İsanın (as) dönüşü ve gelişi peygamberimiz (sav) tarafından kıyametin büyük alametlerinden sayılmıştır. (Müslim, Fiten, 13; Ebu Davut, Melâhim, 12; Tirmizi, Fiten, 21; İbn-i Mâce, Fiten, 28) Kıyamet ise Kuran-ı Kerimin ölümden sonra en büyük hakikatlerindendir. Çünkü ölüm insanın sonu ise, kıyamet de dünyanın sonudur. Her şeyin bir sonu vardır. Sonu olmayan ancak Allahtır.
Kıyametten önce Nüzul-ü İsa (as) ile ilgili 75 hadis ve 25 eser varid olmuş ve 52 sahabeden mütevatiren rivayet edilmiştir. Peygamberimizden mütevatiren gelen her şey kesinlikle doğrudur ve inanan bir insana yakışan ise bunun doğruluğunu tasdik etmek hakikatini Allaha havale etmektir. Hikmetini ise ilimde rüsuh peyda eden hakperest din bilginlerinden öğrenmeye çalışmak gerekir.
Sadece Kuran penceresinden Hz. İsaya (as) bakarsak şu geçeklerle karşılaşırız: Meryemoğlu Mesih İsa (Âl-i İmran, 3:45) (as) Allahın elçisi ve kelimesidir. (Nisa, 4:171) Yaratılışı Hz. Âdemin (as) yaratılışı gibi tenasül kanununa aykırı olarak Allahın kudret eseri ve mucizesidir. (Âl-i İmran, 3:59) Allah onu insanlığa bir mucize ve bir işaret kılmıştır. (Enbiya, 21:91)
Hz. İsanın (as) yaratılışı gibi hayatı da bütün mucizelerle doludur. Beşikte iken konuşmuş, (Âl-i İmran, 3:46; Meryem, 16:2933) Ruhul-Kuds olan Cebrail (as) ile teyid edilmiş ve desteklenmiş, kitabı, hikmeti ve İncili hiçbir mektebe gitmeden Allahın mucizesi olarak öğrenmiş, Allahın Hayy ismine tam mazhar olduğu için çamurdan kuş sureti yaparak üflediğinde canlanıp uçmuş, ölüleri diriltmiş ve dermansız hastalıklar nefesi ile şifa bulmuştur. (Maide, 5:110)
İnkârcı Yahudiler ona inanacakları yerde onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Allah da onların tuzaklarını bozarak boşa çıkarmıştır. (Âl-i İmran, 3:54) Yahudiler onun yerine ona benzetilen birini öldürmüşlerdir. Yahudiler Hz. İsayı (as) öldüremedikleri halde Biz onu öldürdük şeklinde yalan söyledikleri için Allah tarafından lânete uğramışlardır. Hâlbuki onlar İsayı (as) ne astılar ne de öldürdüler; ancak ona benzetilen birini öldürdüler. Onlar da bu hususta şüphe içindedirler. Gerçekte ise onu öldüremediler. Bu husustaki bilgileri zan ve tahminden ibarettir. (Nisa, 4:157)
Yüce Allah Hz. İsaya (as) şöyle vaat etmiştir: Yâ İsâ! Şüphesiz Ben seni vefat ettirerek başka bir âleme, kendi katıma yükselteceğim. İnkârcıların tuzaklarından seni kurtaracağım, sana uyanları ve senin yolundan giden muvahhitleri daima inkârcı müşriklerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz yine bana olacaktır. İnkârcıları ise dünyada ve ahirette şiddetli bir azap ile cezalandıracağım. Onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir. (Âl-i İmran, 3:5556) Bu ayette gerçek ölümü ifade eden mevt kelimesi yerine bir başka âleme geçişi ifade eden vefat kelimesinin kullanılması Hz. İsanın (as) ölmeden bir başka âleme geçtiğini ifade etmesi bakımından enteresandır. Yine ayette ifade edildiği gibi Hz. İsaya (as) uyan muvahhit Hıristiyanlar daima teslisçilerden üstün olmuşlar ve medeniyetin doğmasına onlar katkıda bulunarak ilim ve teknik açıdan batı uygarlığını kurmuşlardır.
Bu ayette vaat edildiği gibi Yüce Allah Hz. İsayı (as) kendi katına ref ederek yükseltmiştir. Allah azizdir peygamberini inkârcıların eline bırakarak zelil etmez, hakîmdir hikmeti gereği dini olan Tevhit inancının hüsn-ü hatimesini görmesi için tekrar dünyaya gönderir. (Nisa, 4:158) Yüce Allah böylece Onu kıyamete bir alamet ve kıyamet için bir ilim yapacaktır. Bunda şüphe etmek Allahın kudretinden şüphe etmek ve hikmetini anlamamak demektir. (Zuhruf, 43:61)
Hz. İsa (as) beşikte konuştuğu zaman hayatının üç devresine işaret ederek şöyle buyurmuştur: Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak tekrar basolunup gönderileceğim gün bana selam olsun. (Meryem, 19:33) Bu ayette doğumu, ölümü ve tekrar gelmesi hususuna mucizevî bir şekilde olacağına işaret olunmuştur.
Hz. İsa (as) tekrar geldiği ve dini olan Tevhit hakikatinin insanlık âlemine hâkim olduğu zaman Ehl-i Kitap olan o zamanın Hıristiyanları ve ehl-i mektep olan ilim ehli ölümünden önce Hz. İsanın (as) Allahın oğlu olmadığını anlayacaklar ve gerçekten onun bir peygamber olduğunu kabul ederek ona iman edeceklerdir. Yüce Allah da Hz. İsayı onların imanına şahit yapacaktır. (Nisa, 4:159)
Hz. İsa (as) tekrar geldiği zaman yüce Allah ona Kitab-ı İlahi olan Kuranı, hikmet-i ilahi olan peygamberimizin sünnetini, Tevrat ve İncili öğretecektir. (Âl-i İmran, 3:48) Hz. İsa (as) da bütün bunlardaki hakikatler ile hükmederek insanlığın saadetine vesile olacaktır. Bunun için Hz. İsanın (as) bir mucizesi de Beşikte olduğu gibi Kuhulet döneminde de konuşması olacaktır. (Âl-i İmran, 3: 49; Maide, 5:110) Bu ayette ifade edilen Kuhulet dönemi 40 yaş üzeri anlamına gelmektedir. Normalde insan konuşur ve bu konuşma mucize olmaz. Ancak beşikte konuşması mucize olduğu gibi, 30 yaşında vahye mazhar olarak konuşması da mucizedir, Kuhulet döneminde mucizevi konuşma ise tekrar dönüşü ile ilhama mazhar olarak konuşması ve iman hakikatlerini şerh ve izah etmesinde Mehdiye müzaheret etmesi olabilir. Bu konuşma normal konuşma olmadığına ima ve işarettir.
Hz. İsanın dönüşü ve tekrar gelmesi Deccalın çıkışından sonradır. Deccalın çıkışı ile bütün manevi değerleri tahrip ederek yeryüzünü cevr, zulüm, fitne ve anarşi ile dolacaktır. Her ne kadar Mehdi (ra) iman hakikatlerini şerh, izah ve neşrederek Deccalın tüm fikir ve felsefesini yıkmış olsa da maddi olarak hâkimiyetini devam ettirecektir. Hz. İsa (as) Mehdiye uyacak ve Kurana iktida ederek (Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Sünen-i Beyhaki, Esma ve Sıfat-ı Resul, 3265, 2:166) dinsizlik, zulüm ve anarşiye karşı Müslümanlarla birlik sağlayacaktır. Bu birlik sonucu Deccalın maddi hâkimiyeti bitecek ve fitnesi tamamen ortadan kalkacaktır. Yeryüzü adalet ile dolacak ve insanlık barış ve saadete kavuşacaktır. (Buhari, Enbiya, 49; Müslim, İman, 71, Fedail, 40; Ebu Davut, Sünnet, 13)
Peygamberimiz (sav) bu hususu bir başka hadislerinde şöyle ifade eder: Ümmetimden bir cemaat kıyamete kadar açıktan hakk ve hakikati müdafaa etmeye devam edecektir. Bu cemaatin sonuncusu Meryem oğlu İsaya kavuşurlar. İsa (as) nüzul ettiği zaman onlar Gel bize namaz kıldır derler de o ise Hayır! Allahın bu ümmete ikramı olarak bazınız bazılarınıza imam ve emir olacaksınız. Bu sizin hakkınızdır diyecek ve kendisi onlara uyarak namaz kılacaktır. (Müslim, İman, 71; Müsned-i Ahmed, 5:113) Peygamberimiz (sav) Başında ben, sonunda İsa ve ortasında Mehdinin bulunduğu bu ümmet asla helak olmayacaktır buyurmuşlardır. (Hâkim, Müstedrek, 3:43 (Hadis No: 4351); İbn-i Ebi Şeybe, el-Musannef, Cihad, 1, 4:50; Münavi, Feyzul-Kadir, 7384, 5:383)
Bütün bu hakikatlerden dolayıdır ki İslam bilginleri Kim Mehdinin geleceğini, İsanın (as) nüzulünü ve Deccalın çıkışını inkâr ederse Muhammede (as) indirileni inkâr etmiş olur demişlerdir. (Celaleddin-i Suyuti, el-Hâvî, 2:161; Süheylî, er-Ravzatül-Unuf, 1:160)
Hz. İsa (as) geldiği zaman bir peygamber olarak değil Allahın velisi olarak gelecektir. Peygamberimiz (sav) Hatemul-Enbiya dır. (Ahzab, 33:40) Peygamberimizden sonra da nebi yoktur. (Müslim, İmaret, 10, 3:1471 (Hadis No: 1841)) Bunun için Hz. İsa (as) geldiği zaman Mehdiye uyarak arkasında namaz kılacak ve Kurana tabi olduğunu bu şekilde gösterecektir. Hz. İsa (as) hadis-i şeriflerde belirtildiği gibi âdil bir hâkim olarak inecek ve domuzu öldürecek, haçı kıracak, cizyeyi kaldıracaktır. Bu zamanda Müslümanların imamı Hz. Mehdi olacaktır. (Buhari, Bab-ı Nüzül-i İsa (as), 51)
Hz. İsa (as) ölmemiştir ve hayattadır. (Âl-i İmran, 3:55; Nisa, 4: 157, 158, 159) Bediüzzaman hazretleri hayat mertebelerini beş tabaka olarak anlattığı ve izah ettiği yerde İsayı (as) Üçüncü tabaka-i hayatta sayar. Beşeriyet levazımatından tecerrüt ile bir nevi melek hayatı gibi letafet kesbettiğini belirtir. (Mektubat, 12) Peygamberimiz (sav) miraçta Hz. İsa (as) ile görüştüğünü sahabelerine anlatmıştır. Yine peygamberimiz (sav) Peygamberler diridirler ve kabirlerinde namaz kılarlar (Ebu Yalâ, Müsned, 3425, 6:147; İbn-i Hacer, Metalibul-Âliye, 3452, 3:269; Heysemi, Mecmauz-Zevâid, 8:211) buyurarak hiçbir peygamberin bizim zannımız gibi ölmediğini ifade buyurmuşlardır.
Kuran-ı Kerim bize şehitlerin bile bizim zannımız gibi ölmediklerini açıkça belirtmiş ve Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz. Doğrusu onlar diridirler; lakin sizler farkına varmazsınız (Bakara, 2:154) buyurmuşken Hz. İsa (as) gibi Kadir ve Hayy ismine azami derecede mazhar olmuş ve hayatı her yönü ile mucizelere dolu bir Ulul-azm peygamberin öldüğünü iddia etmek ne derece cehalet eseri olduğu açıktır.
Bu konuda ölçü şudur: Kuran-ı kerimin ve Hadis-i şeriflerin zahiri manaları haktır ve hakikattir. Zahiri arapça manalarına iman etmek farzdır. Zahire aykırı olan tevil ve izahlar hakikati ortadan kaldırır. Vazifemiz Kuran ve hadisi anlamaya çalışmaktır. İlim böyle ortaya çıkar. Aklımızın almadığını zahiri manayı ortadan kaldıracak şekilde tevil etmek veya inkar etmek gerçeği bilmemek ve görmemektir.
Fenni bilimler ile dini bilimleri birbirinden ayıran husus fenni bilimlerin daima değişmesi ve gelişmesidir. Dini bilimler ise asla değişmez. Gelişen şartlara ve zamana göre yeniden izah edilir ve hakikati daha iyi anlaşılır. Zaten Kuranın mucize ve Allah kelamı olmasının en önemli isbatı budur.
Hakikati anlamak ve öğrenmek için Kuran ve hadisin zahiri ile çelişmeyecek şekilde aklen izah etmek ve zahiri manayı isbat etmek gerekir. İslam muhakkikleri bu amaçla eserlerini yazmışlardır. Risale-i Nur bunu bize en güzel şekilde isbat etmektedir.
Hz. İsa (as) gelince Hıristiyanlar ne olacak?
Peygamberlerin gelmesi bir davanın sonucu değil, başlangıcıdır. Hz. Peygamberin (sav) gelmesi ile Kuran nazil olmaya, İslam dini de yayılmaya başlamıştır. Peygamberimizin (sav) vefatı ile iman ve İslam davasını yaymak ve dünyadaki bütün insanlara ulaştırma görev sahabelere ve inanan tüm Müslümanlara kalmıştır. Onlar da bunu yaptıkları ölçüde hem cihad görevini yapmış hem de İslamı yaymışlardır. Bu vazife kıyamete kadar devam edecektir. Bunun için Cihad kıyamete kadar farzdır. Eskide bu görevi devlet ve askerler yaptığı için cihad farz-ı kifaye idi. Şimdi ise her Müslümanın dini yayma İman hakikatlerini öğrenme ve anlatma gibi bir görevi olduğu için Bediüzzaman Cihad farz-ı kifaye iken farz-ı ayn olmuştur der. (Hutbe-i Şamiye, 1996, s. 151)
Deccalın gelmesi fesat ve ifsadın başlangıcıdır. Deccal başlatır müntesipleri devam ettirir. Aynı şekilde Mehdinin gelmesi tamir ve düzeltmenin başlaması demektir. Mehdi İman ve Kuran davasını o günün şartlarında ispat ederek Kuran-ı Kerimin ve Peygamberimizin hakkaniyetini izah ve ispat yederek imana hizmet eder, sünnet-i seniyyeyi ihya eder. Yani buna başlar. Mehdiye uyanlar bunu kıyamete kadar devam ettirtirler. Fitne o kadar dehşetlidir, küfür o kadar kuvvetlidir ki, Mehdinin İman ve Tevhit davasına yardım için yüce Allah Hz. İsayı gönderir ve Mehdinin davasına, yani peygamberimizin (sav) İman ve Kuran davasına yardım eder.
Hz. İsanın gelmesi de bir sonuç değil Hırıstiyanların hakikatleri anlayarak İslama girmelerinin başlangıcı olacaktır. Yukarıda izah ettiğimiz gibi Hıristiyanlar hak dinin İslam, hak kitabın Kuran olduğunu anlayarak Necran Papazları ve peygamberimiz zamanında Müslüman olan Hırıstiyanlar gibi iman edip, Hz. İsaya Müslümanlar gibi, Kuranın anlattığı gibi inanacaklar ve namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetleri yapacaklardır.
Sadece Lâ ilâhe illalah demek Muhammed Resulullah demeden iman bakımından kişiyi kurtarmaz. İmandan sonra da ibadet etmeden kurtuluş imkanı yoktur. İman itaati gerektir. Bu da farzı ve sünneti yapmakla olur. Bu konu çok nettir. Bediüzzaman hazretleri bunu çok net ifade eder. (Mektubat, 2004, s.560-561) İşaratuül-İcâzda geçen Size bütün bütün dininizi terk edin demiyor (İşaratul-İcâz, 2006, s. 84) ifadesi Hz. İsayı ve İncili inkâr edin demiyor, gerçek İsayı, peygamber İsaya iman edin şeklinde anlaşılmalıdır.
Kastamonu Lâhikasındaki Cehennemden kurtulan Hıristiyanlar Fetret Durumunda olan ve Deccala tabi olmayan, zulüm ve işkence altında kalıp dini değerlerden taviz vermeyen ve korumaya çalışanlardır. (Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 146-147) Yoksa peygamberimizi duyduğu halde inkâr eden elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allahı tanımaz. (Mektubat, 561)
Hz. İsanın gelmesi Hıristiyanların İslam ile barışması ve İslamı öğrenmeye başlaması demektir. Sonrası uzun bir süreçtir. Kıyamete kadar devam edecek bir durumdur. Peygamberimiz (sav) Şam fethedilecek buyurmuş ancak bu peygamberimizden 40 sene sonra olmuştur. İstanbul fethedilecek buyurmuş bu da 800 sene sonra olmuştur. Hz. İsadan sonra Hıristiyanlar Müslüman olacak demişse ki demiş. O zaman hemen on-yirmi senede olmaz, yüz-iki yüz sene lazım. Elli-yüz sene sonra Avrupa ve Amerika ne duruma geleceği görülmüyor mu? Bu gün Lâ İlâhe illallah der, elli sene sonra tam bir Müslüman olur ve namaz kılar. Çünkü başka kurtuluş imkânı yoktur.