3 Aralık Dünya Engelliler günü. Bir organın ne kadar önemli olduğunu, ne kadar faydalı olduğunu şüphesiz o organdan mahrum kalanlar anlayabilir. Bu vesileyle tüm engelli kardeşlerimizin engelliler gününü kutluyorum.
Nahl Süresi 18. ayette mealen şöyle buyruluyor: Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder.
Hakikaten bu ayette düşünen insanlar için çok derin manalar vardır. Cenab-ı Hakkın nimetlerini saymakla bitiremeyiz.
Bunların en mühimlerinin başında sağlık gelir. Bunun değerini maalesef hastalandığımızda anlıyoruz ya da hasta birisini gördüğümüz zaman.
Geçenlerde bir arkadaşla tanıştım. Küçükken hastalıktan dolayı böbreklerini kaybettiğini, o günden bu güne haftada 3 seans olarak ve her seansta 4 saat kadar diyalize bağlandığını söyledi.
Diyaliz makinesiyle kanı alınıp temizlendikten sonra tekrar veriliyor.
Bilindiği üzere, böbrekler kanda bulunan zararlı atıkları ve üreyi süzerek idrar biçiminde vücudumuzdan atılmasını sağlıyor. Yani kanı temizliyor. Peki bu faaliyetini yapmasa yani böbreğimiz olmasa ne olur?
Böbreklerimiz olmasaydı vücudumuzdaki kirli kan zararlı atıklar kandan süzülemezdi ve üre zehirlenmesinden ölürdük. Ya da arkadaşımın yaptığı gibi haftada 3 kez diyalize bağlanmak zorunda kalacaktık.
Şöyle bir mütalaa ettim. Bize verilen nimetlerin farkında bile değiliz. Bir saat gibi işleyen vücudumuzdaki bir organın işlevini yerine getirmemesi durumunda bizi ne tür olumsuzluklar bekliyor?
Ben şahsen, o arkadaşla konuşuncaya kadar böbreğim olduğu için şükrettiğimi hatırlamıyorum.
Peki sadece böbreğimiz için mi şükredeceğiz?
Göz, kulak, dil, diğer iç organlarımız, konuşabilme, düşünebilme, akıl, yiyip içebilme, yürüyebilme, verilen türlü taamlar, evler, arabalar, eşler, çocuklar… Ayette belirtildiği gibi bunları saymakla bitiremeyiz.
Maalesef bize verilen nimetlerin şükrünü eda edemiyor, nankörlük yapıyoruz.
Şöyle rivayet edilir: Cebrail (a. s. ), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yanına geldi ve şöyle dedi:
– Ya Muhammed! Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, bizler şöyle bir olaya şahit olduk. Önceki ümmetler içinde bir kul vardı. Allahü Teala’ya bir adada beş yüz sene ibadet etti. Cenab-ı Hak, o adada onun için tatlı bir su çıkardı, bir de nar ağacı yarattı.
Ağaç her gece bir nar bitiriyordu; o da bu su ve nar ile gıdalanıyordu. Böylece ibadetine devam ediyordu. Bu kulun eceli yaklaşınca Allah’a ruhunu secde halinde alması için dua etti. Allah da duasını kabul buyurdu.
Bizler yeryüzüne inince ona uğruyorduk. Ruhu alındıktan sonra göğe yükseldiğimizde İlâhî ilimde bu kulun kıyametteki halini şöyle bulduk. O, Aziz ve Celil olan Allah’ın huzurunda durdurulur. Allah meleklerine:
– Kulumu rahmetimle cennete koyun, der. Adam:
– Ya Rabbi, beni amelimin karşılığı olarak cennetine koy, der.
Bu konuşma tam üç kez tekrarlanır. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, meleklerine:
– Bu kuluma verdiğim nimetlerle yaptığı ibadetleri bir ölçün, diye emreder. Melekler ölçerler, kulun yaptığı beş yüz senelik ibadet ancak gözünün görme nimetine karşılık gelir. Vücudunun diğer azaları şükürsüz kalır. Bunun üzerine Allah, meleklerine:
– Verdiğim nimetlere karşı şükretmeyen bu kulu ateşe atın, diye emreder. Melekler kulu ateşe doğru sürüklerler. O zaman kul:
– Ya Rabbi! Beni rahmetinle cennetine koy, diye yalvarır. Allah da meleklerine:
– Onu geri getirin, emrini verir. Kul İlâhî huzura getirilir. Allah:
– Ey kulum, sen hiçbir şey değilken seni kim yarattı, diye sorar. Adam:
– Sen yarattın ya Rabbi, der.
– Bu senden mi kaynaklandı, yoksa benim rahmetimle mi oldu?
– Benden değil, senin rahmetinle oldu.
– Sana beş yüz sene ibadet etme kuvvetini kim verdi?
– Sen verdin ya Rabbi.
– Diğer bütün nimetleri kim verdi?
– Sen verdin ya Rabbi.
– Evet, bütün bunlar Benim rahmetimle olmuştur; nihayet bunu anladın, seni de rahmetimle cennetime koyuyorum. Ey meleklerim bunu rahmetimle cennete koyun. Ey kulum sen bundan önce güzel bir kuldun, buyurur ve onu cennetine koyar.
Sonra Cebrail Aleyhisselâm şöyle der:
– Ey Muhammed, gördüğün gibi her şey ancak Allah’ın rahmetiyle olmaktadır.