Emek ve ittihad- 23
Chaplin’in filmlerinde ‘serseri’ önemli bir karakterdir; modern kapitalist toplumun ikonik yoksul adamıdır. “Hayaletler tarafından, yoksulluk hayaletleri tarafından, yoksunluk hayaletleri tarafından kovalanan bir adam gibiyim” diyordu Chaplin. Serseri (1915) ya da Modern Zamanlar (1936) gibi filmlerinde görülen de gerçekte buydu. Serseri karakterinden bahsederken “bu karakterle vermek istediğim şey şuydu; ne kadar düşerse düşsün, alçaklar onu ne kadar küçük düşürürse düşürsün, o haysiyetini her zaman korumayı başarır” diyordu. İşçi sınıfı, çalışan işçiler becerikli ve haysiyetli insanlardır –dayak atılacak ya da dalga geçilecek insanlar değil. Chaplin’in işçi sınıfına duyduğu sempati sessiz filmlerinin çoğunda işlenmiştir. 1942’de Chaplin'in, “Eski tip bireyselliği istemiyorum” dediği, çoğunluğun haz etmediği, küçük bir azınlığın faydalandığı türden bir bireyselliktir.
Bediüzzaman'ın Hakikat Çekirdekleri'nde temel dört görüşünü "sosyalist"ler de kendilerine prensip olarak alabilir:
- Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu' ve mahviyet iken; tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur. Fukaranın aczi, avamın fakrı sebeb-i merhamet ve ihsan iken; esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
- Bir şeyde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş ederler; seyyiat olsa, avama taksim ederler...
- Bütün ihtilalat ve fesadın asıl madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menba'ı tek iki kelimedir:
Birinci kelime: "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!"
İkinci kelime: "İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da vücub-u zekattır.
İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır. Adalet-i Kur'aniye âlem kapısında durup, ribaya: "Yasaktır, girmeye hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden, dinlemeli!..
- Devletler, milletler muharebesi; tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez. (Hutbe-i Şamiye)
Bernhard Kellermann'ın Tünel romanının mühendis kahramanı Mac Allan, "Tüneli kapitalistleri zenginleştirmek için yapmıyorum. Tünel sizindir, ben de bir işçiyim. Korkaklar def olsun, cesurlar kalsın! İş sadece karnını doyurma aracı değildir. İş bir idealdir. İş çağımızın dinidir" derken neyi nereye koyacağını tam olarak bilemiyordu. Diğer taraftan; günde 11 saatten fazla çalışan kişilerin majör depresyona yakalanma olasılığı, günde 7-8 saat çalışanlara göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bu anlamda “Köle gibi çalışmak zorunda kalmak insanı tüketip aileleri yıkıyor” sonucu ortaya çıkmıştır. Değil bir aileyi ve toplumu tek bireyi bile yok etmeye İlâhî sistem müsaade etmez.
Kur’an bir insanı haksız yere öldürmeyi bütün insanlığı öldürmekle eş değer tutuyor. Buradaki adaleti Bediüzzaman adalet-i mahzâ olarak tarif ediyor.
Tolstoy da şöyle diyor: “Şayet biri çoğunluğun yararı için bir başkasına zarar vermek gerektiğine karar verebiliyorsa, o bir başkası da çoğunluğun yararı için birinci kişiye zarar vermenin gerekli olduğuna karar verebilir ve böylece herkes birbirine zarar verebilir ve hepsi de haklı olduğunu düşünür. Cinayet, cinayettir. Kim onaylarsa onaylasın veya meşru kılmaya çalışırsa çalışsın, öyledir. Bundandır ki, birini öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler, kim olursa olsunlar, canilerdir.”
Çalışma hayatının sunduğu imkânlar değişse ve çeşitlense de farklı sistemler ya da modeller belli problemlere takılı kalabiliyor. Buna dair örnekler modern zamanların Bediüzzaman’ın da çokça eleştirdiği (aslında bir sonuç olarak gördüğü) romanlarında kendini ele veriyor.
(Çin Modeli): “Ucuz yerler kiralıyor, bodrumlarda binlerce kişi yaşıyordu. Tıpkı fareler gibi deliklerden çıkıp bütün gün dışarıda dolaştıktan sonra gece yer altındaki yuvalarına döndüklerinden, bunlara “fare kabilesi” deniyordu.” (Yu Hua, Yedinci Gün, 2013)
Yine bir (Çin Modeli): “Tarlada çalışırken kazandığımız para, açlıktan ölmememize yetiyor ancak. Evlenirken, yeni bir ev inşa ederken ise, kanımızı satmak zorundayız. Bir porsiyon kan = 35 yuan.” (Yu Hua: Kanını Satan Adam, 1995)
Avrupa modeli: “Paris’te bin franklık banknot dışında hakiki akraba, rehin evinden başka vefalı dost bulamazsınız.” (Balzac: Altın Gözlü Kız, 1835)
Roman gibi hayatlar da gerçekten kaçamıyor. Acı çekiyor. Hatta ölümle yan yana yaşıyor. Gerçekler ise kavuşuyor.
Türkiye’den son bir gerçek veri: “2021 yılında 2170 işçi hayatını kaybetti…”