Kendimize şu soruları soralım:
1-Herkes evlendiği için mi evleniyorsunuz?
2-Evliliğin, hayatınızı düzene sokacağını mı umuyorsunuz?
3-Yoksa hayatınızı sevdiğiniz kişiyle paylaşmak için mi evleniyorsunuz?
Bu soruların cevabı şüphesiz ki; “mutlu olmak için” olacaktır.
Hiçbir insan kavga etmek, mutsuz olmak veya boşanmak için evlenmez. Öyleyse insanlar evlenirken, amaçladıkları mutluluğu yakalamak için gayret göstermelidirler. Her şeyin mutlaka bir bedeli vardır. Bedel ödemeden, başarı elde edilemez.
Mutluluk, avuçlara konan bir kuş gibidir. Gerekli hassasiyeti gösterip yakalayamazsanız kaçırırsın. Ardından baka kalıp, nerede hata yaptığını düşünmek onu geri getirmez.
Karar vermek
Biz kendimize eş ararken aynı zamanda, çocuklarımıza anne veya baba aradığımızın bilincinde olmalıyız. Sağlıklı karar verebilmek için kendimize şu soruyu sormamız zorunludur. “ Bu kızdan bana eş ve çocuklarıma anne olur mu? Veya, bu delikanlıdan bana koca ve çocuklarıma baba olur mu?” Bu sorunun cevabını gönül rahatlığı içinde “evet” olarak vermedikten sonra evliliğe girişmeyiniz.
Bir Portekiz atasözü şöyle diyor; “Evlenmeden önce gözünü dört açın, evlendikten sonra ikisini kapatın.” Mecazi olarak kullanılan bu atasözü evliliğe karar vermeden önce çok dikkatli davranmamız gerektiğini, buna karşılık, evlendikten sonra, müsamahakâr ve toleranslı olmamızın önemini anlatıyor. Bence evlendikten sonra belki gözümüz ve kulağımızın her birini kapatmamız gerekecek.
Evlilik, paylaşım, sevgi, saygı ile yoğrulmuş kurumsallaşmış bir toplumsal gruptur. Aile kurumu bir gerekliliktir. Evlilik ise fıtratın gereğidir.
Avrupa toplumuna baktığımızda, ülkemiz evlilik müessesesi noktasında bir cennet konumundadır. Yalnız yaşayan insanlar, parçalanmış aileler o toplumların içler acısı hayat tarzlarıdır. Ortada sahipsiz kalan çocuklar, ahlâki çöküntüye uğramış gençler. Uyuşturucu, âlkol ve daha niceleri. Hepsi erezyona uğratılmış evlilik müessesesinin defolu mahsulleridir.
Bediüzzaman Hazretleri’nin aile konusundaki sözleri çok önemli;
Herkesin hanesi onun küçük bir dünyasıdır. Aile hayatının yaşaması, saadeti ve mutluluğu karşılıklı samimi şefkat, vefâdarâne hürmet ve fedâkârâne merhametle olabilir. Hakiki hürmet ve samimi merhamet ise;
Eşinin ebedi ve daimi hayat arkadaşı olduğunu düşünerek, münasebetlerini bu düşünce ile sürdürmeleri ile gerçekleşir.
Burada, şefkat ve merhamet, acıma hissinden çok, insan olmanın, eş olmanın gereği davranışlardır. Eşimizi ebedi hayat arkadaşı olarak düşünmek ise, bir başka güzellik ve harika yaklaşımdır. İşte Mutluluğun anahtarı da buradadır. Yakalayabilen her iki dünyada da saadeti kazanmış olacaktır.