İnsan, merakının avcısıdır. Üstelik bu çağın insanı zor tatmin oluyor. Peşinde koşmak istediği “av”ının/isteğinin enteresanlığını/gizemini ve farklılığını yaşamak istiyor. Bu yüzden en ayrıcalıklı bir ürün/fikir/eser/hayat görmek, modellemek ve tatmak arzusunda.
Bilimin, hayalin ve teknolojinin birbirini kışkırtan inovasyonu/yeniliği karşısında,sosyal talepler sürekli tatmin limanına kulaç açarken çaresizleşip dümenini kıracak rota arıyor. Her değişimin dinamiğini yönetecek ve doğru yolu/sırat-ı müstakimi gösterecek bir deniz fenerine ihtiyaç duyuyor.
Bu deniz feneri, akıl/duygu/düşünce/vicdan/fıtrat/sorumluluk/mutluluk denkleminde bir dengeyi ve kılavuzluğu vermeli. Teknolojik gelişmeler, bilimin keşifleri ve sosyal refah, ruhunu ve anlamını bulmadıkça, rehberliğin ve kanaat yürütücülüğün değeri yetmemektedir.
Medeniyet tasavvurunda, insanın beklentilerine bir bütün olarak cevap verecek, asgari/sürdürülebilir ölçülerde tatmin ve huzur verecek bir reçete/donanım/tercih/kılavuzluk gerekmektedir.
Bunun cevabını ararken, sonuçlarımız kadar süreçlerimiz de doğru bir yönelmeye katkı yapacaktır şüphesiz.
“Ben kimim? Ne yapmak istiyorum? Kendimi buldum mu? Misyonumun hakkını veriyor muyum? Yeniden bir yapılanmaya ve iyileşmeye ihtiyacım var mı?” türünden uzayıp giden bir muhasebe/sorgulama ve iç yakarışın arayışını ortaya çıkaracak yeni bir görüntüyü görmemiz lazım.
Sonrası bir yol arayışıdır. Yol haritasıdır. Gerçek bir referansa ulaşma, bağlanma ve bağlılık içinde gelişme ve muvaffakiyet talebidir.
Bu şekilde sürdürülen bir gayretin karşılaşacağı ciddi kaynaklardan biri Risale-i Nur’dur. Çağın özgün tefsiri olması açısından güncellenmiş hafıza kıymetindedir. Sorularımızla cevaplarımızın avına çıkarsak, bu av zemininde Risale-i Nur’u incelersek, buluşacağımız fikir ve zihin havzası, sürprizlere açık olmalıdır. Çünkü, mevcut bilgi sistematiğimiz, tecrübe yığınağımız ile şablonlarımız ve yargılarımızın alt üst olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Buna talipli olmak, yola öyle çıkmak, sonuçları farklılaştırır. Buluşmanın/tanışmanın bu çekiciliğine hazır olun.
Risaleyi okuyup, bu güne kadar bir çok süreçlerinde hala alt üst olacak bir tebeddül/değişim ve tecdit/yenilik ruhu içinde temeddün/medenileşme/toplumsallaşma kültürüne ve sivilleşme sürecine geçemeyenler ise, yeni bir muhatapla birlikte ezberini bozacak şekilde yeniden okumalıdır.
İdrakimizin şahitliğinde ”Çağın deniz feneri Risale-i Nur’dur” dersek, bir hakikati teslim etmiş oluruz.
Neden mi deniz feneri? Şöyle bir düşünün:
Gecemiz karanlık ve geleceğimizi temsil ediyor.
Denizin ortasındayız ve deniz fırtınalı/dağdağalı.
Biz ise geminin içinde/karnında pusulamızı arıyoruz. Kaptan yorgun ve bitap. Çağın yorgunluğu nüksetmiş.
Yeni bir kılavuz kaptan arıyoruz.
Yunus Aleyhisselamın duası ile birlikte..
Bütün şartlar aleyhimize oluşmuşken, denize, fırtınaya, geleceğe ve bize hükmedecek bir iradeye dayanıp, duayla, sükunet için yalvarıyoruz/sığınıyoruz Rabbimize..
Kılavuz kaptanın belirlediği güzergahta ilerlemek ve “sahil-i selamet”e çıkmak istiyoruz.
Her insan bu senaryoda kendi açılımını ister. Kılavuzunu bilmek ve görmek ister. Limana yanaşmak ister. Karanlığı yırtıp, mehtapla aydınlanan yakamoz ışıltısına seslenmek ister.
Hayalle hakikatin, edeble romanın, düşünce ile estetiğin cümbüşü bir romantizmin can alıcı keyfi bu. Huzur adasında rehberlik almak ve sessiz sahilde kılavuz bulmak. Ne müthiş bir an.
İşte Risale böyle bir şey.
Herkese lazım. Herkesin ihtiyacı var.
Kritik nokta, insanların ihtiyacını ve hedefini doğru bilmesi ve buna kılavuzluk/rehberlik edecek yol haritasının risalede olduğuna dair bir iç/dış sesleniş ile bunu fark etmesi.
Sade ve sessiz bir dokunuşla insanların dikkatini celbetmesi yeterli.
Alay-ı valaya gerek yok.
Tribüne de gerek yok.
Kalabalığımsı tekrarlanmış sahneye de gerek yok. Aynı oyuncuların aynı sözü propagandaya çevirircesine ilim-ihlas-mahviyet çizgisini zorlayan “gösteri/görsellik/telkin” tarzı da tartışılır bir vaziyet.
İşin sırrı “sırren tenevveret” ölçüsü. Projelendirilmiş konu/konsept içinde müstağni ve mütevazı bir kimyanın ruh denkleminde akılla vicdanın kalbe misafir olacak çalışmalarını ortaya koymak işi kolaylaştırır. Mesajları, erbabına, özgün ve güncel bir üslupla taşımak kaygısı ve hassasiyeti yeni kapıları açar, açtıkça bereketlenir. Bu yayılmaya teknolojik ihlas katabiliriz. Bir “tıklama” bile yeni keşiflere ve hakikatin dokunuşlarına götürür.
Çağın yeni sırrı, teknolojinin sırren tenevvereti en büyük müzahir.
İfadesi bile çok rahatlatıcı: İnternet/sırren tenevveret.
“İnternet/sırren tenevveret” doğru bir tebliğ alanı. İnsaflı, tarafsız ve hakperest bir tutum sergilenirse muhabbet halelerini büyüttükçe büyütür. Kalbi inkişafın alanlarına akıl beslemesi yapar.
Ve inşirah bulduğumuz an, artık yeni kuşaklar işbaşındadır. Rehberlik ise her herkese “müzahir/muavin/müdavim” olmaktır sadece.
Unutmayın, amaca hizmet eden yolda her tıklama bir dönüştür, bir dokunuştur, bir yakarıştır.