İş bölümü

M. Fahri UTKAN

Başta gündelik hayatımızda olmak üzere, iş hayatında, ekonomide, sosyolojide, siyasette sıklıkla karşılaşılan bir deyimdir iş bölümü. Eskilerin deyişiyle Taksimü’l amal.

Kelime anlamı olarak kabaca, işlerin bölünmesi anlamına geliyor. Fakat günümüzde iş bölümü ihtisaslaşma açısından kullanılarak gelişmelere sebeb olmakta.

Aile hayatımızdan başlayarak, ülkelerin ekonomisine, uluslar arası ilişkilere kadar etkisini gösteriyor iş bölümü. Bu konu, Anadoluda ‘İmece’ şeklinde yıllardır uygulanmakta. Belki de, yukarıda sözünü ettiğimiz ihtisaslaşma anlamından farklı olarak işleri birlikte yapmaya yönelik bir anlayış gözükmekte bu imece uygulamasında.

Fakat daha sonraları işler ortak yapılırken, farkında olmadan insanlar ihtisaslaşmaya doğru yol almışlar. Her birey, kendi güç, kabiliyet ve melekesine göre işleri yapmaya başlamış.

Çalışmaların, çalışanın vasıflı hale gelmesi sonunda ihtisaslaşmayı ortaya çıkarmış. Bunun sonucunda iş yapanlar ve iş yaptıranlar açısından bir bölünme oluşmuş ve her iki yönde ihtisaslaşmalar gelişmiştir. Böylece iş hayatında, hükümetler arası ilişkilerde iş bölümü iyice kendini göstermeye başlamıştır.

İş bölümü sayesinde işlerin kapsamı, hacmi ve kalitesi gelişmiş ve insanlık her yönden değişmeye ve gelişmeye başlamıştır. Bu konuyu da birçok konular gibi, daha bir asır öncesinden ele alan ve insanlara örnekler ve ders veren Üstad Said Nursi Muhakemat adlı eserinin 6. mukaddemesinde bakın neler diyor;

“Sani-i Zülcelâlin hilkat-i âlemde cârî ve taksimü'l-a'mâl kaidesinden akan kanun-u tekemmül ve terakkîde mündemiç olan rıza ve işaretinin imtisali farz iken, itaat tamam edilmemiştir. Şöyle: Kaide-i taksimü'l-a'mâli muktazi olan hikmet-i İlâhiyenin dest-i inayetiyle beşerin mahiyetinde ekmiş olduğu istidadat ve müyûlâtla şeriat-ı hilkatin farzü'l-kifayesi hükmünde olan fünun ve sanayiin edasına bir emr-i mânevî vermişken, su-i istimalimizle o istidattan tevellüd eden meyle kuvvet ve medet verici olan şevki, bu hırs-ı kâzip ve şu re's-i riya olan meylü't-tefevvukla zayi edip söndürdük. Elbette, isyan eden, Cehenneme müstehak olur. Biz de, bu hilkat denilen şeriat-ı fıtriyenin evamirine imtisal edemediğimizden, cehennem-i cehl ile muazzeb olduk. Bu azaptan bizi kurtaracak, taksimü'l-a'mâl kanunuyla amel etmektir. Zira, seleflerimiz taksimü'l-a'mâlin ameliyle cinan-ı ulûma dahil olmuşlardır.” (1) 

Yukarıdaki paragrafı kısaca özetlersek; Allah varlıklar aleminde geçerli olmak üzere iş bölümü kuralı koymuş bu kurala uyulduğunda mükemmelleşme yolunda ilerleme sağlanır. Fenlerde ve sanayide ilerlemek için uyulması şart olan bu iş bölümü kuralına uyulmadığı için de, insanlardaki şevk azalmış ve çalışmalar yapılmadığından cehenneme-kötü durumlara- düşmüşlerdir. Cehennemden-kötü durumlardan- geri kalmışlıktan, cehaletten kurtulmak için iş bölümünü uygulayıp ilimlerin en yükseğine ulaşabiliriz.

Ayrıca aynı konuda Üstad Said Nursi, İhlâs risalesinde, mü’minler arasındaki İhlâsı kıran ve riyâya sevk eden manileri sayarken ikincisinde şu misali vermiştir; “Ehl-i san'at, netice-i san'atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san'atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü'l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ... Herbirisi iğne yapmak san'atında yalnız cüz'î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür'atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a'mâl düsturuyla olan san'atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise, ehl-i dünyanın san'atkârları arasında, onları teşrik-i mesâiye sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.

İşte, ey kardeşlerim! Madem umur-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faydalar verir. Acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkısama muhtaç olmayarak ve fazl-ı İlâhî ile herbirisinin aynasına umum nur in'ikâs etmek ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz.”  diyerek, bu misali verdikten sonra da şu vurucu cümleyle konuyu noktalıyor;” Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlıkla kaçırılmaz!” (2)

Buradan çıkaracağımız ders; iş bölümünde, ihlâs yani samimiyet ile çalışmak ve rekabet etmemek ihtisaslaşmayı ve sonucunda da gelişmeyi sağlayacaktır.

Uhrevi, ahirete ait işlerimizde de şu prensibi aklımızdan çıkarmamız gerekir herhalde diye düşünüyorum; “Risale-i Nur eczaları Kur'ân'ın tereşşuhâtıdır; bizler, taksimü'l-a'mâl kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhte edip o âb-ı hayat tereşşuhâtını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz” (3)  ve yetiştirmeliyiz.

Ve çözüm olarak söylemek gerekirse, mükemmelleşme çerçevesi içinde sürekli gelişmeyi esas tutarak herkesi uzmanı olduğu konuda ve yerde istahdam edip çalıştırmalıyız.

Dipnotlar:
1-Muhakemat. 6. mukaddeme,işaret
2-Nursi, Said, Lem’alar, YAN,İstanbul, 21.Lem’a,
3-Nursi, Said, Mektubat, YAN,İstanbul, 29.mektup.5.desise-i şeytaniye,

mfutkan@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.