidiyet itibarıyla bütün mahlûkatta tecelli eden isimleri Ehadiyet sırrıyla ruhunda bitamimiha göstermektir...
Yüzlerce özelliği tek bir mahiyetin içine sığdıran akıllı bir telefonun mühendisi elbette o cihazın tek bir özelliğinin faal olup çalışmasına rıza göstermeyecektir. O tek mahiyete dercedilen diğer özelliklerin de harekete geçmesini, istimal edilmesini talep edecektir...
Elhasıl; arştan nüzul ile arzlılara hitap eden ilahi vahiylerin en ehemmiyetli gayesi, talim-i esma ile beşerin hakiki insan olmalarını temin etmektir. Evet, bir ferd istidatlarını kuvveden fiile çıkarması nispetinde manevi miracını, yani arş-ı kemalata doğru seyahatini tahakkuk ettirmektedir. Yani insani sidreye, hatta kabiliyetlerinin kab-ı kavseynine doğru yükselmektedir...
O halde emanet-i kübraya hamil olarak yaratılan insan öncelikle cami istidatlarını keşfetmeli, bütün mahlûkata tercih edilen hilafet rütbesini derk etmelidir. Akıl ve kalbini kirleten, ruhunu manen küçülten işleri terk etmelidir. En mühim vazifeleri olan marifetullah, muhabbetullah ve ibadetullahtan nasibini tezyid adına tefekkürü meslek haline getirmelidir...
Eğer insan marifetullah, muhabbetullah, ibadetullah gibi asli vazifelerini ihmal ederse, maddi meşgalelerin kesreti karşısında zihni işgal edilmekte, nefsani talepler ile kalbi kirlenmektedir. İnsan, dünyaya niye halife tayin edildiğini tefekkür ile idrak etmezse kendine gelememekte, bu maddi işgallerin altında ezilmekte, cami mahiyeti manen küçülmektedir...