İnsanın kalbi ve şuuru sonsuzluk istiyor

Günün Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Ey Rahmânürrahîm, ey Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn, Ey Mâlik-i Yevmiddîn,

Senin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadıyla anladım ki:

Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır. Ve hayatın en müntehap hülâsası ruhtur. Ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur. Ve zîşuurun en camii insandır. Ve bütün kâinat ise hayata musahhardır ve onun için çalışıyor.

Ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır; onlar için dünyaya gönderiliyorlar. Ve zîruhlar insanlara musahhardır; onlara yardım ediyorlar.

Ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir. Ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor.

Ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor.

Elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adâvetle gücendirmek olamaz ve kâbil değildir. Belki, başka bir ebedî âlemde mes'udâne yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir.
Ve insana tecellî eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların aynası olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir.

Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve hüdhüd-ü Süleymanî (a.s.) ve Neml'i ve Nâka-i Salih (a.s.) ve kelb-i Ashâb-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve her bir nevin, arasıra istimâl için cesedi bulunacağı, rivâyet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rubûbiyet öyle iktiza ederler. (Şualar)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

ADÂVET : Düşmanlık, kin.
ÂLEM : Dünya, kâinat,evren.
ÂLEM-İ BEKA : Sonsuzluk âlemi.
ÂYİNE-İ ZÎŞUUR : Şuurluca âyinedarlık, şuurlu bir âyine.
BÂKÎ : Ebedî, dâimî, sonu gelmez, ölmez, sonsuz.
CÂMÎ : Kapsayıcı;birçok şeyle alâkalı olan; toplayan ve ihtivâ eden.
CİHÂZÂT-I MÂNEVİYE : Mânevî organlar; hisler ve duygular.
CİLVE : Görünme, akis, yansıma; Allah'ın isimlerinin varlıklar üzerinde aksederek görünmesi.
EBEDÎ : Sonsuz, sonsuzla ilgili, bitmeyen.
EFRÂD-I MAHSUSA : Seçilmiş fertler, ayrı bir özelliğe sahip olanlar, peygamberler.
FITRATEN : Yaratılış olarak, yaratılış bakımından.
HÁLIK : Yaratıcı, herşeyi yoktan yaratan Allah.
HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık.
HULÂSA : Birşeyin, bir bâhsin özü; kısaca esâsı.
HÜDHÜD-Ü SÜLEYMÂNÎ : Hz. Süleyman (a.s.) zamanında, Hicaz ile Yemen arasında bulunan ve Sabâ denilen ülkede kraliçe olan ve güneşe tapan Belkıs ile Süleyman (a.s.) arasında haberleşmeye vesile olan kuşun ismi.
İRŞAD : Doğru yolu gösterme; gafletten uyandırıp hidâyet yolunu gösterme.
İSTİDÂT : Kabiliyet, yetenek.
İSTİMÂL : Kullanma.
KÂİNAT : Allah'ın dışında var olan herşey, bütün varlıklar, EVREN
KELB-İ ASHÂB-I KEHF : Ashab-ı Kehf'in Kıtmir isimli köpeği.
MAHBÛB : Sevgili, sevilen, muhabbet edilen.
MÂLİK-İ YEVMİDDÎN : Âhiret gününün sahibi.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
MES'UDÂNE : Mutlu bir şekilde, saadet içerisinde.
MUHİB : Seven, hayrı isteyen, muhabbet eden.
MUSAHHAR : Emre verilmiş, itaatkâr, fethedilmiş, birine bağlanmış.
MÜNTEHAP : Seçilmiş.
NÂKA-İ SÂLİH : Hz. Salih'in (a.s.) devesi.
NEML : Karınca.
RAHMÂNÜ'R-RAHÎM : Cenâb-ı Hakk'ın yarattıklarını şefkatiyle beslemesi, koruması ve merhamet etmesi vasfı.
RİVÂYET-İ SAHÎHA : Senet ve delillerle sabit, şüphesiz, doğru rivâyet.
RUBÛBİYET : Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi altında bulundurması vasfı.
SÂDIKU'L-VA'Dİ'L-KERÎM : Verdiği sözü yerine getiren ve çok cömertlik olan Cenâb-ı Hak.
TÂLİM : Öğretme, yetiştirme, eğitme.
TECELLÎ : Görünme, bilinme; Allah'ın herbir isminin mânâsını icrâ etmesi; Allah'ın Rezzak ismiyle rızık vermesi, Muhyî ismiyle diriltmesi, Şâfi ismiyle hastalara şifâ vermesi gibi.
VESÎLE : Sebep, vasıta, fırsat, bahane.
ZÎRUH : Ruh sahibi, canlı.
ZÎŞUUR : Akıl, şuur sâhibi.
 

Risale-i Nur Haberleri