İran’da son birkaç yıldır çevresel sorunlar nedeniyle ülkenin birçok şehrinde ve farklı dönemlerde küçük ve orta ölçekli gösteriler düzenlendi.
Örneğin 2017 yılının şubat ayında kum fırtınaları nedeniyle Huzistan eyaletindeki Ahvaz ve Dezful şehirlerinde günlerce süren gösteriler yapıldı. Kum fırtınaları bu bölgede yakın dönemde ortaya çıkan bir hadise değil; yıllardır var. Ancak Huzistan bölgesinde kum fırtınalarının şiddeti yıllar içinde giderek artmakta. 2017 Şubat’ında kum fırtınasına yağmurun eşlik etmesi ile gökten tabiri caizse “çamur” yağması gösterilerin başlamasını tetikledi. Çamurumsu yağış nedeniyle yollar ve enerji nakil hatları zarar gördü ve bu yüzden bölgede günlük yaşam durma noktasına geldi. Geçtiğimiz günlerde Abadan ve Hürremşehr gibi şehirlerde su şebekesinde meydana gelen arıza nedeniyle bu şehirlere ya su verilemiyor ya da verilen suyun kalitesi çok kötü ve bu suyu tüketen vatandaşlardan bazıları (sayının 230'u geçtiği bildiriliyor) zehirlenme nedeniyle hastanelere kaldırılıyor.
Sosyal medyada musluklardan akan suyun kalitesinin düşüklüğünü ve bu nedenle yapılan gösterileri sergileyen çok sayıda resim ve video paylaşıldı. Abadan ve Hürremşehr şehirlerinde haziran ayının sonunda başlayan ve temmuz ayının ilk günlerinde devam eden gösterilerde öne çıkan diğer bir husus göstericilerin üzerine ateş edildiğine yönelik iddialar. Resmi makamların bu haberleri yalanlamış olmasına rağmen bu iddia sosyal medyada oldukça ciddiye alındı. Yine benzer şekilde 7 Temmuz’da su kesintisi nedeniyle Buşehr eyaletinin Borazcan şehrinde gösteriler yapılmaya başlandı. Protestoların olduğu şehirler genelde Basra körfezine yakın yerleşim alanlarında. İran’ın petrol kaynaklarının çoğu bu bölgelerde ve nüfusun çoğunluğu Araplardan oluşuyor. Temmuz ayında bu bölgede sıcaklık 50 dereceyi bulabiliyor.
Aslında su sadece İran için değil gerek Irak, gerekse de barış sonrası Suriye için de en önemli sorunlardan biri. Irak ve Suriye’de devletin en başta gelen asli görevi olan güvenliğin tam anlamıyla tesis edilememesi ve ayrıca jeopolitik sorunların bu iki ülkede en önemli gündem maddesi olması hasebiyle su sorunu şimdilik ulusal ve uluslararası kamuoyunun çok fazla dikkatini çekmemekte. Ancak radikal önlemler alınmaz ve çözüme yönelik ciddi adımlar atılmazsa Suriye, Irak ve İran önümüzdeki on yılda gıda güvenliği ve içme suyu yetersizliği gibi nedenlerle büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Sorunun çözümü için gerekli adımlar atılmaması ve soruna kayıtsız kalınması durumunda bölgenin su sorunu nedeniyle istikrarsızlaşacağı uyarısı başta bilimsel toplantılar olmak üzere çeşitli mahfillerde konuşuluyor. Bilimsel toplantılarda dile getirilen önemli bir husus da 2030’lu yıllara gelindiğinde bu bölgelerde içme suyu yetersizliği ve gıda arzında meydana gelen azalmalar nedeniyle sayıları milyonları bulacağı tahmin edilen batıya doğru göç dalgasının vuku bulacağı.
Sorunun asıl sebebi kötü su yönetimi
İran su yönetimi ve suyun yerleşim bölgelerine buharlaşmaya meydan vermeden taşınması bakımından çok köklü bir tarihsel geleneğe sahip. Nasıl oluyor da su yönetiminde bu denli köklü bir geçmişe sahip olan ülke, bugün halkının içme suyu talebine dahi çözüm bulmakta zorlanıyor? İran’da su ve çevresel sorunların kökleri çok eskilere gidiyor. Bu soruya İranlı devlet adamları ve karar alıcılarının vermiş oldukları cevap ve bu cevapların işaret ettiği faktörler ile bilim adamlarının işaret ettiği faktörler, ciddi farklılıklar gösteriyor. Devlet adamlarına göre ülkenin iklim ve yağış bakımından karakteristikleri, iklim değişikliği, yaşanan kuraklık, uluslararası yaptırımlar ve bazı komşu ülkelerin (Türkiye ve Afganistan) inşa ettiği barajlar şu an yaşanan sorunların temel nedenleri. Ancak su sorununa daha objektif bir çerçeveden bakan bilimsel çalışmalar incelendiğinde, bilim adamları İran’da yaşanan su sorununun ağırlıklı olarak “kötü su yönetiminden” kaynaklandığını düşünmekteler. Bu konuda uzman olan İranlı bilim adamı Kaveh Madani’ye göre asıl sebep (birçok az gelişmiş ülkede olduğu gibi) İran devletinin sorunun gerçek kaynağına inip çözmek yerine kolaycı ve miyopik yollar tercih etmesi. Madani’ye göre sıkıntı, devletin sorunların gerçek nedenlerini bulmak ve bu sorunları çözmek için gerekli radikal adımlar atmak yerine sorunun neden olduğu semptomların çözümlenmesine odaklanmasından kaynaklanıyor.
Su sorunun anlaşılması bakımından İran’da öne çıkan bazı parametreler hakkında bilgi vermek faydalı olacaktır. İran'da oldukça geniş bir bantta sıcaklık değişimleri gözlemleniyor. Yıl içinde ülkenin bazı bölgelerinde sıcaklık kış aylarında -20’li derecelere kadar düşerken yaz aylarında +50 derecelere çıkabililiyor. Farklı bölgelere düşen yağmur miktarında da ciddi farklılıklar gözlemleniyor. Ülke genelinde ortalama yağış miktarı yıllık 250 mm civarında ve bu rakam küresel ortalamanın üçte birine denk düşüyor. İran’ın nispeten az yağış almasına ilave olarak diğer bir olumsuz gösterge, yağışların ülkenin farklı bölgelerinde ciddi farklılık göstermesi. Bunun yanında ülkede yağan yağışın büyük kısmı dönem olarak tarımsal üretime katkı sağlamayan aylarda gerçekleşiyor.
İran’da iklimsel ve yağış karakteristiği bakımından bazı olumsuzluklar öne çıksa da bilim insanları İran’da su sorunun iki temel nedenden kaynaklandığını düşünmekteler: (1) hızlı nüfus artışı ve artan nüfusun dengesiz bir şekilde yerleşim bölgelerine dağılması ve (2) tarım sektörünün plansız ve son derece verimsiz bir şekilde üretim yapması.
İran’da geçtiğimiz yüzyılda nüfus hızla arttı ve buna şehirleşme eşlik etmişti. Devrim sonrasında ve Irak ile savaş sırasında sayısal olarak nüfusun önemi anlaşıldı. Ayrıca devrim ilkelerinin yeni kuşaklara aşılanması amacıyla yeni bir genç nüfus dalgası idealize edildi ve alttan gelecek nüfusun devrim bayrağını ileriye taşıyacağı varsayımı ile nüfus artışını destekleyen politikalar uygulandı. 1900’lü yılların başlarında İran nüfusu 10 milyonun altında iken 1980 yılında 37 milyona ulaştı. Nüfus artışı politikaları sayesinde 1990’lı yıllarda nüfus artış hızı yüzde 4’lere ulaştı ve 2000 yılında 66 milyona, 2018 itibarıyla ise 80 milyona yükseldi. 1980 yılında köy ve şehir nüfusunun toplam içindeki payı kabaca yüzde 50-50 iken 2018 yılında şehirlerde yaşayanların toplam içindeki payı yüzde 80 düzeyine ulaştı.
İşte bu demografik ve yerleşim sistemi dönüşümü, su bağlamında ciddi bir stres oluşturuyor. Artan ve daha çok şehirlerde yaşayan nüfusun beslenmesi için oluşan ilave tarımsal ürün talebinin karşılanması amacıyla tarımsal üretim alanlarının artırılması ve/veya tarımsal sulama olanaklarının geliştirilmesi hedeflendi. İşte bu ihtiyaçları karşılamak amacıyla izlenen politikalar su sorunlarının derinleşmesine neden oldu. Tarımsal üretime açılan alanların seçimindeki yanlışlıklar, arazi yapısı ile ürün karakteristiği arasındaki tutarsızlıklar ve yanlış sulama politikaları bu bağlamda su sorunun derinleşmesine yol açtı. İran’da tarım yapılan arazinin toplam içindeki payı yüzde 15 iken toplam su kaynaklarının yüzde 90’ı tarımsal sulama için ve yüzde 9’u yerleşim birimlerinde şebeke suyu olarak kullanılıyor. Dolayısıyla tarımsal üretimde su kullanımı bakımından ciddi bir etkinlik sorunu göze çarpıyor.
Artan şehir nüfusunun beslenmesi ve şehirlerin ihtiyaç duyduğu şebeke suyunun sağlanması amacıyla izlenen politikaların çevresel anlamda faturası giderek ağırlaşıyor. Ülkede çok sayıda nehir olmasına rağmen debisi yıl içinde fazla oynaklık göstermeyen nehir sayısı yok denecek kadar az. İklim karakteristiği ve ülkedeki nehirlerin karakteristiği veri olarak kabul edilirse, 1960’lı yıllardan itibaren İran’da artan nüfus ve şehirleşme, devleti baraj yapmaya yöneltti. Tarımsal ürünlere olan talebin artması, şehirli nüfusun şebeke suyu ihtiyacının karşılanması ve ayrıca şehirlerde elektrik kullanımının yaygınlaşmasına çözüm olması gibi nedenlerle yeni barajların yapılması son derece makul bir çözüm önerisi gibi görünüyor. Bu yaklaşım doğrultusunda İran’da baraj yapımı bir seferberlik halini aldı ve ülkede çok sayıda baraj yapıldı. Ülkede irili-ufaklı sayıları 300’ü aşan baraj bulunuyor ve ayrıca 130 barajın yapımına devam ediliyor. Öyle ki İran, bu alanda dünyada üçüncü sırada. Barajlarda tutulan suyun tarımsal alanlara ve şehirlere yönlendirilmesi sonucunda barajların alt kesimindeki sahalara daha az su gönderildi ve dolayısıyla kıt su kaynaklarının bu şekilde tanzim edilmesi doğal sistemin zarar görmesine neden oldu. En azından bazı bölgelerde yapılan devasa barajların çözümlediklerinden çok daha fazla probleme neden olduğu belirtiliyor.
Yeraltı suları kritik eşiğin altında
İran’da bugünkü sorunların ortaya çıkışında rol oynayan diğer bir husus nehir ve su havzalarından büyük miktarlarda suyun çekilmesidir. Su havzalarından tarımsal ya da diğer amaçlarla su çekilmesi sonucunda ülkede Urumiye ve Hamun gibi göllerde su düzeyi ciddi şekilde azalmış; Şadgan ve Gavkani gibi birçok sulu bataklık alan çölleşmiş ve ayrıca Karun, Karkeh ve Cerrahi nehirlerinin su debisi ciddi düzeyde azalmıştır.
Yine tarımsal sulama amacıyla yeraltı sularının aşırı kullanılması diğer bir önemli sorun. Bilimsel çalışmalara göre devlet bu alanda etkin bir düzenleme yapmıyor. Elektrik fiyatlarının sübvanse edilmesi nedeniyle İranlı çiftçiler yeraltı sularını kullanma hususunda ekonomik ve sosyal maliyetleri dikkate almıyor. Oysa kıt bir kaynak olan suyun tahsisi ciddi sosyal maliyet hesabını gerektiriyor. Bu alanda yapılan bilimsel çalışmalarda gerek ekonomik ve gerekse de stratejik karakterde olan yeraltı sularının seviyesi İran’da kritik eşiğin altına düşmüş durumda.
İran'da şehirlerdeki su şebekeleri de oldukça eski. Şebekelerin eskimiş olması bir yandan şebeke suyunun kalitesinin düşmesine neden olurken diğer taraftan da şebeke sistemindeki arızalar nedeniyle şebeke suyunda ciddi kayıp ve kaçaklar oluşmakta. Nitekim şebeke arızalarından dolayı ortaya çıkan kaybın yüzde 30 düzeyinde olduğu tahmin ediliyor.
Ülkede toplam su kaynaklarının yüzde 90’ından fazlası son derece verimsiz ve sürdürülmesi mümkün olmayan tarımsal üretimde kullanılıyor. İçme suyunun üçte birinden fazlası israf ediliyor. Ülkede su sorunun çözümlenmesi için tarımsal üretimin akılcı ve ekonomik etkinlikle barışık bir sisteme dayandırılması gerekiyor. Benzer şekilde su kaynakları ile yerleşim alanları arasında dengeli bir sistem kurulması bu bağlamda önem arz ediyor. Her ne kadar ekonomik yaptırımlar ve siyasetçilerin vurguladıkları diğer faktörler su sorununun ortaya çıkmasında önemli olsa da bugün yaşanan kriz ağırlıklı olarak İran’ın kendi ev ödevlerini ne kadar doğru yaptığı ile alakalı.
Sorunun nedenleri hakkında farklı gerekçeler ileri sürülse de kesin olan husus, acil tedbirler alınmaması halinde su sıkıntısının neden olacağı krizlerin kapıda olduğu gerçeğidir. İzlenmesi gereken yol, başkalarını suçlamak yerine tüm tarafların kendi ev ödevlerini doğru bir şekilde yapmaları ve daha sonra sorunun çözümü için ortak mücadelenin devreye sokulmasıdır.
[Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Murat Aslan aynı zamanda İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Ekonomi Koordinatörüdür]
AA