Prof. Dr. Şadi Eren
İşari mânâ, bir kelamın doğrudan değil, işaret olarak ince manalar taşımasıdır. Meselâ; katıldığı toplantıdan erken dönen birine, “niçin erken döndüğü” sorulduğunda “Hava soğuktu, fazla kalamadım” dese, bununla hem maddî havanın soğukluğunu nazara verebilir, hem de toplantıdaki uygunsuz ortama dikkat çekebilir.
Fıkıh âlimleri kıyas yoluyla bazı neticelere varırlar. İşari tefsir mensupları da istihrac ettikleri manalarla ibret alırlar. Fukahanın yaptığı kıyas hem sahih, hem batıl olabileceği gibi, işari tefsir de hem sahih, hem batıl olabilir.
Mesela, "Ona (Kur’ana) ancak tertemiz olanlar dokunabilir." (Vakıa, 56/79) ayetini "Levh-i mahfuz" veya "Mushaf" şeklinde anlayıp, buradan "Nasıl ki Kur'an’a ancak temiz beden dokunabilir; onun gibi, Kur'an’ın manalarını da ancak müttaki insanların temiz kalbleri zevk edebilir." neticesine ulaşmak güzel bir manadır.
Keza, "İçinde köpek ve cünüp bulunan eve melekler girmez." (Ebu Davud, Taharet, 89) hadisinden "Kibir ve hasetle kirlenmiş kalbe de iman hakikatleri girmez" neticesine varmak da gayet güzel ve isabetli bir yorumdur.
Makbul bir işari tefsir için şu dört esasa dikkat çekilmiştir:
1. Kur'an’ın zahirine aykırı olmaması.
2. Onu teyid eden şer'i bir şahidi olması.
3. Şer'i ve akli bir bir muarızı olmaması. Yani, şer'an ve aklen reddedilmemesi.
4. Zahiri mananın reddedilip, "bundan murat ancak bu işarî manadır" denilmemesi.
Meseleyi bazı misallerle biraz daha açmakta yarar görüyoruz:
1. Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde insanların fevcfevc Allah'ın dinine gireceklerini haber veren "Nasr" suresi nazil olduğunda, artık Rasululllahın dünyadaki vazifesi bitmek üzere olduğunu hisseden Hz. Ömer ağlamaya başlar.
Keza, Hz. Peygamber ömrünün sonlarına doğru bir konuşmasında; "Bir kul dünyada kalmakla Allah'a dönmek hususunda muhayyer bırakıldı. O, Allah katında olanı seçti" deyince, Hz. Ebubekir gözyaşlarını tutamaz. (Buhari, Menakıbu'l- Ensar, 45) Hâlbuki aynı hadisi duyan nice insan, o anda Hz. Ebubekir’in hissettiğini hissetmez.
Hz. Ebubekir, Veda Haccında nazil olan "Bugün dininizi kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım." (Maide, 5/3) ayetini duyunca "Kemalden sonra ancak noksan vardır" der, Hz. Peygamberin vefatının yaklaştığını hisseder ve ağlar.
2. "Musa kavmine 'Ey kavmim! Siz buzağıyı ilah edinmekle nefsinize zulmettiniz. Yaradanınıza tövbe edin ve nefislerinizi öldürün' dedi." (Bakara Suresi, 2/54)
Ayet, Hz. Musa'nın kavminin buzağıya tapması hâdisesi ile alakalıdır; ancak, her kavmin taptığı bir buzağı vardır. Kimi para buzağısına tapar, kimi şehvet buzağısına. Kimi makam buzağısına tapar, kimi heva buzağısına... Dolayısıyla, hevadan alıkoymak suretiyle nefsi öldürmek lazımdır.
3. "Allah gökten bir yağmur indirdi de vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de üzerine çıkan bir köpük yüklenip götürdü. Ayrıca süs eşyası veya alet yapmak için ateşte üzerini yakıp erittikleri madenlerden de bunun gibi bir köpük oluşur. İşte Allah hak ile batılı böyle misallendirir..." (Ra'd Suresi, 13/17)
Ayet hak ve batıl mücadelesini anlatmaktadır. Hamdi Yazır, gökten indirilen yağmurun İlahi vahyi temsil ettiğini, bunda beşer kesbinin bir müdahalesi olmadığını; madenlerden süs eşyası ve alet yapılmasının ise beşerin kesb ve içtihadı ile istinbat ve telif olunan hak malumatı temsil ettiğini söyler ve şu neticeye varır: "Bunların ikisi de esas itibariyle Hakk'ın birer ihsanıdır."
Gazali, ayetle ilgili şu yorumu yapar: “Ayette geçen su, Kur'an'dır, vadiler kalplerdir. Her kalbin kapasitesi farklı farklıdır. Köpük, küfür ve nifaktır. Her ne kadar suyun üstünde görülse de köpüğün sebatı yoktur. İnsanlara faydası olan hidayet ise, kalıcıdır.”
Bir başka cihetten ise, ayette geçen su, ilim ve imana işaret eder. Her kalp kendi miktarınca ilim ve imandan nasibini alır. Suyun üzerindeki köpük gibi, bu ilim ve imanda şüpheler, şehvetler zuhur eder. İnsanlara fayda verecek şeylerin, madenlerin ayrışma ameliyesinden sonra kalması gibi, faydalı ilim de kalplerde sebat bulur.
4. "Muhammed Allah'ın elçisidir. Onunla beraber olanlar, kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları Allah'tan bir lütuf ve rıza isteyerek rükû ve secde eder vaziyette görürsün..." (Fetih Suresi, 48/29)
Fetih suresinin bu son ayeti, Hz. Peygamberin ashabını seçkin vasıflarıyla haber vermektedir. Ancak bu tarz tavsifte, Hasan-ı Basri’nin de dikkat çektiği gibi, dört halifeye de bir işaret vardır. "Onunla beraber olanlar" ifadesi Hz. Peygamberle mağarada beraberliğe ve hususi sohbete mazhar olan Hz. Ebubekir'e baktığı gibi, "kâfirlere karşı şiddetli" ifadesi Hz. Ömer'e, "kendi aralarında merhametlidirler" ifadesi Hz. Osman'a, "Sen onları Allahtan bir lütuf ve rıza isteyerek rükû ve secde eder vaziyette görürsün" ifadesi Hz. Ali'ye işaret etmektedir.
Mezkûr ayetten dört halifeye işaret sezmek işari bir tefsirdir. Fakat "Ayetten murat bu dört halifedir" demek, haddi tecavüzdür; Bâtıniliğe kaymaktır.
Sorularla Risale