Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zamanının büyük çoğunluğunu internette geçiren, bu olmadığında yoksunluk krizleri yaşayan, okulu reddederek yeteneği olduğu halde başarı gösteremeyen gençlerde farkındalık odaklı, "Ben kimim, nereye aitim, hayatın anlamı nedir, niçin" gibi var oluşu sorgulayan, düşünce hakkında düşünen üçüncü nesil terapilerin olumlu sonuçlar verdiğini söyledi.
Tarhan'ın dikkat çektiği sorular insanlığın en çok cevabını aradığı sorular. Risale-i Nur'da bu sorular “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir?" şeklinde formüle ediliyor.
Zihinleri kontrol edilmiş gençlik
Önce Tarhan'ın açıklamalarını verelim. Tarhan, bu yılki teması "Değişen Dünyada Gençler ve Ruh Sağlığı" olarak belirlenen Dünya Ruh Sağlığı Günü kapsamında Türkiye'deki gençlerin yaşadığı sorunları AA muhabirine değerlendirdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi'nce yapılan çalışmaya göre, gençlerin yüzde 12,5'inin internet bağımlısı olduğunun tespit edildiğini belirten Tarhan, dünyadaki istatistiklere paralel olan bu sonucun, internetin gençlerin hayatında önemli bir konu olduğunu ve zamanlarının büyük bölümünü bu mecrada geçirdiklerini gösterdiğini söyledi.
Sanal ortamda gittikçe artarak zaman geçiren gençlerin aşırı zihinsel bir uğraş yaşadığını ifade eden Tarhan, "Araba sürerken cep telefonu kullanarak, telefonla birlikte ders çalışarak tehlikeli ve zararlı davranıyor. Bunlar olmadığında da yoksunluk belirtileri, kriz yaşıyor. O artık internetin esiri, tutsağı oldu, demektir. Aslında bu da zihinleri kontrol edilmiş bir genç demektir. Dijital bağımlısı olan bir genç var artık." diye konuştu.
"Sosyal medyada narsizm yaygın"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençler arasındaki dijital bağımlılığın dünyada da yaygınlaştığını ve ciddi bir sorun olduğunu dile getirerek, dünyadaki sosyal medya kanalları ve sanal destek sağlayıcıların gençlere adeta internet ortamında ego sörfü yaptırdığını anlattı.
Gençlerde, sosyal medyada narsist paylaşımların arttığını belirten Tarhan, şöyle devam etti:
"Bir günde kendini üç defadan fazla sosyal medyada paylaşmayı patolojik olarak kabul ediyoruz. Narsizm olarak görüyoruz. Bunu sergileme ihtiyacı kabul edilebilir sınırların dışına çıkmış. Ego çağında yaşıyoruz. İnsanlık tarihinde bu kadar narsizmin yükseldiği bir çağ yok. Herkes kendini özel, önemli ve üstün görüyor. Çıkarına odaklı, dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. Popüler kültür böyle bir nesil ortaya çıkardı. Bu nesli karşımıza alarak düzeltemeyiz. Başarılarını takdir ederek, yanlışlarını düzeltmek için de onunla birlikte ilerlemek gerekiyor. Ebeveyn kılavuzluğu daha önemli."
"Gençlerin referansı rol model kişiler"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, internet bağımlısı olan gençlerde aile bağlarının zayıf olması ve kötü arkadaşlar, ilişkiler gibi özelliklerin ortaya çıktığını vurgulayarak, aile bağları iyi olduğunda internette vakit geçiren bir çocuğun bir süre sonra o ortamdaki yapaylıkları görerek sıkılıp vazgeçeceğini anlattı.
Tarhan, "Ailenin, evin sıcak, güven ve sevgi verici bir ortam olması çocuğu internet bağımlılığından uzaklaştıran en büyük etkendir." dedi.
Ergenlik çağında ebeveyn kılavuzunun önemini vurgulayan Tarhan, aile, öğretmenler, sosyal medyada çok tanınanlar ve sanatçılar gibi rol model kişilerin gençler için referans olduğunu kaydetti.
Gençler 'Hayatın amacı, niçin varım, var oluş ve sonsuzluk nedir?' soruları soruyorlar
Tarhan, internet bağımlılığı olan gençlerdeki en büyük sorunun okul reddi olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Okula gitmek, ders çalışmak istemiyor. Zeki bir çocuk ders disiplinine girmediği için kendisini sanal ortamda harcıyor. Bir müddet sonra yetenekleri olan çocuk buna uygun akademik ve hayat başarısı elde edemiyor. Yine intihar olguları da çok artıyor. Şu andaki gençler anlam arayışında, 'Hayatın amacı, niçin varım, var oluş ve sonsuzluk nedir?' gibi felsefi soruları soruyorlar. Bunlara cevap bulamazsa kimlik krizi yaşıyor. Bunun sonucunda da intihar ortaya çıkıyor. Eğitim sisteminin, ailenin, toplumun ona sunduğu kimliği reddediyor, karşı bir kimlik geliştiriyor, popüler kimliğin etkisinde kalıyor. Popüler kültür zihinleri esir alıyor."
"Özgürlük ve sorumluluk dengesi öğretilmeli"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital neslin özgürlükçü ve adalet beklentisinin yüksek olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Gençlerdeki adalet ve özgürlük talebi daha yüksek. Adalet olmadığı anda kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bunlar karşılanmadığında gençlik kendi içinde protest oluyor ve ülkesine küsebiliyor. Değerlerine karşı fikirler gerçekleştiriyor ve propagandaya açık hale geliyor. Yani zihin kontrolünü açık hale getiriyor. Anne ve babanın gençlerle nasıl barışık olabiliriz konusunda yatırım yapması gerekiyor. Buyurgan ebeveynlik, buyurgan yöneticilik modeli gençlerin kabul edemeyeceği bir model. Gençler ülkede hem özgür hem de ait olmak istiyor. İtaati yücelten bir kültürde gençleri kaybederiz. Özgürlüğü yücelten ama özgürlük sorumluluk dengesini öğreten bir aile, eğitim yapılanmasına ihtiyaç var. Bunlar yapılabilirse gençler bu krizlerden kurtarılabilir."
Gençlerin en büyük krizleri hayatın anlam ve amacı nedir sorularına cevap bulamamaları
Gençlere bir amaç verilmesi gerektiğini ifade eden Tarhan, "Gençlerin en büyük krizleri hayatın anlam ve amacı nedir sorularına cevap bulamamaları. Şimdi sorgulayan bir genç var. Gençlerin anladığı bir dili bulmak gerekir. Bu gençlerin bencil olduğunu göstermiyor. Bencillik ve konfortizm yaygın, ama bu onların hayatı sorgulamasıyla ilgili." dedi.
"Ülkede bana değer veriliyor, önemliyim, ülkenin bana ihtiyacı var" duygusunu gençlere verebilmenin önemli olduğunu dile getiren Tarhan, gençlere bir şeye yaradığı hissettirilmezse tatminin dış akımlarda arandığını anlattı.
"Zaman yönetimini gerekiyor"
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlere kendini aşan hedefler verilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu başarıldığında sanal dünyada gezinen gençlerin kendi yolunu bulabileceğini kaydetti.
Tarhan, klinik tanının ardından internet bağımlısı olduğu belirlenen gençlerde beyin kimyası bozulduğu için antidepresan tarzında ilaçlarla tedavi yönteminin de uygulandığını dile getirerek, "Vücudun ihtiyacı varsa ilaçtan korkmamak gerekiyor. Sadece ilaç yetmez terapi de gerekiyor. Üçüncü nesil psikoterapiler var. Farkındalık odaklı, ben kimim, nereye aitim, hayatın anlamı nedir, niçin gibi, var oluşu sorgulayan, düşünce hakkında düşünen terapiler bu tarzdaki gençlerde daha çok işe yarıyor. Farklı bir dil kullanan, kendilerini merkeze alan, sorgulayan ama sevimli olan gençleri dışlamak, buyurgan şekilde yaklaşmak, karşımıza almak yerine yanımıza alıp birlikte ilerlememiz gerekiyor." diye konuştu.
Tarhan, çocuğa zaman yönetiminin öğretilmesinin önemini vurgulayarak, "Günü ve geleceği planlamayı öğretirsek hatalar yapsa da genç yolunu bulabiliyor. Hatalarını söylediğinde genç savunmaya geçiyor, dinlemiyor. Onu karşımıza almak yerine konuşmaya, yatay ilişkiye ihtiyaç var. Gençlerle yatay ilişki kurulursa anne ve baba birlikte çocuğuyla birlikte hakikati bulacaktır. Onunla arkadaş değil birlikte problemi çözmek için yöntem geliştirmemiz lazım." dedi. AA
ŞİFA OLAN TERAPİ VE İNSANLIĞIN MÜTHİŞ SORULARINA CEVAPLAR
Bu sorular dünyanın varlığından bu yana en fazla dile getirilen sorular. Risale-i Nur Külliyatının çeşitli bölümlerinde yer alan bu sorular, "akılları acz ve hayrette bırakan üç sual", "her insan için en mühim mesele", "bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü (akılları) hayret içinde meşgul eden üç müşkül (zor) ve müthiş sual-i azîm" şeklinde ifade ediliyor.
Bediüzzaman Said Nursi, sorulara en mükemmel cevabın Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm) tarafından verildiğine dikkat çekiyor.
İşte ilgili sorular ve cevapları:
Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”
Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:
“Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”
Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor. (İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Sûresi)
***
Kur’ân’ın lisanıyla dedi ki
Güya hilkat-i kâinat hukümeti, o hukümetin zâbıta memuru hükmünde fenn-i hikmeti, bir müstantık ve sorgucu olarak o misafir kafileye gönderip ondan sual edip soruyor ki:
“Ey benî-Âdem! Nereden geliyorsunuz ve nereye gideceksiniz? Ve ne yapacaksınız? Ve herşeye karışıyor ve bazan karıştırıyorsunuz. Sultanınız ve hatibiniz ve reisiniz ve ileri geleniniz kimdir? Tâ bana cevap versin.”
O muhavereler içinde birden kafile-i benî-Âdemden Muhammedü’l-Hâşimî (Sallâllahü Aleyhi Vesellem), emsalleri olan ulülazm peygamberler gibi fenn-i hikmete karşı kalktı. Ve Kur’ân’ın lisanıyla dedi ki:
“Ey müstantık hikmet! Biz mevcudat kafilesi, adem karanlıklarından Sultan-ı Ezelinin kudretiyle çıktık, ziya-yı vücuda girdik. Varlık nurunu bulduk. Herbir tâifemiz bir vazifeye girdik. Ve biz benî-Âdem tâifesi ise, bir emanet-i kübra rütbesi ve hilâfet-i zemin vazifesiyle sâir mevcudat kardeşlerimizin içinde imtiyazlı ve memuriyet sıfatı ile bu meşher-i kâinata gönderilmişiz. Her vakitte yola çıkmaya müheyya bir vaziyetteyiz ve haşir yolu ile saâdet-i ebediyenin kazanmasının tedariki ile meşgulüz. Ve bizim re’sü’l-mâlimiz olan istidatlarımızın çekirdeklerini sümbüllendirmeye, iman ve Kur’ân’la inkişaf ettirmekle iştigal ediyoruz. İşte o kafilenin reisi ve hatîbi benim. İşte elimdeki bu fermanı; mânevî ve maddî hava, bir tek lisan gibi bütün kâinata o fermanın her kelimesini bir anda milyarlar yapıp işittiriyor. İşte o menşur ferman, Ezel ve Ebed Sultanının kelâmıdır. Ve emirleri ve konuşmaları olduğuna delil-i kat’î, üstünde parlayan sikke-i şahanesi ve turra-i sermediyesine bak, gör, git, söyle.”
Evet, en müşkil, en umumî ve bütün mevcudata sorulan bu üç-dört gayet acip suale tam doğru ve mükemmel cevap veren yalnız ve yalnız Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandır ki; başında ذٰلِكَ الْكِتَابُ لاَرَيْبَ فِيهِ (Şu kitap ki, onda asla şüphe yoktur.” Bakara Sûresi) fermanıyla ilân edilmiş. (Emirdağ Lâhikası-2, 73)
***
Üç müşkül ve müthiş sual-i azîm
Eğer istersen, gel, Asr-ı Saadete, Ceziretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun, onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.
İşte, bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i suretle mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir. (Sözler, On Dokuzuncu Söz)
***
Risale-i Nur nedir ve nasıl bir tefsirdir?
Kur’ân’ın hakikatlerini müspet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde, çekici bir üslûp ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. (Tarihçe-i Hayat)