IŞİD’in iki panzehiri var. Siyasi olarak Türkler manevi olarak da Risale-i Nur. Siyasi olarak IŞİD’in panzehiri Türklerin olduğu bazı hadisler tarafından da ortaya konulmaktadır. ‘IŞİD’’in Kökenleri’ adlı eserimde de ortaya koyduğum gibi kimi hadislerde dolaylı olarak IŞİD’in Suriye ve Irak’ta Cezire bölgesinde faaliyet göstereceği ifade edilmektedir (1).
Muhtelif hadisler IŞİD’in Kürt bölgesinde faaliyet göstereceğini lakin sonlarının siyasi ve askeri olarak Türklerin elinde olacağını haber vermektedir. IŞİD faaliyet alanlarıyla birlikte bu hadisleri doğrulamıştır. IŞİD’le alakalı hadislerin sıhhatinden şüphe edenler bile vakıa karşısında dudak ısırmakta ve vakıa üzerinden hadislerin sıhhatine itiraz edememektedir (2). Nuaym bin Hammad’ın Fiten adlı eserinde gerçekten de IŞİD’i tam tanımlayan ve tasvir eden ihbaratı gaybiyye nevinden hadislerle karşılaşmaktayız. Özellikle ikisi bu alanda rivayeten olmasa bile dirayeten IŞİD vakıasına parmak tam tamına basmaktadır. Bu iki hadisi tamamlayan üçüncü bir hadis de bu akımın Türkler eliyle def ve yok edileceği haber ve ifade edilmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiği ABD’de bir dizi görüşme meyanında Obama idaresiyle görüşmesi sırasında Türkiye’nin Suriye’deki dostları ve ılımlı muhalefetin katkıları ve ayrıca gerekirse Türkiye’nin de karadan katkı vermesiyle IŞİD’in üstesinden gelmeyi ve mevzilerinden sökülmesini teklif ettiği anlaşılmaktadır. Buna karşın ABD’den hava desteğiyle kara harekatını kollamasını istediği lakin Obama yönetiminin oralı olmadığı ve bu hususta ipe un serdiği ortaya çıkmıştır. Sudan bahaneler öne sürdüğü ve Rusya’nın Türk askerine saldırabileceğini tezini seslendirdiği ifade ediliyor. Halbuki, madem ki ortak düşman IŞİD ise onu ortadan kaldıranın kimliği çok mu önemli? Anlaşılan ABD bu görevle PYD ve ortaklarını taltif etmek istemektedir. Mesele Nüzhet Kandemir’in isabetle dediği gibi, ABD Türkiye’nin rolünü daraltmak istemektedir. Türkiye çapında bir bölge ülkesini bu suretle palazlandırmak, güçlendirmemekten kaçınmasıdır. ABD bölgeyi güçlendirmek değil zayıflatmak istemektedir. IŞİD’in sağladığı terör meşruiyeti üzerinden bölgeyi yeni Sykes-Picot paylaşım ortamına hazırlamak istemektedir.
Batılılar ve öteki emperyalist ülkeler iki şeyle mücadele ediyorlar. İslami değerlerin hayata geçirilmesi ve Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik ruhunun sağlanması. Bunları sekteye uğratacak her gelişmeye alkış tutuyor ötesinde imkan bahşediyor ve önünü açıyorlar. IŞİD üzerinden meşruiyet sağlıyorlar PYD üzerinden planlarını uygulamaya koyuyorlar. Sonuçta hem PYD hem de IŞİD bölünmelere vesile oluyor. IŞİD müdahalelere meşruiyet ve zemin temin ediyor, sağlıyor PYD ise müdahale aracı oluyor. Birbiriyle kıyasıya mücadele eden ve ideolojik nefret üzerine kurulu ilişkilerin yumağındaki PYD ve IŞİD kendilerine mi hizmet ediyor yoksa üst akla mı? Burada üst akıl ABD ve Rusya’dır. 12 Eylül öncesinde de sağ ve solun kavgası üst akla hizmet etmiş ve Örfi Çetinkaya gibilerinin ifadesiyle bilmeden ülkeyi darbe ortamına çekmişlerdir. Sonuçta bilmeden üst aklın ihtiyaç duyduğu madalyonun öteki yüzleri rolünü oynamışlar ve pozisyonunu temsil etmişlerdir. ABD ve Rusya şimdi makro düzeyde bu oyunu oynuyor. Bedreddin Demirel’in ifade ettiği gibi 12 Eylül öncesinde ideolojik fraksiyonlar kendi aralarında kavga ederek darbe ortamının olgunlaşmasına hizmet etmişlerdir ve ardından müdahale gelmiştir.
Suriye üzerinden küresel ölçekte PYD ve IŞİD aynı hizmeti görüyor. Batılıların bölgeye müdahalesine zemin hazırlıyorlar. İşte bu noktada Türklerin veya Türkiye’nin bölgede IŞİD’e karşı saklı bir misyonu bulunuyor. Bu saklı misyonu bize hadisler haber vermektedir. IŞİD hadisleri gibi kimilerine göre sıhhati meşkuk olsa da vakıa bu hadisleri doğrulamaktadır. Hadislerin sıhhat derecesinden şüphe edenler bile hadis metinlerini vakıa ile karşılaştırdıklarında adeta ağızları açık kalıyor.
‘Türkler çıkıncaya, rollerini devralıncaya kadar IŞİD’e ilişmeyin’ mealinde hadis bulunuyor. Önceki hadislerde IŞİD’in faaliyet alanının Cezire bölgesi olduğu ifade edilmiş ve tarihi vakayı ve gelişmeler bunu doğrulamıştır. Nuaym (Naim) bin Hammad da Kitabu’l fiten adlı eserinde (kitap sayfaları arasında tefsirde Taberi gibi sahih ve sahih olmayan hadis rivayetlerini barındırmıştır) Beni Abbas bölümünde IŞİD’in sonuna işaret eden hadisi rivayet ediyor. Sonlarının Türkler tarafından getirileceği ifade ediliyor. Bu hadis açıktan IŞİD’in bitirilmesinde Türklerin rolüne işaret ediyor. Buna göre IŞİD’i Türkler bitirecek.
Velit Bin Müslim tarikiyle rivayet edilen hadiste aynen şöyle buyrulmaktadır: “Uzlete çekilmekle haklısınız. Türkler Ermeni kapısından girinceye kadar siyah sancak(lı)lar muhalifleri üzerine egemen kalacaktır…” Velid Bin Müslim, siyah sancaklıların kendi aralarında ihtilaf etmelerinin ardından işlerinin bozulacağına ve şevketlerinin kırılacağına ve bunun sonlarına dair ilk alamet olacağını ifade ediyor. Mesele o dönemde Eba Müslim Horasani meselesiyle bağlantılı olarak dile getirilse de günümüzün şartlarına uyduğu gayet açıktır. Eba Müslim Horasani dönemindeki siyah sancaklıların şevketinin Türkler tarafından kırılmaması aksine başarılı olmaları hadisin manasının günümüze intikal ve taayyün ettiğini gösterir. O dönemde Ermeni kapısı veya Ermenistan Cezire bölgesine açılmaktadır. Bugün Ermenistan ile Cezire arasında bağlantı kalmasa da kadim yerleşim düzeninde IŞİD’in şimdi kontrol ettiği bölgelerin kadim Ermenistan sınırına bitişik olduğu bir gerçektir. Nuaym Bin Hammad, Türklerle ilgili hadisi Fiten Kitabında 608’inci hadis olarak kaydetmektedir (3).
Hadisteki i’caz!
Türklerle ilgili hadis-i şerifte açık bir i’caz var. Zira, hadis tamamen IŞİD sürecine intibak ediyor. Önceki dönemlerden hiçbirine intibak etmiyor? Nereden biliyoruz? Zira Eba Müslim Horasani’nin Emevilere karşı hurucu sırasında henüz Türkler Anadolu’ya yerleşmemişlerdi. Türkler Malazgirt'le birlikte Anadolu’yu yurt edinmeye başladılar. Hadis Osmanlılar dönemine de intibak etmiyor. Zira Osmanlılar döneminde Cezire bölgesine siyah sancaklılar hakim olmamış, yerleşmemişti. Üstelik Cezire ve civar bölgeler Yavuz döneminden sonra Osmanlı devletinin kontrolü altına girmişti. Lakin Osmanlı döneminde kesinlikle bu bölgede IŞİD türü siyah bayraklılara rastlanmamıştır. Binaenaleyh hadis siyasi harita olarak günümüze işaret ediyor. Hadis, tarihi Ermenistan bölgesini Türklerin zapt edeceğini zımni olarak ortaya koyarken ayrıca alt bölgenin (El Cezire bölgesi) siyah bayraklılar olarak anılan IŞİD’in eline geçeceğini bildirmektedir. Hadisin ifade ettiği gerçek ancak günümüzün siyasi ve askeri şartlarına altına anlaşılabilmektedir. Zira günümüzdeki şartlara intibak etmektedir?
Peki, öyleyse Hazreti Peygamber (asm) bunu nereden bildi? Elbette vahiy yoluyla. Bu da hadis-i şerife i’caz (olacakları önceden bilme-bildirme özelliği ve mucizesi) özelliği yüklemektedir. Başka türlü işin içinden çıkmak mümkün görünmüyor. Dolayasıyla Türkler hadisi, i’caz özelliği barındırmaktadır. Hadis bu özelliğiyle inanmayan insanlara meydan okuyor. Bu hadis Müslümanların İsrail ile savaşacaklarına dair rivayet edilen Müslim ve diğer imamların tahriç ettikleri hadise benziyor. Hatta sahabeler Peygamberimiz Ürdün’den haber verdiğinde, bahsettiğinde burasını coğrafi olarak bilmediklerini ancak hadisten sonra idrak edebildiklerini ifade ediyorlar.
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadiste Peygamberimiz (Asm) Yahudilerle yapacağımız savaşa şöyle işaret ediyor: “Siz, Nehrin Doğusunda Yahudiler de Batısında olduğu halde savaşa tutuşmadıkça kıyamet kopmaz. Taş ve ağaç dile gelerek ey Allah’ın kulu (Abdullah), ey Müslüman arkamda bir Yahudi var, gel onu hakla, diye nida edecek. Garkad Ağacı müstesna. Zira o ağaç Yahudilerin ağacıdır (Yahudi asabiyeti güden) (http://fatwa.islamweb.net/ fatwa/ index.php?page=showfatwa&Option=FatwaId&Id=16494).”
Bu hadis tamamen bugünkü siyasi harita ve tabloyu gösteriyor. Zira, 15 Mayıs 1948 tarihinde İsrail kurulmadan evvel böyle bir vakıa ve ihtimal bulunmuyordu. Sonra tarihin rahminden çıkarak vakıaya bürünmüştür. Müslümanlar Doğu Şeria, Yahudiler de Batı Şeria kısmında oldukları halde savaşacaksınız demektir.
Hani Mahmut adlı yorumcu da Türklerin Ermenistan Kapısından girerek Cezire’ye çöreklenen IŞİD unsurlarının sonunu getireceklerini ifade etmektedir (وخروج الرايات الثلاث بالشام ونزول الترك( وتهجم تركيا هجوم برى على سوريا والذى تعد له من الان من باب أرمينية ). وقت هجوم الترك هو وقت انتهاء داعش http://www.hanem.tn/viewtopic.php?t=96 ).
Tarihi Kılikya Ermeni Devleti Kilis ile sınır vaziyetinde olmuştur. Hadiste geçen Ermenistan Kapısı tamamıyla bugünkü mevcut Türkiye’nin sınırlarıyla IŞİD’in kontrolü altında bulunan El Cezire arasında yer almaktadır. (https://ar.wikipedia.org/wiki/%D8%A3%D8%B1%D9%85%D9%8A%D9%86%D9%8A%D8%A7#/media/File:Cilician_Armenia-en.svg ).
İmam Ali’den mevkuf olarak gelen diğer hadise göre siyah bayraklılar çıktığında ‘fe elzemu’l ard’ buyruğu veriliyor. Yani yerinizden ayrılmayın yani IŞİD ile sürtüşmeyin tavsiyesi var. Dolayısıyla onlarla sürtüşmek; sefihler arasında deveran eden bir savaştır. Fitnelere açık olaylara karışmaktır. Dolayasıyla IŞİD ile PYD hadis diliyle de madalyonun farklı yüzlerini temsil etmektedirler. IŞİD’e uyanlar da, onlar gibidir. Maalesef PYD tam da bunu yapmaktadır. Sonları da kendi aralarında ihtilafa düşmek suretiyle ya da Türkler tarafından ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşecektir. İlgili hadislerin bize anlattığı gerçek şudur: Türklerin dışında onlara müdahale, fitne kapısını açacaktır.
Obama idaresi IŞİD karşısında Türklerin önünü keserek aslında saklı misyonlarını sadece tecil etmiş, ertelemiş oluyor. Vakti merhunun’a talik ediyor. Demek ki vakti tam olarak gelmemiş, olgunlaşmamış. Türkiye’nin teklifi ve IŞİD’in Türkiye sınırında aktif olması da bu misyonun Türkiye’ye düştüğünü göstermektedir.
İkinci panzehir: Risale-i Nur!
IŞİD’in birinci panzehiri siyasi ve askeri alanda Türkiye olarak görünürken manevi alanda da Risale-i Nur öne çıkmaktadır. IŞİD anlayışının manevi reçetesidir. Bunu nereden anlıyoruz: IŞİD’in Risale-i Nurla çelişen temel iki yaklaşımı bulunmaktadır. Bunlardan birisi siyasi ve hukuki alanda maksimalist (bast-ı şeriat) olmasıdır. İslam hukukunu uygulama konusunda da tedricilikten uzak davranışlarıdır. Mesela IŞİD ileri gelenleri İslam ahkamını uygulamada başkalarının eksik veya atıl bıraktığı alan yüzde bir bile olsa kendilerinin bu alanı tamamlayacaklarını, dolduracaklarını ve şeriatı kamilen, noksansız tatbik edeceklerini söylemektedirler. Bunu yaparken de şartlara riayet etmeyip toptan ve ivedi davranmaktadırlar. Abdulkerim Suruş kendi zaviyelerinden bu meseleyi tafsil etmiş ve Kabz ve Best-i Teorik-i Şeriat kitabında ele almıştır.
Ömer Bin Abdulaziz oğluna, ‘toptan gelen toptan gider’ diye tedriciliğin hikmetini anlatmıştır. Elbette tedricilik ipe un sermek ve savsaklamak değildir. Şartlar olgunlaştığında uygulama alanına geçirmektir. Bu anlamda Risale-i Nur’un elmas kılıcı IŞİD taraftarları için de geçerlidir. Bediüzzaman onların söylemlerinin aksine şunları söylemektedir: "Şeriat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünsünler (4).
Hadislerde bu meseleye dair uyarılar vardır. Bunlardan birisi şudur: Dine galebe çalmak, çıkmak isteyen mağlup olur. İnsan dini değil din insanı kuşatır. İnsan dini emirler konusunda aşırı olabilir lakin dini emirleri kamilen yerine getirmesi zordur. Acizdir. Dolayısıyla yapamayacağı bir şeyin iddiasında veya peşindedir. Dine galebe çıkmak isteyen mağlup olur (5).
Yine başka bir hadiste aşırılığın imkansızlığına işaret edilmiştir: Durmaksızın yol tepen ne sırt bırakır ne de yol kat eder! Bu açıdan radikalizm tabir caizse din üzerinden kendini pazarlamaktır. Acaba IŞİD mensupları bu rehber hadisleri nasıl anlıyor ve algılıyorlar? Hadiste onlar hakkında acemi çaylak (hadesau’l esnan ve süfehau’l ahlam) tabiir kullanılması, denilmesi de idrak noktasında çap ve derinliklerinin olmadığını gösterir. Sığlıklarına işaret eder.
Bediüzzaman ve Mustafa Sadık er Rafii gibilerinin ifade ettiği gibi şeriattan evvel şeair gelir. IŞİD anlayışında ise tersi geçerlidir: Şeair’den evvel şeriat gelir! Halbuki, Allah ile yarış olmaz. Allah’ın işine karışılmadığı gibi Allah ile, şarii-i hakim ile yarış olmaz. Şii hatta kimi Sünni evanjelikler Allah’ın işine karışıyorlar, burunlarını sokuyorlar! Hatta ötesinde Allah’a mühendislik taslıyorlar. Şeriat ve hukuk dairesinde ise IŞİD anlayışı şari-i hakim ile yarışıyor!
Kim dinde aşırılık güderse dinin kapsamı karşısında acze düşer. Allah’ın işine karışmamalı ve aczimizi fakrımızı bilmeliyiz!
Dipnotlar:
1-http://islammemo.cc/akhbar/arab/2015/02/18/231857.html12
2-http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-ozcan/isid-hadisleri-7310.html
3-http://alfetn.net/vb3/showthread.php?t=86972
4-Divan-ı Harb-i Örfi, Sayfa 28
5-http://library.islamweb.net/newlibrary/display_book.php?idfrom=74&idto=75&bk_no=52&ID=32 )
6- Feinne’l münbette la ardan kataa veya zahran abka /http://majles.alukah.net/t10988/