1-İşte, tenezzül-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbânî ve mukabele-i Rahmânî ve mükâleme-i Sübhânî ve iş’âr-ı Samedâni hakikatlerini tazammun eden umumî, semavî vahiylerin, icmâ ile Vâcibü’l-Vücudun vücûduna ve vahdetine delâletleri öyle bir hüccettir ki, gündüzdeki güneşin şuââtının güneşe şehadetinden daha kuvvetlidir diye anladı.
2-Kezâ, teveddüd-ü İlâhiyeyi ve mahlûkatının duâlarına icâbât-ı Rahmâniyeyi ve kullarının istiğaselerine imdadat-ı Rabbâniyeyi ve masnuatına vücudunu bildiren ihsasat-ı Sübhâniyeyi mutazammın sadık ilhamların ittifakı, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder.
Bediüzzaman burada işar-ı samedani ve işarat-ı samedaniyeyi şerh eder. Vahyin hakikatlerinin arka planıdır bu izahlar. Allah ismi camidir, Bediüzzaman öyle diyor. Bütün isimlerin üstünde hepsini içine alan bir ismi has. Samed ismi de cami bir isim olma özelliği gösteriyor, mahlukat yaratıldığı için de ismi arasında evamir ve irade var.
Tenezzül-i ilahi
Allah kulunu yaratıyor yani azametine rağmen yarattığının ahvalinin gerektiği yardım ve yönlendirmeyi ona Samed isminden indiriyor, tenezzül ediyor. İnsanın en büyük ihtiyacı vahiylerin çözdüğü yaratılışın, Vacib ül vücud’un evreni anlamada anahtar söylemler olmasıdır. Hz. Adem’den beri insanların gerek suhuf ile gerek kitap ile veya Allah ile peygamberler arasındaki konuşmalarla insan zihninin bulmakta ve çözmekte başarısız olduğu varlığın ve varlık sahibinin anlamının tavzihidir.
İnsanların fiziksel ihtiyaçlarını değil, dini ihtiyaçlarının kaynaklarını belirler Samed ismi. Allah kendini tarif ederse biz biliriz Allah nedir, yoksa Ehad ve Samed’i nasıl düşünebiliriz ki. İşte felsefe tarihi ortada, mitoloji ortada, beşeri dinler ortada bunu kimse yapamamış. Ama insanın yönetilmesi zorunluğu da vazgeçilmez bir hakikat olarak ortada.
Taarrüf-i Rabbani Allah kulu ile bir diyalog kurmalı bu da taarrüf ile karşılıklı etkileşim ile olur. Kur’an’da bu taarrüfün sayısız örnekleri var. Taarrüf bazan Allah’ın peygamberi aracılığıyla olur, bazan Allah direk kendisi konuşur, vasıtasız.
Esasen kötü işler yapagelen halkı kötü niyetle koşa koşa Lut’a geldiler. (Burada anlatan Allah.)
“Lut ey halkım dedi, işte kızlarım onlar sizin için nikah akdi ile daha temiz, şaibeden daha uzaktır. Öyle ise Allah’tan korkun emirlerini çiğnemekten sakının da bari misafirlerimin yanında beni rüsvay etmeyin. Yok mu içinizde aklı başında bir adem?” (Hud 78) Burada anlatıcı Hz. Hud’dur. Allah vahiy ile işar samedani ile kullarının ahvalini düzenliyor.
Mukabele-i Rahmani, Vahyin içinde Allah’ın kuluna mukabelesi gerekir. Karşılık vermesi. Kur’an’da Allah gerçek anlamda kullarının isteklerine taleplerine cevap verir, mukabele eder. Onda da sayısız örnekler vardır. Bazan mukadder sualler ile cevap verir. Mesela İhlas suresinde insanın Allah’ı anlamakta düştüğü zoru görür, ona kendini tarif eder. “Ben Ehad’im, Samed’im, doğurulmadım, doğmadım“ gibi. Bir çok sure bu mukadder suallere cevaptır. “Bu kitap müttakilere rehberdir.“ İnsan rehber aramıyor mu. Ne yapmalı “(yükimunasselate ve mimma rezaknahüm yünfikun) namazınızı kılın ve infak edin ama yediğinizden, artığınızı, değersiz olan bakiyenizi değil.”
Mükaleme-i Sübhani, Allah’ın vahiylerle Peygamberleri ve kulları ile konuşmasıdır. Kur’an’da Allah’ın konuşmaları bir kitap olacak kadar çoktur. Bütün bunlar işari Samedanidir. Ya Samed.
Yukardaki metindeki iki numaralı kısım da, yine İşar-ı Samedani ile ilhamları anlatır. İlhamlar varlıkların yaratılması ve yönetilmesi içindir. Bizim sadece konuşmak ve yemek bize ait bir fiil aslında onlar da bizim değil ya. Hepsi ilhamlarla oluşuyor, bir koyunun süt vermesi ilahi bir prospektüs ile olur, diğer bütün canlılar da öyle. Hem de birbirinin faailiyetine sekte vurmayan sınırları belli olmayan bir büyük kainat içinde, birbiriye ilişkili.