Karadağ İslam Birliği Başkanı Rifat Feyziç:
"Allah'tan Norveç'teki Breivik bizim ismimizi taşımadı. Kendisinin ismi Ahmed olsaydı, direk terörist olurdu. Ahmed olmadığı için, profesyonel psikolojik yardıma ihtiyacı olan biri olarak algılanıyor ve tedavi görüyor."
***
Şeytanın en büyük hilesi kendini inkar ettirmektir. Bu yüzden çoğu desiseleri başka adlar altında gizlenmektedir.
-"Ve sakın, şeytan sizi (îmandan) çevirmesin! Çünki o, size apaçık bir düşmandır." Zuhruf suresi
Bediüzzaman, zamanın önemli bir sorununu şu şekilde ifade ediyor:
"Efkâr-ı hazırada cehl-i mürekkebe kalbeden en mühim sebeb; meçhul bir şeye parlak bir isim takmakla, "anladım" zannetmek, ve meçhul şeyleri ona irca' ile, "izah ettim" zannetmektir. Halbuki tarif, ya hadd ya resim ile olur. Yoksa vâzı'ı cahil ve müsemmaya mümas olan vechi şeffaf bir ism-i camid ile olmaz. Manyetizma, telepati, kuvvet-i mıknatısiye gibi..."
***
Maddenin hareketi (davranışı) her bir aşamada karmaşayı ve neticede bir kararı ortaya çıkardığı düşünülüyor. Ancak hiç bir madde de kararını aslında bulamıyor, çünkü hareketle konum ve zaman değişmeye devam ediyor.
Madde hep aynı davranmıyor, beklenenin dışında tavır alabiliyor. 'Bu nasıl belirleniyor' sorusu modern bilim için maddenin psikolojisi fikrini ortaya çıkarıyor.
Aynı şey insan için de geçerli olduğundan bu geçişlerdeki yeni hareket (davranış) biçimini ortaya çıkaranın üzerinde durarak, modern insan için de buradaki karmaşayı bir karara dönüştürme çabası ortaya çıkıyor.
'Şöyle yaparsan böyle olursun, bunun sonucu budur, bu sonucun sebebi de budur' gibi sebep ve sonuç bağlamını madde içindeki derin etkileşimlerin, davranış için karar verici olarak bir karara buluşturma çabasına odaklanıyor.
Son yüzyılda, böylece kuantum düşüncesiyle bağlantılı üretilen bir felsefi olgudur psikoloji...
***
Buna karşılık hakikat-i halde, hangi psikolojik durum günahı haklı çıkarabilir?
Şeytanın isyanının psikolojisi olabilir mi?
Bediüzzaman İşarat'ül İ'caz isimli incelikli eserinde Kur'an ayetlerinin gözüyle göğe, arza ve insana bakıyor, tefsir ediyor.
'Azizim!' hitabıyla başlayarak, Kur'an ayetlerinin
"...Ve keza bütün kelimatıyla, küfrün büyük bir musibet olmakla beraber, lezzeti yok elemi var, nimeti yok nıkmeti var diye ilân eder" diyerek, Kur'an ayetlerinin
"...Ve keza bütün cümleleriyle, küfrün her şeyden zararlı olduğunu tasrih eder" hükmünü kuruyor.
Çünkü: "...onlar iman etmediklerinden ve cevher-i ruhu ifsad ve bütün elemleri içine alan küfür musibetine maruz kaldıklarından..."
buradan
"... onların büyük musibete maruz kaldıkları gibi, pırlanta gibi cevher-i imanîyi de kaybettiklerine işaret" ediliyor.
Neticede psikoloji olarak açıklanan, aslında, Kur'an ayetlerinin gözüyle
"... kalb ile vicdan, nur-u iman sayesinde hakaik-i İlahiyenin tecellisine mazhar olmakla menba-ı kemalât, hayattar ve ziyadar oldukları halde, küfrün ihtiyar edilmesiyle zulmetli, ıssız, haşerat-ı muzırra yuvasına inkılab ettikleri için mühürlenmiş, kilitlenmiş ki; o korkunç yuvadaki akreplerden veya yılanlardan içtinab edilmesine işaret edilmiştir" diye Kur'an ayetlerinden insandaki hareketin ve kararın çıkış noktası tespit ve resmediliyor.
***
Bediüzzaman iman ve küfür karşılaştırması vasıtasıyla:
"Nev'-i beşerin hayat-ı içtimaiyesiyle alâkadar olan içtimaiyyun ve ahlâkiyyunların kulakları çınlasın!" diyerek Kur'anın meydan okumasını tekrarlıyor.
İnsanı psikoloji ile açıklamanın Batı biliminin bir sonucu olması Bediüzzaman'ın şu ifadesiyle birlikte tekrar bir yoruma açılıyor:
Evet onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılab eder. Evet Onun marifeti olmazsa, ulûm evhama tahavvül eder. Hikmetler illet ve belalara tebeddül eder. Vücud ademe inkılab eder. Hayat ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezaiz günahlara tahavvül eder. Evet Onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a'da ve düşman olurlar. Beka bela olur, kemal heba olur, ömür heva olur. Hayat azab olur, akıl ikab olur. Âmâl, âlâma inkılab eder.
Bediüzzaman'ın:
"Eğer istersen gel Asr-ı Saadet'e, Ceziret-ül Arab'a gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz..." ile başlayan müthiş kıyaslamasında nübüvvetle felsefenin arasındaki derin etkileme uçurumunu gözler önüne seriyor.
"İşte şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziret-ül Arab'ı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler. Yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?
Felsefe ve sosyoloji ile yapılan aynı kıyaslama psikoloji ile de ahlak-ı Muhammedî (ve şeriat-ı Ahmediye) arasında pekala kurulabilir. Bunun için hayali kuşanıp, dünyanın ve zamanın üzerine bir kamera yerleştirip hakikattar bir tarihi seyretmek yeterlidir.
***
İnsanı psikoloji ile açıklamak, bir felsefî bağımlılıkla egoların şişirilmesini netice verebiliyor. Patlamalar olarak yansıyan şiddet, bu şişen egoların (küfrün tohumları olan) vehim ve vesveselerinin sebebiyet verdiği patlamalardan oluşuyor.
Son dönem aydınlarının yüz akı Cemil Meriç'in şu ifadesi neticeyi özetlemeye yeterlidir:
"Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekât veren bir toplumun da sosyolojiye ihtiyacı yoktur."